Soru: Neden sürekli devrimcilerin hassasiyetlerini kaşıyorsun Rabia Mine?
Yanıt: Özellikle yapıyorum sevgili kardeşim.
Hayır. Bazı düz kafalı fanatiklerin zannettiÄŸi gibi, yurdum devrimcilerini gıcık edip nefretlerini kazanmaktan zevk alan sadomazoÅŸist bir manyak ya da devrimcileri kendi içlerinden bombalamak üzere eÄŸitilmiÅŸ bir ajan olduÄŸum için deÄŸil; onları rahatsız ederek, devrimciliÄŸin ne olup ne olmadığını hatırlatmak istediÄŸim için…
Çünkü -kesinlikle çok değerli istisnaları ayrı tutarak söylüyorum- çoğu, bunları ya hiç öğrenmemiş ya da çoktan unutmuş gözüküyor; bu durum da beni, halk adına büyük bir umutsuzluğa düşürüyor.
Bu yüzden de düşmanlıklarını kazanmak pahasına da olsa sürekli onları dürtüyorum.
Bir kere, devrimcilerin hassasiyetleri olmaz; çünkü devrimcilik bir din değildir.
Devrimcinin, değişmez insanî değerler bütünü olur. Bunun dışında, önderleri de dahil, sorgulayamayacağı ya da sorgulanmasına sansür koyacağı hiçbir hassasiyeti olamaz.
Olduğu anda devrimci olmaktan çıkıp, faşizan bir müride, yani karşıtına dönüşür; ki benim dürtmelerimden rahatsız olanlar da gerçek devrimciler değil, o robotlaşmış müritlerdir.
Bu kadar başarısız olan bir ülke solunun, yoluna kendini hiç sorgulamadan ve sorgulatmadan aynen devam etmek istemesi, bir kere hem misyonuna hem de diyalektiğe aykırıdır.
- Ben, bu ülkede burjuva Türkler dışında, baÅŸta Kürtler olmak üzere bütün azınlık halklar hatta inanç kesimleri için türlü baskılar, yasaklar ve zulümler getiren Kemalist damarın, devrimcilikle nasıl baÄŸdaÅŸabildiÄŸinin de…
-
Mahir Çayan’ın, devrimci kadroların düşünsel ve duygusal evrimine ket vurup, onları hedefe kilitlenmiÅŸ birer robotik sıra neferine dönüştürdüğü için çok yanlış bulduÄŸum, “Amaç, ele geçen her türlü kitabın okunması ya da entelektüel bilgi edinilmesi deÄŸil, belirli bir sıra içinde eÄŸitim yapmak, belirli bir düşmanla savaÅŸmak için iyi biçimde öğrenim görmek olmalıdır,” ÅŸeklindeki sözlerinin de…
-
Deniz’leri idamdan kurtarmak amacıyla kaçırdıkları Ä°srail BaÅŸkonsolosu Efraim Elrom’un aslında Hitler’in ikinci adamı olan Adolf Eichman’ı yakalayarak, toplama kamplarında vahÅŸice katledilen 6 milyon Yahudi’nin intikamını alan ve kendi annesi babası ile kız kardeÅŸini de o toplama kamplarında kaybetmiÅŸ bulunan bir Nazi avcısı olduÄŸunu bile bile, onu hem de ne hikmetse Eichman’ı yakaladığı tarihin yıldönümünde, elleri arkasından baÄŸlı ve aÄŸzı bantlı bir ÅŸekilde kafasına sıkarak öldürmelerinin ne kadar devrimci bir eylem olduÄŸunun da…
-
Komünist SSCB’de ve Küba’da lgbtiq+ bireylere uzun yıllar uygulanan korkunç baskı, yasak, ÅŸiddet ve zulümlerin devrimcilikle nasıl açıklanabildiÄŸinin de…
-
Son yıllarda jet hızıyla ilerleyen bilimsel ve teknolojik geliÅŸmelerin kapitalist sistemi götürdüğü yeni siber boyutta, Marks’ın geçmiÅŸte büyük anlamlar ifade eden Kapital’inin artık ciddî oranda iÅŸlevini yitirmiÅŸ olabileceÄŸinin de…
-
Stalin’in Naziler’inkiyle yarışan Gulak Toplama Kampları’nın da…
-
Ölüm orucu tabusunun da…
Ve çok daha fazlasının da hiçbir baskı, sansür ya da tehdit korkusu olmadan, rahat rahat sorgulanabilmesini istiyorum.
Bunlardan herhangi birini sorgulamaya cesaret eden hiç kimsenin, birkaç ay önce Efraim Elrom meselesine ucundan acık dokunan Ufuk Uras’a yapıldığı gibi, faÅŸistlerden beter tehditlere maruz bırakılarak “sosyal medyadan çekildiÄŸini” açıklamak zorunda kalacak derecede küstürülmesini ya da sindirilmesini istemiyorum. Bunu Ufuk Uras’a ve fikirlerine deÄŸil, ifade ve sorgulama özgürlüğüne çok deÄŸer verdiÄŸim için istemiyorum.
Ya da anarÅŸist yazar Rabia Mine’ye iki yıl önceki ölüm oruçları döneminde, kırk yıldır sol muhalif cephede tabu olan bu konunun özgürce eleÅŸtirilebilmesinin önünü açan -dört dile çevrilip bir çok Avrupalı entelektüelin de okuduÄŸu- fikir yazılarından dolayı, yine faÅŸistlerden beter küfürler, tehditler, nefretler, kinler, hatta iftiralar kusulup, o günden bu yana olmadık komplolar ve kumpaslar kurulmasını protesto ediyorum.
Bütün baskı, sansür ve yıldırma girişimlerini protesto ediyorum; çünkü iyiye ve güzele ulaşmanın yolunun, öncelikle sınırsız bir ifade özgürlüğü ortamından ve özeleştiri yaparak geçmişin hatalarından ders çıkarmaktan geçtiğine inanıyorum.
Protesto ediyorum; çünkü devrimcilik bir din, devrimci önderler peygamber, devrimciler de mürit değildir.
DevrimciliÄŸin temeli, “sorgulamak, özgür düşünmek ve erdemli olmaya çabalamak” üzerine kuruludur.
Devrimci önderler de etten kemikten, doÄŸrudan ve yanlıştan yapılma insanlardır. Özellikle de bizimkiler gibi çok genç yaÅŸlarında öldürülenler; belki de yaÅŸasalardı süreç içinde o yaÅŸtaki “Kemalistlik gibi” fikir ve düşüncelerinin pek çoÄŸunu aÅŸarak çok baÅŸka boyutlara geçeceklerdi. Onları yirmili yaÅŸlarının başındaki düşüncelerinde dondurmak, öğretilerini sorgulamayı ya da üzerlerine tek kelime eklemeyi tabu saymak, her ÅŸeyden önce onların devrimci ruhlarına hakarettir.
Siz zannediyor musunuz ki hepsi daha 25 yaÅŸlarını bitirmeden hayattan koparılan o deÄŸerli kiÅŸiler, henüz tekamüllerini tamamlamadan öldükleri o genç hallerinde tamamen olgunlaÅŸmış olması imkânsız olan “coÅŸku ağırlıklı” fikirleriyle kendilerine peygamber gibi tapmanızı isterlerdi?..
Hiç zannetmiyorum. Bilakis, mezarlarından çıkıp gelseler onları bugünden bakıldığında eleÅŸtirilebilecek hiçbir ÅŸeylerine toz kondurmadan, tıpkı Atatürk gibi putlaÅŸtırdığınız; tepelerine, “aşılmaları olanaksız üst insanlarmış” gibi koyarak, gençlerin heveslerini kırdığınız için kıyasıya yargılarlardı sizi…
Hele ki başarısızlığınızın hırsı yüzünden giderek karşıtınızla aynılaşmanız; bizzat karşıtınızın kontra taktiklerinden, baskılardan, sansürlerden, ifşalardan, porno kasetlerden, iftiralardan, komplolardan, tehditlerden, linçlerden medet umacak kadar dejenere olup kirlenmeniz karşısında, yüzünüze tükürürlerdi.
Ä°ÅŸ bu nedenlerden dolayı ben sürekli bir kısım, “devrimci oldukları iddiasındaki” yolunu kaybetmiÅŸ ÅŸahısların hassasiyetlerini kaşıyorum; çünkü hakiki devrimcilerin hassasiyetleri olmaz!
Hakiki devrimcilerin, her türlü sorgulamaya ve gerektiÄŸinde deÄŸiÅŸtirmeye açık oldukları fikirleri ve eylemleri ile deÄŸiÅŸmez temel insanî deÄŸerleri olur. Onlar da zaten hiçbir ÅŸekilde ortalığa düşerek, “sorgulayan insan” avına çıkmazlar.
Benim derdim kendilerini “devrimci” diye tanımlamalarına raÄŸmen hiçbir deÄŸerleri, vizyonları, ilkeleri, erdemleri, hatta vicdanları bulunmayıp, karşıtlarıyla aynılaÅŸmış olan o “bir kısım” sözde sol muhalif kesimlere, gerçek devrimciliÄŸin ne olduÄŸunu hatırlatmak.
Yerlerinde olsam, onlara unuttukları misyonlarını hatırlattığım için bana teÅŸekkür ederdim. EleÅŸtirilerimin bire bir karşılığı olduklarını görmeleri yüzünden çılgına dönen o, “karşıtlarıyla aynılaÅŸmış, kültürsüz inanç asalakları” ise beni, sanki hakikaten devrimcilermiÅŸ gibi “devrimci düşmanı” ilan ederek her türlü iftira, baskı, tehdit, linç ve komployla susturmaya uÄŸraşıyorlar.
Bu yazıyı okuyan herkese sormak istiyorum: Sadece arkasında hiçbir örgüt, parti, hatta dernek bile bulunmayan tek başına bir marjinal kadın yazara, sırf tabularını sorguluyor diye faşistlerden beter tedhiş uygulamaları bile, haklarında yazdığım her satırda ne kadar haklı olduğumun kanıtı değil midir?
Ben onların yerinde olsaydım, bir yandan deli diyerek arkasından teneke çaldığım marjinal bir yazarın -üstelik de son derece sınırlı bir kesime ulaşan- ezber bozan yazılarını, öylesine büyük bir inançla bağlı olduğum koskocaman ideolojime tehdit olarak görmekten ar ederdim.
Åžayet hakikaten tehdit olarak görüyorsam da önce dönüp, o koskoca davamı neden “üflense yıkılacakmış gibi” hissettiÄŸimi sorgular; bu noktada da ÅŸapkamı önüme koyup, o delinin beni bu kadar korkutan eleÅŸtirileri üzerine kafa yorardım.
Ama tabii böyle davranmak için, asgarî bir vizyon sahibi olmak gerekiyor. Bu kifayetsiz muhteris güruhta o vizyonun zerresi bulunmadığı için de çareyi benim gibi, ucuz saltanatlarını sarsan kalemleri her türlü ahlâksızca hatta kontra yöntemle itibarsızlaştırarak susturmakta arıyor; asıl eleştiriye katlanamayan kendileri iken, benim dibine kadar haklı eleştirilerim karşısında kustukları kini ve nefreti, eleştiri olarak kabul etmemi bekliyorlar.
Büyük Sovyet yönetmen Tarkovski, “Nostalji” filminde diyor ki:
“Bir deli size kendinizden utanmanızı söylüyorsa, ne biçim bir dünyadır burası?”
Devrimcilik de insanlık da bu değil, kendinizden utanın.
Her şeye rağmen ilkelerinden ödün vermeden ve toplumun geneline sirayet eden yozlaşmaya kapılmadan yollarına devam eden bir avuç hakiki devrimciye saygı ile!..
- Zübükler Her Yerdedir - 9 Mart 2024
- Hepimiz Dilberiz - 28 Ocak 2024
- Bu Kadar Åžuursuzluk Akla Ziyan – Rabia Mine - 19 Ekim 2023