Ders: Hayat Bilgisi – Ali Rıza Gelirli

Arkadaşımla konuşurken “kadınla erkek aslında aynı varlık” dedim.
Şaşırdı tabii…
“Nasıl yani, tek bir can olarak mı?” dedi.
“Evet” diye karşılık verdim.
“Saçmalama” der gibi yüzüme baktı.

“Anlatmaya çalışayım” dedim: Çiçekle kokusu gibi, meyveyle vitamini gibi, bir büyücüyle sırları gibi, müzikle dans gibi, duyguyla şehvet gibi. Biri olmadan diğerinin bir anlamı olmadığı gibi. Ancak şöyle bir sorun var ki; mesela meyvenin vitaminini bulması, büyücünün işinin sırrına varması, yüzlerce faktörün bir araya gelmesiyle mümkün olabiliyorsa; kadın ya da erkeğin diğer-gerçek- yarısını bulması ve tümlenmesi için yüzlerce belki binlerce deneme yapması gerekiyor. İlk denemede tümlenebilmesi imkânsıza yakın zira… Bana kalırsa her iki cinsin bedenlerinin her milimetre karesinin ihtiyacı var birbirlerine. İnsanın kendi kendine hükmünü geçirememesinin, kendi kendine yeterli tam bir bütün olamamasının nedeni belki aynı varlığın başka başka yerlerde bulunması. Yani birinin hayatında diğeri yoksa, vücudunda hissettiği bir organ eksiklik gibi… Birleşince, yani bir bütün haline gelince, damarlarında kan değil, yıllanmış şarap dolaşıyormuş gibi bir his hali gerçekleşir. Tam karşılığını bulamamış birlikteliklerde, sanki soğuk evin boş odalarında yalınayak dolaşılıyormuş gibi bir hisse açılır kapı. İnsanın göğsünün sol yakasındaki derin ıstırap da cabası. Tümlenme ihtiyacı karşılanmayınca yüreğin üzerindeki düğüm başka türlü nasıl çözülebilirdi ki. ”Uzuvları” kullanım dışıyken… Uzuvlar diyorum zira, erkek ya da kadın, biri diğerinin uzvu gibidir; aslında ”gibi” si fazla; uzvudur. Evet aynı varlığın başka başka mekanlarda bulunuyor olması -biraz abartılı gibi algılanabilir ama- onların -bir anlamda- uzuvlarını “devre-dışı” bir hale getirir. Özellikle doğu toplumlarının mutsuz olmasının başat konusunun ne olduğunu sanıyorsun. İnsanın uzuvlarının kullanım dışı kalması, duygularının kullanım tarihini bitirir miydi, işte onu bilemiyorum. Sanki tabiat, önce öngörmüştü de kadınla erkeğin tek bir canlı olduğunu; sonradan ayrılmışlardı. Böyle durumlarda bedenin akla itaat etmemesi çok meşru bir durum aslında. Aynı bedene ayrı ruhun girmesi tümlenme ihtiyacının en belirgin göstergesi. İnsanın ah’lardan, arzulardan, korkulardan, endişelerden arınmış hali gerçek bedenine dönmeden nasıl gerçekleşebilirdi. İnsanın her yerde tebessüm etmiş hali, bastırılmış arzulardan uzak, ancak böyle gerçekleşebilirdi.

Cinsiyetler arasındaki gerçek bir “barış”ın, ancak böylesi bir kadınlık ve erkeklik kavrayışıyla mümkün olacağını düşünüyorum. Kuşkusuz bu konuda başka teoriler var, ancak bugüne kadar onlardan da reel bir sonuç almış değiliz.
Arkadaşım biraz da endişeli, “sürrealist bir bakış açısı “dedi.
Ben de, “hayat bilgisi dersinden çıkardığın ana fikir bu” dedim. 0
Sonra ekledim: “Tabiat bizi birlikte yarattı da, tanrılar mı ayırdı acaba.”
Akıl sağlığımdan kuşkulanır bir edayla, endişeli gözlerle bana baktı ve kalkıp gitti. Daha fazla “saçmalığa” dayanamam der gibiydi.

Ali Rıza GELİRLİ
Latest posts by Ali Rıza GELİRLİ (see all)