Arkadaşımla konuÅŸurken “kadınla erkek aslında aynı varlık” dedim.
Şaşırdı tabii…
“Nasıl yani, tek bir can olarak mı?” dedi.
“Evet” diye karşılık verdim.
“Saçmalama” der gibi yüzüme baktı.
“Anlatmaya çalışayım” dedim: Çiçekle kokusu gibi, meyveyle vitamini gibi, bir büyücüyle sırları gibi, müzikle dans gibi, duyguyla ÅŸehvet gibi. Biri olmadan diÄŸerinin bir anlamı olmadığı gibi. Ancak şöyle bir sorun var ki; mesela meyvenin vitaminini bulması, büyücünün iÅŸinin sırrına varması, yüzlerce faktörün bir araya gelmesiyle mümkün olabiliyorsa; kadın ya da erkeÄŸin diÄŸer-gerçek- yarısını bulması ve tümlenmesi için yüzlerce belki binlerce deneme yapması gerekiyor. Ä°lk denemede tümlenebilmesi imkânsıza yakın zira… Bana kalırsa her iki cinsin bedenlerinin her milimetre karesinin ihtiyacı var birbirlerine. Ä°nsanın kendi kendine hükmünü geçirememesinin, kendi kendine yeterli tam bir bütün olamamasının nedeni belki aynı varlığın baÅŸka baÅŸka yerlerde bulunması. Yani birinin hayatında diÄŸeri yoksa, vücudunda hissettiÄŸi bir organ eksiklik gibi… BirleÅŸince, yani bir bütün haline gelince, damarlarında kan deÄŸil, yıllanmış ÅŸarap dolaşıyormuÅŸ gibi bir his hali gerçekleÅŸir. Tam karşılığını bulamamış birlikteliklerde, sanki soÄŸuk evin boÅŸ odalarında yalınayak dolaşılıyormuÅŸ gibi bir hisse açılır kapı. Ä°nsanın göğsünün sol yakasındaki derin ıstırap da cabası. Tümlenme ihtiyacı karşılanmayınca yüreÄŸin üzerindeki düğüm baÅŸka türlü nasıl çözülebilirdi ki. ”Uzuvları” kullanım dışıyken… Uzuvlar diyorum zira, erkek ya da kadın, biri diÄŸerinin uzvu gibidir; aslında ”gibi” si fazla; uzvudur. Evet aynı varlığın baÅŸka baÅŸka mekanlarda bulunuyor olması -biraz abartılı gibi algılanabilir ama- onların -bir anlamda- uzuvlarını “devre-dışı” bir hale getirir. Özellikle doÄŸu toplumlarının mutsuz olmasının baÅŸat konusunun ne olduÄŸunu sanıyorsun. Ä°nsanın uzuvlarının kullanım dışı kalması, duygularının kullanım tarihini bitirir miydi, iÅŸte onu bilemiyorum. Sanki tabiat, önce öngörmüştü de kadınla erkeÄŸin tek bir canlı olduÄŸunu; sonradan ayrılmışlardı. Böyle durumlarda bedenin akla itaat etmemesi çok meÅŸru bir durum aslında. Aynı bedene ayrı ruhun girmesi tümlenme ihtiyacının en belirgin göstergesi. Ä°nsanın ah’lardan, arzulardan, korkulardan, endiÅŸelerden arınmış hali gerçek bedenine dönmeden nasıl gerçekleÅŸebilirdi. Ä°nsanın her yerde tebessüm etmiÅŸ hali, bastırılmış arzulardan uzak, ancak böyle gerçekleÅŸebilirdi.
Cinsiyetler arasındaki gerçek bir “barış”ın, ancak böylesi bir kadınlık ve erkeklik kavrayışıyla mümkün olacağını düşünüyorum. KuÅŸkusuz bu konuda baÅŸka teoriler var, ancak bugüne kadar onlardan da reel bir sonuç almış deÄŸiliz.
Arkadaşım biraz da endiÅŸeli, “sürrealist bir bakış açısı “dedi.
Ben de, “hayat bilgisi dersinden çıkardığın ana fikir bu” dedim. 0
Sonra ekledim: “Tabiat bizi birlikte yarattı da, tanrılar mı ayırdı acaba.”
Akıl saÄŸlığımdan kuÅŸkulanır bir edayla, endiÅŸeli gözlerle bana baktı ve kalkıp gitti. Daha fazla “saçmalığa” dayanamam der gibiydi.
- Politik Patoloji - 22 Eylül 2024
- Aşk - 1 Eylül 2024
- Hangi Yol, Ne Zaman - 9 AÄŸustos 2024