Faşizmin gölgesinde ruh sağlığı: ideolojik baskı ve psikolojik etkiler

Faşist rejimler, insan hak ve özgürlüklerini ihlal eden, toplumun her kesimine şiddet ve baskı uygulayan, demokratik kurum ve değerleri yok sayan yönetim biçimleridir. Bu rejimlerde yaşayan bireyler, sürekli bir korku, endişe ve dehşet duygusu içinde yaşamak zorunda kalırlar. Bu durum, bireylerin ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyen bir travma kaynağıdır.

Faşist rejimlerde yaşayan bireylerin yaşadığı ruhsal sorunlar üzerine yapılan araştırmalar, bu bireylerin savaş ve terör mağduru bireylerle benzer psikolojik etkilere maruz kaldıklarını göstermektedir. Savaş ve terör eylemleri, fiziksel yaralanma, ölüm, kayıp, göç, yoksulluk gibi travmatik olaylara neden olurken, bu olaylara maruz kalan kişilerde kaygı, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), madde bağımlılığı gibi ruhsal sorunlar ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, bu olaylar sadece doğrudan etkilenen kişiler için değil, toplumun tamamı için sosyal yaşam, ekonomi, sağlık gibi birçok alanda çeşitli sorunları beraberinde getirmektedir.

Faşist ideolojide devlet her şeyden daha ön plandadır. Halkın hakları ve eleştirileri dikkate alınmaz, farklı fikir ve düşünceler baskıcı yöntemlerle susturulmaya çalışılır. Faşist rejimler, sürekli olarak vatansever şiarlar, sloganlar, semboller, marşlar ve diğer şeyleri kullanarak milliyetçiliği körükler.

Faşizm aynı zamanda emperyalist ve etnik genişlemeyi, ırk üstünlüğünü ve soykırımı teşvik eder. Faşizm genellikle erkek üstünlüğünü açıkça savunsa da bazen kendi grubundaki kadınlara da dayanışma vaat eder.

Faşizmin tarihsel kökenleri Roma İmparatorluğu’na kadar uzanır. Faşizm sözcüğü, imparatora ait kamçı demetine verilen fasces isminden gelir. Bu demet, imparatorun buyruklarının yasalaşma sürecini simgeler ve imparatorluğun bütünlük ve gücünü temsil eder.

Faşizm ideolojisi modern anlamda ise 20. yüzyılın başlarında İtalya’da Benito Mussolini tarafından ortaya atılmıştır. Mussolini, Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtalya’nın yaşadığı ekonomik ve siyasi krizi fırsat bilerek milliyetçi bir hareket başlatmış ve 1922’de iktidarı ele geçirmiştir. Mussolini’nin faşist rejimi, Almanya’da Adolf Hitler’in Nazi Partisi ile ittifak kurmuş ve İkinci Dünya Savaşı’nda Mihver Devletleri olarak savaşmıştır. Bu savaştan yenilgiyle çıkan faşist rejimler, müttefik devletler tarafından yıkılmıştır.

Türkiye’de faşist hareketin özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin başını çektiği batılı emperyalistlerin Sovyetler Birliği’ni kuşatma stratejisiyle de bağlantılı olarak Türk ve İslamcı bir ideolojik temel kazandığı görülür. Bu temelde faşist hareketin partisi olarak ortaya çıkan MHP, Türk-İslam sentezine dayanan bir politika izlemiştir. MHP, 1971 ve 1980 askeri darbeleri öncesinde yükselen devrimci mücadeleye karşı faşist terör uygulamış ve darbelere uygun koşulların yaratılmasında etkin bir rol oynamıştır. Ancak MHP, bu darbeler sonrasında iktidara gelemediği gibi 1990’lı yıllarda “ılımlı” bir çizgiye geldiği iddia edilmiştir. MHP, son yıllarda ise AKP ile kurduğu Cumhur İttifakı ile tek adam iktidarının ve faşist bir rejimin inşası sürecinde önemli bir destekçi olmuştur.

Faşist rejimlerde yaşayan bireylerin ruhsal sorunları üzerine yapılan araştırmalar, bu rejimlerin insanların özgürlük, adalet, eşitlik, barış gibi temel değerlerini ihlal ettiğini ve bunun sonucunda bireylerde korku, kaygı, depresyon, travma, öfke, suçluluk, utanç gibi olumsuz duygu ve düşünceler yarattığını göstermektedir.

Faşist rejimler, bireyleri kendi ideolojilerine uygun şekilde biçimlendirmeye çalışırken, bireylerin kişilik haklarını, kimliklerini, inançlarını ve tercihlerini yok sayar. Bu da bireylerde kendilik saygısının düşmesine, özgüvenin azalmasına, yabancılaşmaya ve çaresizliğe neden olur.

Faşist rejimler, bireyleri toplumsal dayanışmadan koparır, yalnızlaştırır ve bölünmeye zorlar. Bu da bireylerde sosyal destek eksikliği, güvensizlik, düşmanlık ve şiddet eğilimi yaratır. Faşist rejimlerin yarattığı ruhsal sorunlar, sadece o rejimlerde yaşayan bireyleri değil, sonraki kuşakları da etkiler. Faşist rejimlerden kurtulan bireylerin çocukları ve torunları da travmatik deneyimleri aktararak ya da bastırarak psikolojik sorunlar yaşayabilir.

Faşist rejimlerin insanların ruhsal sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri göz önüne alındığında, bu rejimlere karşı mücadele etmenin önemi daha da artmaktadır. Faşist rejimlere karşı mücadele etmek, sadece siyasi bir tercih değil, aynı zamanda psikolojik bir ihtiyaçtır. Faşist rejimlere karşı mücadele etmek, insanların kendi değerlerini, haklarını, kimliklerini ve özgürlüklerini savunmasını sağlar. Faşist rejimlere karşı mücadele etmek, insanların toplumsal dayanışmayı güçlendirmesini, farklılıklara saygı duymasını ve barış içinde yaşamasını mümkün kılar. Faşist rejimlere karşı mücadele etmek, insanların ruhsal sağlığını korumasını ve iyileştirmesini destekler.

  • NHY/ Eda Kaya