Dedeme Mektup

Sahipsiz uçurumlarda kanat açan kartallar,
özgürlüğün kokusunu içlerinde hissederler.

İçimde çürümüş bir diş sızlayıp duruyor. Bir dişçi bulup çektirmem gerek, yoksa alıp beni gidecek. Gitsin ya da götürsün hiç önemi de yok, ağrısı dinsin yeter, iki de bir sızlayıp duruyor bıktım artık. Çekip gitse kurtulacağım gitmiyor ki, yerleşti, sanki davetsiz bir misafir gibi. Yoksa ben mi konuk ediyorum kendi mi geliyor, belli değil. Sıkıntıdan ölmek istiyorum. Çıkacağım bir dağın tepesine en kıyıdaki kayaya uzanacağım, al beni boşluk al bağıracağım al beni de kurtar. Doğa boşluktan nefret edermiş, al beni kucağına al, al da sev, beni kurtar. Boşluk almazsa beni ne olacak onu da bilmiyorum. Çekip giderim artık, kendim de mi gelir, gelmez mi bilmiyorum.

Ne önemi var ki, rüyalarımda gördüğüm güvercinlerle karşılaşırım belki, dedem başından geçmiş hikayeleri anlatır, sahi dedem ne yapıyordur şimdi, yalnız tek başına çaresiz midir? Kim bilir ki, belki beni özlemiştir. Ne güzeldi Cumhuriyet gazetesi alır, bisikletinin arkasına bindirir bana verir ve mağazaya götürürdü beni. Ah o güzel günler! Yoksa hepsi bir hayalden mi ibaret.

yaşama dair

toprak sahibini gözler
hasat mevsimi geldi mi
duvarlar örülür birer-birer
dostların düşmanların üstünü örter

güneş ay çiçekleri gibi açar
kalırsın bir başına
kanatsız arılar tepende uçar
geçmiş gelecek çaresiz kanar

ay dolandı mı tepende
bir rüzgar savurur kokunu
kalırsın tek başına
yalnızlığın bulamaz yolunu

harcarken kuruş kuruş yaşamı
zaman bitti dersin
kimse bakmaz yüzüne
tepetaklak sahipsiz kalırsın

portakal çiçekleri toplarsın
nergisler, karanfiller
sarılırsın düşlerine
son bir rüya görmek istersin
avuçlarında alınteri
gözlerini silersin
nehirlere sığmazsın
ağlarsın ağlarsın

O otobüsle ben de gittim uzak şehirlere ve şimdi o uzak şehirde kaderim denen olasılıklarımı yaşamaya mahkumum. Bu muydu dede, bu muydu gideceğim şehir, yaşayacağım anılar. Hiç büyümeseydim keşke, kurtulma umudum hiç yitip gitmeseydi. Çocukluğum, dedemin mezarı orda yalnız başına duruyor, üzerinde bir çiçek kalmış mıdır ki? Ya da ziyaret eden biri. Yok biliyorum, dedem rüyalarımda yok, bugünler ağlayacağım, ölmeseydin dede, neden öldün ki, bak karanlıklar hep devam ediyor, ölmeseydin düzenimiz bozuldu dede, ben yanında kalsaydım, hep çay söylerdim, mektupları postalardım inan yapardım, sen öldün dede hiç haber vermeden, ben senin bisikletine bindim senden habersiz, mezarına da gelmedim epey oldu. Beni affet dede, o güzel bahçenin yerinde şimdi terkedilmiş bir inşaat duruyor, bizi sen bıraktın dede tek başımıza, inan sen bıraktın. Bana bir mektup bile yazmadın dede, çift nüshalı, neden beni bıraktın dede neden?

topraksız kaldın yine

yazdığım ne varsa her harfi birer birer çıkarın
geride kalan boşlukları haneme yazın
adresim sorulmazsa bilin ki yalnızım

düşünürken tek başına kalmış bir heykel
bilin ki yüreğim onun için ağlar
safra kesemdeki tüm taşlar onu onarmak üzere

öyle keser ki bıçak boğazımı
kan bile damlamaz kurumuş bir toprağa bakarken
sonra, sonrası mı içimde bitmeyen hüzün
ben bir bedeviyim kendini bilmez
hangi yola çıksam fakirlik saplanır alnıma
gidemediğim yollar hep kapalı

mezar taşım bir güvercinin kanadında kalsın
gözleri merakla baksın düşerken cesedim
pazarlar kurulsun, insan pazarı, satmak için

bir yari olan geçerken uğrasın
bu hal neden diye sorsun bana
iyi yolculuklarla uğurlayayım hayata

Şimdi yüreğimde yitik anılar var, bahçende boş bir hayat duruyor. Hani yalın ayak köyden gelirmişsin ya, neden geldin dede neden? İçin hiç acımadı mı söylesene hiç? Sorular soruyorum dede kendime, yaşlanıyorum şimdilerde, üniversiteyi bitirdiğimi göremeden öldün dede, inanamadım. Bana hiç aşktan sevgiden söz etmedin dede, neden? Korktun mu? Terkedildim dede, kendimi terk ettim. Yanına gelebilsem ne güzel konuşuruz değil mi hayattan? Ölüler ne konuşur ki, değil mi dede, değil mi?

Levent ÖZBEK