Faşizm Üzerine Notlar (4)

Gentile ve faşizm tanımı genişletiliyor eleştirisiyle “faşizmi faşizmden arındırmak”
Gentile’nin “Faşist Kimdir?” başlıklı kitabı tümüyle bu temaya ayrılmıştır. Gentile’yi biraz da alelacele bu kitabı yazmaya sevk edenin Eco’nun çok ses getiren ve tartışılan “Ur[1] Faşizm” makalesi olduğu anlaşılıyor. Gerçi Gentile bu kitapta yeni bir şey söylemekten ziyade eski görüşlerini bir kez daha tekrarlama olanağı bulmuş oluyor.  Hemen kitabın giriş bölümünde “Mevzu, Umberto Eco’nun “Ur Faşizsm” başlıklı makalesiyle, büyük bir sükseyle yeniden tedavüle girdi. Bu makalenin okunma biçimi, yazarın “ebedi faşizm”, “en masum kisvelere bürünerek geri dönebilir” ve görevimizin onun maskesini düşürmek ve dünyanın her yerinde her gün ortaya çıkan yeni biçimlerinden her birine dikkat çekmek” uyarısını yaparken söylediklerinin tam tersi etkiler yaratabilir’ diyor. Gentile, Eco gibi düşünenlerin faşizmi yaygın ve ebedi hale getirerek- veciz bir ifadeyle- aslında “faşizmden faşizmi arındırdıklarını” iddia ediyor.  Zamanında ülkesini faşizmden kurtarmış bir lider olan De Gaulle’nin bile komünistler tarafından faşist damgasını yediğini hatırlatan Gentile, “De Gaulle milliyetçiydi, karizmatik bir liderdi, diğer liberal kurumları zayıflatarak güçlü bir yürütme kurdu ama faşist değildi” diyor. Benzer yaklaşımla, Roosevelt, Churchill gibi liderlerin ve onu destekleyenlerin de faşist ilan edilmesinin olanaklı olduğunu söylüyor. Gündelik-sıradan faşizm teorisini de aynı kategori içinde eleştirerek, işin “Cezalandıran baba, sınıfta bırakan öğretmen, zorbalık yapan öğrenci, ceza kesen zabıta, tarafsız olmayan hakem faşisttir”[2] noktasına  kadar varmış olmasından şikâyet ediyor.

Gentile’nin kendi tezini güçlendirmek için kitabında fazlasıyla abartı yaptığını, faşizmi yaygınlaştırmaya yönelik bazı iddialarının terimin gündelik halk dilindeki kullanımından alındığını,  komünistlerin siyasal içerikli kullandıkları “sosyal faşizm” ve “yarı faşizm” gibi terimleri de çarpıtarak kullandığını[3] şimdilik bir yana bırakarak, Gentile’nin özel olarak Eco”nun makalesine yönelik eleştirilerinde,  genel olarak “faşizmi yaygınlaştırarak faşizmi görünmez kılmak” eleştirilerinden -ve fakat ancak bu çerçevede- haklı olduğunu söylememiz gerekir.

Evet, “ancak bu çerçevede” zira eni sonu, Gentile’nin yaptığı da değişik bir yöntemle eleştirdiği şeyin tam aynısıdır, hatta daha da vahimidir. Zira Gentile, İtalya faşizmine bakarak ve üstelik onun belli bir tarihten sonraki halini veri kabul ederek[4], bir faşizm tanımı oluşturmuştur. Yani bir olgunun hem mekân hem de zaman olarak dar bir andaki fotoğrafını o olgunun esası ve hatta tümü, evrensel ölçütü haline getirerek “faşizmden faşizmi arındırmış”, faşizmi zamansal ve mekânsal olarak istisnaileştirmiştir. Gentile’ye göre faşizmi tanımak ancak tarihsel faşizme referansla olanaklıdır ve tarihsel faşizm “ İki dünya savaşı arasında İtalya’’da milis parti, totaliter rejim, siyasal din, nüfusun askeri düzen altına alınması, topyekûn militarizm, emperyalist yayılmacılığa yönelik bir savaş hazırlığı olarak kendini dayatıp, aynı dönemde Avrupa’daki diğer rejimler ve partiler için bir model haline gelip, sonra 1945’teki askeri yenilgiyle yıkılıp bozguna” uğramıştır.”[5] Ne var ki bu basit bir bozgun değildir.  Gentile’ye göre tarihsel faşizm bu tarihte ölmüş ve gömülmüştür. Dolayısıyla ölmüş ve gömülmüş olanın kılık değiştirerek ger[MÜ2] i dönmesi de mümkün değildir, bu tarih bilimine aykırı bir durumdur. Gentile, astronomi ve astroloji ilişkisini tarihe uyarlayarak bu kılık değiştirerek geri dönme efsanesinin tarih bilimine aykırı bir iddia olması anlamında tarihin astrolojileştirimesine yani astoriolocyaya ait olduğunu ama asla tarihe ait olmadığını öne sürüyor.

Gentile’nin bu yaklaşımının arka planında belli ki faşizmi, tarihte çok özel, tekrarlanması mümkün olmayan koşulların ürünü olarak değerlendirmesi bulunmaktadır. Aynı yaklaşımın doğal bir sonucu olarak Gentile, “genel faşizm” [6]yaklaşımlarını da eleştiriyor.ve bu yaklaşımları da astoriolocya olarak niteliyor. “Genel faşizm”in icadı diyor, faşizmin geri dönüşüyle ilgili sürekli gelen dalgaların bir yeni versiyonudur ve ekliyor “Kimin faşist olduğunu ortaya çıkarma oyununun… bitmez tükenmez ısrarcılığına olanak sağlayan tam da bu genellik.”[7] Aklımıza ister istemez Heraklit’in “aynı suda iki kere yıkanmaz” sözü geliyor ama Heraklit bu sözle aslında aynı şeyin iki kere tekrarlanmayacağını değil aynı biçimde iki kere tekrarlanmayacağını anlatmaktaydı. Dolayısıyla faşizmi yaratan koşullar eğer hala var olmaya devam ediyorsa insan soyunun değişmiş halinin faşizmin değişmiş haliyle, fakat, yine bir insan ve yine bir faşizm olarak tekrar karşılaşmaları elbette ki mümkündür. Gentile vesilesiyle bir kez daha burjuva faşizm literatürünün en temel ayırıcı özeliğiyle karşılaşıyoruz. Faşizmi kapitalizm, tekelleşme, emperyalizm, büyük sermaye, küçük burjuvazi gibi temel olgulardan ve küresel ve-ya ulusal iktisadi, siyasi, ideolojik-kültürel kriz gibi dönemsel belirleyenlerden bağımsız olarak ele alınması ısrarıyla.

Gentile bir yandan faşizm tehlikesini buharlaştırılırken diğer yandan da bugünkü sorunlu demokrasiyi insanlığın karşısındaki en önemli tehdit olarak gösteriyor. Daha henüz kitabının başlarında şöyle diyor Gentile; “Günümüzde İtalya’da, Avrupa’da ya da dünyanın geri kalanında faşizme dönüş olduğunu iddia etmenin bir anlamı olduğunu sanmıyorum.”  Zira Gentile’ye göre faşizmin en ayırıcı noktalarından biri totalitarizmdir, güncel faşizm tehlikesinden söz edenlere soruyor: Berlusconi, Renzi, Salvini, Di Maio, Orban ya da Trump bunların hiçbirinde totalitarizm emaresi görünüyor mu? İtalya’da Kuzey Ligi ve 5 Yıldız partisinin iktidara gelmesinin faşizmin yükselişinin ciddi emaresi olarak görülmesine de karşı çıkan Gentile, bu partilerin yabancı düşmanı ve ırkçı olmalarından hareketle faşist olduklarının iddia edilemeyeceğini söylüyor.” Irkçılık ve yabancı düşmanlığı faşizmle özdeş şeyler değil. Faşizmden önce gelen tarihsel olgular ve ne yazık ki demokrasinin yabancı olduğu şeyler değil: Amerika Birleşik Devletleri, Büyük Britanya, Fransa faşizmin doğuşundan çok daha önce ırkçı ve yabancı düşmanı demokrasiler olmuşlardı”[8]

Bu satırlar pek çok burjuva faşizm analizcisinde rastladığımız yöntemsel sıkıntıları paylaşıyor.  Faşizmi bir ülke, bölge, kıta gibi belirli bir bölgeyi ve belirli bir tarihsel zaman aralığını baz alarak tahlil etmek. Gentile’nin İtalyan faşizmini 1919’da değil de 1921’de başlatması bir anlamda isabetlidir ama bir diğer anlamda da faşizm olgusunu doğru değerlendirmemizin önüne geçen bir tercihtir de. Zira, faşizmin aşağı yukarı olgun bir kıvama geldiği bir tarihi dönemi analize esas almak faşizmi daha doğru tariflememize yol açsa da öte yandan faşizmin oluşum süreçlerini birbirinden yalıtmak da faşizmin gelişimini çelişkili ve diyalektik bir süreç olarak kavramamızı da engeller. Ayrıca faşizmin belirli ve sınırlı bir coğrafyayı baz alarak analiz edilmesi de faşizmin evrensel özellikleri ile yerel özellikleri arasında bir ayıklama yapmamıza engel olur. Irkçılık, yabancı düşmanlığı -bir an için bu kavramın kullanımını doğru varsayarak- totalitarizm kendi başlarına ya da hap birlikte bize faşizmin tanımını vermezler, bir hareketi faşist olarak nitelememiz için de yetersiz kalırlar.

Bu doğru, ama bu eğilimlerin giderek artıyor ve yaygınlaşıyor oluşu – ekonomik, siyasi, ideolojik krizin derinleşmesi, küresel hegemonya krizi ve uluslararası savaşların çoğalması vb. gibi bazı başka faktörlerle birleştiğinde- faşizm tehlikesinin yükselmekte olduğunun da apaçık işaretleridir. Totalitarizm mevzusunu ve faşizmi tanımlayan asli bir unsur olup olmadığını ayrıntısıyla ele almak üzere şimdilik bir yana bırakıyoruz.
Gentile -bizce son derece yanlış öncüllerle- yalnızca faşizm tehlikesini alenen  yok saymakla kalmıyor; kitabının sonunda yaptığı çarpıcı bir uyarıyla faşizan hareketleri masumlaştırıyor: “…günümüz faşizmini ortaya çıkarmaya yönelik bu arzu, faşizmin başka kisveye bürünerek geri dönmesiyle demokrasi için, bence gerçekten var olmayan, acil bir tehlike alarmın muğlaklığını ve belirsizliğini içermektedir… her yerde faşist göreceğim saplantısıyla, hakikaten gerçek olan…faşizmle hiçbir ilgisi olmayan ve demokrasi için acil tehlike oluşturan diğer tehditlerden dikkatin uzaklaştırılması tehlikesi var.” Gentile’ye göre, bu yakın ve acil tehlike, verili demokrasilerin bir sahne demokrasilerine dönüştürülmüş olmasıdır. Bu demokrasilerde halk sadece seçimlerde sahne alan bir figürandır ve seçimlerden sonra sahnede egemen olanlar ise eşitsizlik ve yozlaşmayı yaratan ayrıcalıkla sosyal sınıflar, imtiyazlı iktidar grupları ve mafyadır.”[9]

Gentile’nin bu saptaması bir yönüyle son derece anlamlı ve önemli ve fakat bir diğer yönüyle de hayli tehlikelidir.  İlk olarak, bu resmettiği tablo faşizmin güncel bir tehlike olmadığının değil bazı başka nesnel ve öznel faktörlerle birlikte faşizm tehlikesinin son derece güncelleştiğine dair gerçek bir sinyaldir. İkinci olarak, ileriki bölümlerde umarım ikna edici biçimde gösterebileceğimiz gibi, bu demokrasi tablosu, faşizmin geride yalnızca kötü anılar bırakıp öylece gelip geçen bir olgu olmadığını gösteren bir veridir. Faşizm sona erdiğinde yeniden başlayan artık ne eski toplum ne eski egemen ideoloji ve kültür ne eski devlet ve demokrasidir. Faşizm tüm bu alanlarda önemli ve kalıcı değişiklikleri miras bırakmıştır. İşin tehlikeli olan kısmına gelince, eksikli, hastalıklı, halkın rolünü figüranlığa indirgeyen bugünkü verili demokrasiyi (ki bunların hepsi doğrudur) en büyük tehdit sayan ve fakat faşizm tehlikesini yok sayan bir yaklaşımın bu şekilde bir araya getirilişidir. Hele de -bazıları hala sağ popülist, radikal sağ vb. olarak tanımlaya dursun- bizim ön faşist ya da faşizan olarak nitelediğimiz partilerin en temel argümanlarının halktan kopuk elit demokrasilere karşı kendilerini halkın ve milletin gerçek temsilcileri olarak sunmaları olduğu düşünülürse.


[1] “Ur” sözcüğü Türkçe de ebedi olarak karşılanıyor.
[2] Gentile,Emilio, “Faşist Kimdir?”, İlitişim Yay., 2021, S.65
[3] “Marksistlerin liberaller ve sosyal demokrasi ile polemiklerinde geçen tümüyle siyasal teşhir içerikli “sosyal faşizm”, “yarı faşist” gibi ifadeler çok açık ki komünistlerin bu kesimleri faşist olarak gördüğünün bir kanıtı değildir. Bu çarpıtma yalnızca Gentile’ye de has değildir, literatürde çok kişi tarafından tekrarlanmaktadır. Daha sonra bu konuya döneceğiz.
[4] Gentile, Mussolini önderliğindeki hareketin ilk iki yılını faşist saymaz ve İtalyan Faşizmini genel eğilimin dışında olarak 1919 dan değil 1921 den başlatır.  Oysa faşizmi ideolojik ve kültürel bir olgu olarak tahlil edenler özellikle bu ilk dönemi çok önemserler; zira, bu yıllar sosyalist ve anarşist söylemleri çağrğştıran pek çok argümanın faşistlerce kullanıldığı bir dönemdir. Böylece faşizmi, komünizmle ve diğer halkçı devrimci akımlarla aynı başlık altında hizalamak daha inandırıcı hale getirilebilmektedir. Gentile, bu farklı tercihinin doğal uzantısı olarak komünizmi ve diğer halkçı devrimci hareketleri ne faşizmle ne totalitarizmle aynı çizgi üzerinde hizalamamış, açıkça birbirinden çok farklı akımlar olduğunu söylemiştir. Benim açımdan Gentile’nin faşizm kuramının en önemli yanı da burasıdır.
[5] Gentile, Emilıo; “Faşist Kimdir?”, İletişim Yay., 2021, s: 52
[6] Genel faşizm yaklaşımları İtalya faşizmini faşizmin orijinal biçimi olarak ele alırken İtalyan örneğinden farklılıkları çok olan ama yine de faşizm başlığı altında incelenmesi gerektiği düşünülen başka örneklerin de varlığını kabul eden yaklaşım. Bu yaklaşımı savunanlar bu nedenle İtalyan faşizminden bahsederken “Faşizm” diğer örneklerden söz ederken “faşizm” şeklinde yazmayı tercih ediyorlar.
[7] a,g,e; s: 77
[8] A.g.e.s: 152 ve 153
[9] a.g.e, s: 154 ve 155.

Mahmut ÜSTÜN
Latest posts by Mahmut ÜSTÜN (see all)