Epeydir şeker bayramını artık Ramazan olarak anıyoruz. Bayram, şenlikli ve sevdiklerimizle özlem dolu buluşmaları, hatır saymayı, gönül yapmayı, bolca ikram etmeyi ve çocukları sevindirmeyi anlatır çoğu kez. Türkiye’de ise bir süredir, tuhaf bir rutinin içinde nostalji ile zorunluluklar arasında, her türlü şeye rağmen kutlanıyor, bugünlerde ise pek çok yerde sosyal mesafeleri aşmaya çalışan bir fiziksel mesafe kısıtı altında.
Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) tarafından Türkiye’de gençliğe dair bir araştırma yapılmış. Bu araştırma bir süredir içinde olunan sürecin bazı sonuçlarını açıklıkla ortaya koyuyor. Gençlik denilince 15-24 yaş arası nüfusun kastediyoruz elbette ve her dört gençten biri ne eğitimde ne istihdamda, yani evde, sokakta veya herhangi bir alanda kendini tanımlayacak bir halde değil, boşlukta. Üstelik bu gençlerin üçte biri üniversite mezunu. Genç kadınlarda ise bu oran erkeklere göre daha fazla. Üstelik meslek lisesi ve diğer mesleğe girmeyi kolaylaştıran eğitimi alanlarda da durum farketmiyor.
Raporda özetlendiği haliyle “gençler işsiz, eğitimle bağları kopuyor, eğitimle bir yere gelinebileceğine ilişkin inanç azalıyor, kayırmacılık ve arkası sağlam olmadan Türkiye’de bir yere gelmenin zor olduğunu düşünüyor, yurtdışında yaşamak istiyor”. Bu anlamda ilginç bir istatistik olarak siyasal eğilimleri ile karşılaştırmışlar. Bu tabloya göre AKP ve MHP iktidar bloğunu destekleyen gençlerin yarısından fazlası Türkiye’de yaşamak istemediğini ortaya koymuş. İkinci sırada ülkede yaşamak istemediğini ifade eden genç grubu ise HDP’yi destekleyenler arasında.
Ülkenin yerli ve milli gençliğinin yaşamak istediği ülke hakkında soru sorulmuş ve Suudi Arabistan ile İsviçre arasında tercih yapmaları istenmiş. Hatta soru oldukça ilginç: aylık 10 bin dolar kazanarak Suudi Arabistan’da mı yoksa beş bin dolar kazanarak İsviçre’de mi yaşamak istediklerini anlamak istemişler. Cevap şaşırtıcı olamayan şekilde İsviçre çıkmış. Dahası bir karşılaştırma da İsviçre ve Kuzey Kore arasında yapılmış. AKP ve MHP’li gençlerin İsviçre tercihi bile yüzde 60 oranının üzerinde, Ayrıca Suudi Arabistan’dansa Kuzey Kore daha çok tercih görüyor. Bu soru çarpıcı şekilde bir gerçeği ortaya koyuyor: İktidarı bloğunun yürüttüğü gündelik hayatı millileştirme ve dinselleştirme sürecinin kendi tabanlarında bile meşruiyeti olmadığı son derece açıkça ortaya çıkıyor.
Araştırmaya katılan gençlerin yüzde 69,2’sinin ekonomik açıdan bağımlı olması ise gençlerin güçlenmeleri ve kendi ayakları üzerinde durabilmelerini geciktiriyor. Genç işsizliği ile beraber liyakat sisteminin yokluğu da geniş ölçüde tespit ediliyor gençler tarafından. Gençlerin yalnızca yetenek ile bir yere gelinebileceğine inanmıyor bir süredir. İktidar bloğu destekçisi gençler de dahil olmak üzere katılımcıların yüzde 70,3’ü Türkiye’de arkası sağlam bir kişinin yetenekli bir gencin önüne geçebileceğini düşünüyor.
Raporun çarpıcı bulgularından biri de düşünce özgürlüğü üzerine. “Gençler en çok kendilerini özgürce ifade edebilmeyi (yüzde 68,3) ve başkalarının düşüncelerini özgürce ifade edebilmesini (yüzde 52) önemli görüyor”. İktidar bloğunu destekleyen gençlerin fikir özgürlüğü konusunda benzer düşünceleri taşıması iktidarın seçimler dönemine dair kaygılarının ne kadar haklı olduğunu da yarattıkları şiddet ortamını da açıklıyor aslında.
Kaldırımların altında cenazeleri olan ülkeye dönüşmeye rağmen, gençlerin sorulara verdiği yanıtlar son derece umut vaat ediyor. AKP ve MHP’nin süren iktidarı, yıkım üzerine kurulu. Bu açıdan suçlarını örtmek icat ettikleri yeni düşmanlıkları ve altında yarattıkları yeni suçlar, herkese sadece COVİD-19 virüsü kaynaklı salgından oluşan bir olağanüstü hali getirmiyor. Tüm neoliberal yıkım ile birlikte yürüyen suç düzenini toptan çöpe atmaya hazır alternatifler gerekiyor. Bugün naifçe kendindeki acıyı, öfkeyi veya umudu toplumsal dönüşüme örgütleyen, duyguların politikasını yaptığının farkında olup öğretmen edasıyla anlatmak yerine beraber öğrenmeyi yöntem olarak seçen, sesi olmayanın sesi olma iddiasını yerle bir ederek sese kulak/ yer veren bir politika ancak devrimci olabilir. Bayramlara anlamını iade etmek için bile bu mücadeleye değmez mi?
- Dış güçlerin seçimi - 25 Nisan 2023
- Yastayız, isyandayız, meydanlardayız - 10 Mart 2023
- Çoklu krizler dönemi - 19 Ocak 2023