Türkiye’de çocuk işçiliğinin yaygınlaştırılması riski altında olduğu bir dönemde, iktidarın mesleki eğitimi yeniden yapılandırma hamlesi, eğitim sisteminin geleceği üzerine ciddi endişeler yaratıyor. Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay’ın uyardığı gibi, çocukların daha küçük yaşlarda mesleki eğitime sokulması, aslında çocuk işçiliği kavramını resmileştirerek bu durumu eğitimin “normal” bir parçası hâline getirmeyi hedefliyor. Özbay’ın ifadesiyle, “10 yaşındaki çocuklarımızı oyun oynamaları gereken yaşta ağır iş yükü altında bırakmayı planlayan” bu program, çocuk hakları ve eğitim hakkına doğrudan bir saldırı anlamı taşıyor.
Çocuk İşçiliği Yaşı Neden Düşürülüyor?
Eğitim-İş’in açıklamalarına göre, 2025 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı çerçevesinde yapılan düzenlemelerle çocukların 10 yaşından itibaren mesleki eğitime yönlendirilmesi planlanıyor. Bugün dahi MESEM adı altında zor koşullarda çalıştırılan 14-15 yaşındaki çocukların daha küçük yaşlarda işgücü piyasasına çekilmesinin, “çocuk işçiliğini normalleştirerek yasal bir hale getirmeyi” amaçladığı eleştirisi yapılıyor. Bu durum, oyun çağındaki çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimlerine zarar verecek bir iş yükü altına sokulmaları anlamına geliyor. Çocuk işçiliğiyle mücadelede geri adım olarak görülen bu karar, çocukların eğitim alma ve sağlıklı büyüme haklarını ihlal ediyor.
Sermayenin Talepleri Eğitim Sistemini Yönlendiriyor
Programın ikinci büyük eleştirisi, mesleki eğitimin tamamen özel sektörün talepleri doğrultusunda yeniden yapılandırılmasıyla ilgili. Özbay’a göre, müfredatın ve eğitimin özel sektörün ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi, kamusal eğitimi adeta ortadan kaldırarak çocukları “sermayeye ucuz iş gücü” olarak hazırlıyor. Yeni düzenlemeler, mesleki eğitimin hangi bölümlerinin açılacağına veya kapatılacağına bile sektör talepleri doğrultusunda karar verileceğini öngörüyor. Bu da çocukların, piyasanın ihtiyaçlarına göre eğitilerek patronların insafına bırakılması anlamına geliyor.
Özbay, eğitimde özel sektörün bu denli etkili olmasının, çocukların geleceğini patronların insafına bırakmakla eşdeğer olduğunu vurguluyor. Eğitimin içeriğinin özel sektör tarafından belirlenmesi, nitelikli bir eğitim hakkının ortadan kalkması demek. Bu yaklaşım, çocukların sadece “iş gücü” olarak görülmelerine ve özel sektörün çıkarlarına hizmet eden bir eğitim sisteminin kurulmasına neden oluyor.
Yapılan değişiklikler yalnızca çocukları değil, öğretmenleri de olumsuz etkiliyor. Meslek öğretmenlerinin çalışma saatlerinin ve görev tanımlarının özel sektör tarafından belirlenmesi öngörülüyor ki bu da öğretmenlerin iş güvencesini ve mesleki özerkliğini tehdit ediyor. Özbay, bu düzenlemelerin öğretmenleri sermaye odaklı bir eğitim sistemine zorladığını belirterek, öğretmenlerin mesleki değerlerine yönelik bir saldırı olduğunu vurguluyor.
Çocuk İşçiliği Normalleştirilemez!
Çocuk işçiliğini eğitim sistemi içinde yaygınlaştırmaya yönelik bu tehlikeli adım, ülkenin geleceği için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Eğitim-İş’in bu konuda yaptığı uyarı, çocuk işçiliğinin hiçbir koşulda normalleştirilemeyeceğini, eğitim sisteminin özel sektörün değil, kamusal ve bilimsel ihtiyaçlar doğrultusunda planlanması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Eğitim-İş, çocukların ucuz iş gücü olarak görülmesi yerine nitelikli ve eşit bir eğitim hakkına sahip olmalarını savunuyor ve çocuk işçiliğinin yaygınlaştırılmasına karşı mücadelesini sürdüreceğini belirtiyor.
Türkiye, çocuk hakları ve eğitimde eşitlik ilkeleri gereği bu uygulamalardan derhal vazgeçmelidir. Eğitim-İş gibi örgütler, çocuk işçiliğine karşı durarak kamusal eğitimi savunmaya devam ederken, toplum olarak da bu taleplere destek olmak ve çocuklarımızın geleceğini korumak zorundayız. Çünkü eğitim, çocukların oyun oynayarak, yaratıcılıklarını ve potansiyellerini geliştirerek büyümelerini sağlamak içindir; onları sermayenin taleplerine göre şekillendirmek için değil.