Ulusal bir ekonomi nasıl ulusal sınırlar içinde tekil ekonomilerin aritmetik bir toplamı değilse dünya ekonomisi de ulusal ekonomilerin aritmetik bir toplamı değildir. Her ikisinde de diğerlerini tamamlayan çok önemi bağlantılar ve tamamlayıcılar vardır. Ulusal ekonomi ile uluslararası ekonomi arasındaki temel fark ulusal ekonomi içinde düzenleyici bir güç olarak devletin varlığına karşın uluslararası ekonomi de, böyle bir düzenleyici merkezi gücün yokluğudur. İşte emperyalist hegemonik güç, bu bütünleşme düzeyinin gerekli kıldığı “dünya devleti” ihtiyacının kapitalist-emperyalist ikamesidir. Nasıl ulusal pazarın entegrasyonu için ortak bir para biriminin varlığı zorunluysa, dünya pazarındaki iktisadi ilişkilerin sürdürülmesi içinde böyle bir ortak paraya ihtiyaç vardır. Ne var ki, küresel hegemonik güç küresel devlet değildir; küresel devlet ihtiyacının dünya devletlerinin en güçlü fraksiyonu tarafından ikamesidir. Bu yüzden, “dünya parası” olarak işlev gören tüm dünya devletlerinin ortak parası değil, bu fraksiyonun ulusal parasıdır.
Ulusal paralardan ayrı bir ortak dünyasal para düşüncesi hep vardı ve hala da dillendirilmektedir. Ne var ki, bugüne kadar bu düşünce pratik bir anlam kazanmamıştır; bundan sonra da gerçekleşmesi çok zordur. “Ortak para” söylemleriyle “iki ya da çok kutuplu hegemonya” söylemleri, bu anlamda birbirine çok benzemektedirler. Realize edilebilir yeni bir hegemonik düzen projesini tanımlamaktan ziyade önce bir hegemonik krizin yaşandığına yönelik önemli bir işarettir; ikinci olarak da, hegemonya açısından nispeten geriden gelen güçlerin sürece daha aktif dâhil olma isteklerinin dışavurumudur. Gerçekten de ABD hegemonyasının kurumsal inşası döneminde Keynes tarafından yapılan ortak bir dünya parası çıkarılması önerisi “Avrupacı bir yaklaşım” olarak görülerek ABD tarafından hiç ciddiye alınmamıştır. Yakın dönem önce Rusya tarafından önerilen BRİCS ülkeleri arasındaki ticarette kullanılacak ortak bir para çıkarılması teklifi de görüldüğü kadarıyla, Çin tarafından aynı kayıtsız tutumla yanıtlanmıştır. Küresel döviz rezervlerinin azami ölçüde dolar cinsinden olmasının ABD’ye önemli avantaj sağladığı açıktır. Çin’de görüldüğü üzere bu gücü paylaşmak niyetinde değildir ve kendi hegemonyasındaki küresel ticaretin ortak para basılmasıyla değil yuan üzerinden yapılmasını amaçlamaktadır. Bu süreçten sonra da hiçbir hegemonik güç kolay kolay böylesi önemli bir hegemonik araç üzerindeki kontrolünü paylaşmaya yanaşamayacak ve “ortak para” teklifine sıcak bakmayacaktır. Velev ki bir “ortak para” uygulamasına şu ya da bu nedenle geçilmek durumunda kalındı; bu ortak para üzerinde en başta hegemon ülkenin, ardından diğer emperyalist güçlerin belirleyici ağırlığı olması kuvvetli muhtemeldir.
Zira hegemon para, sahibi ülkenin ekonomik, siyasi ve ideolojik gücünün bir göstergesi olduğu gibi o ülkeye, ekonomik, siyasi, hatta ideolojik alanda özel avantajlar sağlayan, gücünü artıran ciddi bir hegemonik araçtır. Burcu Kösem çok güzel anlatmış: “Bu öyle bir para birimi ki; kendi ülke sınırları dışına çıkıldığında dolaşımdaki miktarı ölçümlenemiyor. Bunun doğal bir sonucu olarak, bu para birimine sahip ülkenin uyguladığı para politikası küresel anlamda dengeleri rahatlıkla değiştirebiliyor. Nitekim rezerv para dolar yoluyla, ABD merkez bankası FED’in uyguladığı para politikası, Afrika’nın köyünde yaşayan birinin kahvaltıda ne yiyeceğine kadar belirleyebiliyor”.
Uluslararası rezerv paraya sahip olmanın ülkeler için senyoraj geliri (1), cari hesap açığı verme yeteneği gibi faydaları bulunmaktadır. Hegemonik para kar ve servet transferleri kolaylaştırıcı etki gösterir ve bu yolla krizler kolaylıkla lokalize edilir. Bir yerel para birimi artık rezerv para birimi olarak kullanılmadığında o ülkenin döviz kuru politikası ekonomik dengesizliklerin daha çok üstesinden gelebilecektir. Borçlanmadan petrol alımına kadar bugün küresel ticaretin para birimi dolardır. Bu tüm devletlerinin, şirketlerin kasalarında dolar rezervi bulundurma zorunluluğu anlamına geliyor. Diğer ülkelerin başka türlü dolar stokunu geliştirmesi olası değil. Ama ABD, gerektiğinde dolar basabilme avantajına sahip. Düşünün ki, ABD hegemonyasının en büyük rakibi olan Çin, dünyada en çok dolar stoku yapan ülkeler arasında ve bu nedenle, ister istemez ABD hegemonyasına hizmet etmek durumunda kalıyor. Tabi günü geldiğinde bu büyük dolar stokunun doların hegemonyasını daha da sarsmak için kullanılabilecek bir silaha dönüşebileceğini de unutmamak kaydıyla…
Beyaz Saray ayrıca doların küresel para birimi olmasını pek çok ülkeye karşı siyasi baskı unsuru olarak da kullanmaktadır. Buradaki kastımız doların salt bir baskı ve zor unsuru olması değildir; baskın bir ödeme, uzlaşma ve yatırım aracı olmaktan çıkıp bir siyasi şantaj ve baskı aracına dönüşebilmesi durumudur. Artan liberalleşme hareketleri, dolar için daha geniş bir yaptırım alanı ortaya çıkarmıştır. Çok uluslu şirketler, IMF, Dünya Bankası ve DTÖ gibi uluslararası ekonominin önde gelen kuruluşları doların hâkimiyetini bir dayatma aracı olarak kullanabilmektedir. Son yıllarda pek çok ülke doların bu uluslararası ekonomik kuruluşlar aracılığıyla dayatma aracı olarak kullanılmasına yönelik şikâyetlerini yüksek sesle dillendirmeye başlamıştır. ABD, finansal hegemonyasını silahlandırarak, yalnızca diğer ülkelere keyfi olarak tek taraflı yaptırımlar uygulamakla kalmıyor, aynı zamanda küresel servet toplayabiliyor ve sorumsuz para politikaları aracılığıyla kendi risklerini dünyanın geri kalanına ihraç edebiliyor. Dış ticarette ödemelerin yüzde 90’ı dolarla yapıldığı için ödeme yapacak kuruluşların arasına genellikle merkezi ABD’de bir muhabir bankanın girmesi gerekiyor. Bu durum da Amerikalı yetkililere işlemleri engelleme olanağı yaratmaktadır. ABD’nin İran ile ticarette doları yasaklayan yaptırımı buna bir örnektir. Son örnek ise Ukrayna Savaşı vesilesiyle Rusya’ya uygulanan yaptırımlardır. Rusya’nın günlük döviz işlemlerinin yüzde 80’i, dış ticaretinin yarısı dolar cinsinden. Bu nedenle ABD, Rusya’nın Swift bağlantısını kesmiştir. Irak savaşının nedenlerinden birinin de Saddam Hüseyin’in petrolü için dolar yerine euro talep etmesi olduğundan, Rusya’ya olan petrol ihracatı için Venezuela’nın euro kullanabileceğinden bahsedilmesinin Chavez’e darbe yapılması ile ilgisinden sıklıkla söz edilmektedir. İran, Irak, Venezuela ve son olarak Rusya ile ilgili bu durumlar doların oluşturduğu gücün başka alanlarda da kullanıldığını göstermektedir.
ABD’nin Finansal Hegemonyasını Zayıflatan Üç Faktör
Dünyadaki bütün ülkelerin altın karşılığını terk etmelerine karşın doların altın karşılığında basılması, dünya çapında kabul edilmesini kolaylaştırdı. Bu gelişmede kuşkusuz ABD ekonomisinin, dünya ekonomisindeki büyüklüğü, dünya ticaret hacmindeki yeri, küresel finans sistemindeki önemi belirleyici bir etkendi. Dünyada merkez bankaları rezerv olarak altının yanında dolar tutar oldular. Çünkü dış dünyayla alış verişte en çok kabul gören araç dolardı. Dolar öylesine egemenlik kurdu ki dünyanın her ülkesinde ülkenin parası kadar hatta bazen ondan bile fazla tercih edilir oldu. Bu gelişmeye petrol ve altın gibi çok önemli iki malın dolarla fiyatlandırılıyor olması da büyük katkı yaptı. Dolar zaten altın karşılığı basıldığı için altının dolarla fiyatlandırılması zor olmadı. Petrolün dolarla fiyatlandırılmasıysa, altın standardından vazgeçildiği dönemde, ABD ile OPEC ülkeleri arasında yapılan bir anlaşma ile gerçekleşti.
Vietnam Savaşının yarattığı mali ve parasal sıkıntılarla bunalan ABD, 1971 yılında doların altın karşılığı olarak basılması ilkesini terk edince karşılıksız kâğıt para basan ekonomiler arasına katılmış oldu. O zamana kadar karşılıksız para basan ekonomiler, paralarını bir anlamda dolar üzerinden altınla ilişkilendirdikleri için, bu gelişmeden sonra dünyadaki bütün kâğıt paralar karşılıksız kalmış oldu. Hegemonik paranın altına endeksli olduğu ve-ya sabit kur sisteminin geçerli olduğu dönemler, hegemon paranın değerinin daha stabil ve öngörülebilir olduğu, değer oynamalarında ise ulus devletlere bunu telafi edebilecek manevra alanları bıraktığı için, hegemonik sistemin daha istikrarlı olduğu dönemlerdi. İthalata bağımlı çevre ülkeler nezdinde de daha korunaklı ve bu anlamda daha güçlü bir rızaya sahip bir finansal sistemdi söz konusu olan. 1881-1913 yılları arasını kapsayan altın standardı dönemi, 1919-1938 iki dünya savaşı arası dönem, 1946-1970 Bretton Wods dönemi ve 1974-1989 dalgalı kur dönemi karşılaştırıldığında bu durumu net olarak görmek olasıdır. Önce altın standartının kaldırılarak Bretton Wods sisteminin çökmesi ve ardından neo liberal modelin gereği olarak serbest kura geçilmesi, sistemi istikrarsızlaştı ve öngörülemez kıldı. Dolar ile yerli paralar arasındaki değer farkında öngörülmesi zor büyük dalgalanmalar yaşanmaya başladı. Üstelik ulus devletler neo liberalizmin piyasa merkezli yaklaşımın egemenliği nedeniyle, bu dalgalanmaların olumsuz etkilerini sınırlamak amaçlı piyasaya müdahale etme kudret ve araçlarından da büyük ölçüde yoksun kalmıştı. Bir başka bölümde ayrıntılı biçimde ele aldığımız üzere neo liberalizm ABD’yi, rıza boyutu zayıflayan, zorlayıcı-buyurgan boyutu öne çıkan bir hegemonik güce dönüştürmeye başlamıştı. Finansal alanda da bu aynı gerçeği müşahede etmek olanaklı. Ama bu zorlayıcı-buyurgan boyut iki nedenle çok daha belirgin hale geldi. ABD hegemonyasının ekonomik temellerinin zayıflaması ve alternatif yeni hegemonya adaylarının öne çıkmaya başlaması… ABD bu gelişmelerden sonra, zayıflayan hegemonyasını güçlü olduğu iki alan üzerinden ve baskıcı yöntemlerle yeniden tesis etme çabasına yöneldi. Askeri güç ve finansal güç… Yalnızca askeri gücünü değil finansal gücünü de buyurgan politikalarının kabulü doğrultusunda bir zor aracı olarak kullanmaya başladı. Bu yöntem, tam tersine ABD hegemonyasına ilişkin “rıza” yı da ciddi ölçüde aşındıran sonuçlar üretti.
Bu üç etken, (neo liberalizmin finansal alanda yarattığı istikrarsızlık, ABD hegemonyasının zayıflaması ve yeni hegemonya adaylarının ortaya çıkması) finansal sistemde yeni arayışların ortaya çıkmasına yol açtı. Bir dizi ülke, dolar hegemonyasının olumsuz sonuçlarını etkisizleştirecek bazı alternatif yöntemlere yöneldiler. Öncelikle dolar kaynaklı kriz ve baskıları hafifletmek için altın rezervlerini artırmaya başladılar(2). Ardı sıra ticarette giderek daha çok yerli paraları ya da dolar dışındaki başka rezerv paraları kullanma eğilimleri arttı. Bazı ABD müttefikleri de dâhil olmak üzere ülkeler döviz rezervlerini çeşitlendirmek için ABD borçlarını azaltma yoluna gittiler. Döviz Rezervlerinin Para Birimi Kompozisyonu verilerine göre, son dönemde döviz rezervlerindeki dolar ağırlığı ciddi bir düşüş yaşadı. Eni sonu doların yerini alacak başka rezerv para ve alternatif bir uluslararası ticaret modeli arayışı dillendirilmeye başlandı. Çin ve ardı sıra Rusya’nın ABD hegemonyasına finansal hegemonya alanında da meydan okumaya başlaması, bu doğrultuda alternatif yeni araç, yöntem ve kurumlar oluşturması, bu sürecin ivmelenmesinde birinci dereceden etkili oldu.
Çin’in karşı hamleleri
Çin’in finansal alanda da ABD hegemonyasına meydan okuyuşu 2010 yılına kadar geri götürülebilir. Çin’in ABD temelli “Dünya Bankalar Arası Finansal Telekomünikasyon Derneği” (SWIFT) sistemi yerine “Sınır Ötesi Bankalar Arası Ödemeler Sistemi’ni” (CIPS) hayata geçirmesi meydan okuyuşun ilk simgesel adımıydı. İkinci önemli hamle, 2014 yılında BRICS ülkelerin Çin önderliğinde Yeni Kalkınma Bankası kurmak için anlaşmaya varmaları oldu. 2016 yılında faaliyete geçen banka, yeşil ve yenilenebilir enerji, ulaşım gibi birçok alanın dâhil olduğu projeler için 3.4 milyar ABD dolarından fazla mali yardım kredisi vermeyi onayladı. Ayrıca bir diğer hamle Asya Altyapı Yatırım Bankası (Asian Infrastructure Investment Bank, AIIB)’nı kurulmasıdır. ABD’nin bankaya üye olunmaması yönünde çağrılarına karşın, 57 ülke kurucu ülke olarak bu sürece dâhil oldu. Bazı Avrupa ülkeleri de dâhil birçok ülkenin AIIB’ye katılımı, ABD’nin finansal hegemonyasını simgeleyen IMF, Dünya Bankası vb. kurumlara karşı, güçlü ve karşılığını da bulmuş bir meydan okuma olarak yorumlanabilir.
Dördüncü hamle çok daha önemli: Küresel ticaretin yüzde 11,3’ünü oluşturan enerji kaynakları uluslararası ödemelerde önemli bir konumdadır. Enerji ihraç eden ülkeler dolar üzerinden ödemeleri kabul ederken kullanılan ödeme sistemlerinde de Batı menşeili sistemleri tercih etmektedir. Aralık 2022’de Çin Cumhurbaşkanı Xi’in Suudi Arabistan ziyareti sırasında gündeme gelen petrol ödemelerinin yuan üzerinden olabileceği vurgusu, petro dolar(3) hegemonyasına karşı geliştirilmiş ciddi bir petro yuan hamlesidir. Bu hamle, Suudi hükümetinin Çin’e yapılan petrol ihracatının bir kısmını yuan cinsinden faturalandırmaya başlayacağını açıklaması ile ilk karşılığını bulmuştur. Hâlihazırda Çin’in dünyanın en büyük ihracatçısı ve en büyük ham petrol ithalatçısı olduğu gerçeğiyle beraber düşünüldüğünde bu hamle hayli önemli hale geliyor, Petro-yuanın piyasada talep görmesi Çin parasına olan talebi artıracaktır. Çin’e istediği zaman basabileceği ve ulaşabileceği bir para birimi ile petrol alabilme fırsatı sağlayarak ekonomik ve politik olarak küresel konjonktürde ABD’yi dengeleyebilme fırsatı verecektir.
Son hamleler ise, Brezilya ve Çin’in karşılıklı ticaretlerinde Amerikan doları yerine kendi yerel para birimlerini kullanmak üzere anlaşma imzalamaları, Hindistan’ın dolar dışı işlemlere kapılarını açması ve Astana Üçlüsü’nün (Rusya, İran, Türkiye) 2018’de “yerel para birimleriyle ticaret yapacağız” açıklamasıyla ifadesini bulmuştur. Artık dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin ve de Latin Amerika’nın en büyük ekonomisi olan Brezilya “yuan ve real değişimlerini” arada doları kullanmadan direkt yapabilecek. Çin’in ulusal para birimi yuan bazlı borç vermesi; Rusya da bu noktada Çin ile paralel bir düşünceyle yerel para birimlerinin ticarette kullanımını desteklemesi, Hindistan’da Rus petrolünün çoğunu Birleşik Arap Emirlikleri dirhemi ve son zamanlarda Rus rublesi dâhil olmak üzere dolar dışı para birimlerinde ödemeye başlaması önemsenmesi gereken hamlelerdir.
Bütün bu hamleler ilk önemli karşılığını buldu ve 2015’de IMF, Çin para birimi yuanın rezerv para birimi olarak döviz sepetine eklendiğini duyurdu. Kuruluşun kabul ettiği beş para biriminden biri haline gelen yuanın kullanım alanı IMF kararıyla ciddi gelişme gösterdi. 2016-2022 arasında uluslararası ticarette yüzde 2 ve merkez bankaları rezervlerinde yüzde 3’lük kullanılma oranlarıyla yuan uluslararası bir para birimi haline geldi. Özellikle teknoloji, ticaret ve yatırımlar açısından küresel bir aktör haline gelen Çin’in uluslararası rezerv ve ödemelerde de etkin hale gelmesi, ABD-Çin rekabetini farklı alanlara taşıyacaktır. Küresel ticaretin yüzde 15’inden fazlasını gerçekleştiren Çin’in, mevcut altyapısıyla yuanın küreselleşmesi için gerekli imkânlara fazlasıyla sahip olduğu açıktır.
Doların Gücü ve Güçsüzlüğü
Çin ve yuan ile ilgili bir önceki bölümde yazdıklarım, konuyla ilgili bilgisi olan okurların bir bölümü, hatta çoğunluğu tarafından muhtemelen Çin ve yuanın gücünü abartan ABD ve doların gücünü küçümseyen-yok sayan tek taraflı bir değerlendirme olarak yorumlanmıştır. Gerçekten de bugünkü rakamları alt alta sıraladığımızda dolar ile yuan arasında sıradağlar kadar fark olduğu apaçık ortadayken, bizim böyle bir yorum yapmamız yadırgatıcı, inandırıcılıktan ve güvenilirlikten uzak görülebilir. Nitekim literatürde yaygın olan değerlendirmede bu rakamlara bakıp, ABD’nin finansal hegemonyasının hala tartışılmaz olduğu ve finansal gücü ile askeri gücü birlikte düşünüldüğünde ABD hegemonyasının krizinden söz edilemeyeceği, hatta görünür gelecekte de böyle bir kiriz görünmediği biçimindedir.
2022’in üçüncü çeyreği itibarıyla merkez bankalarında tutulan rezervlerin dağılımı şu şekildedir: Dolar 6,44 trilyon dolar (yüzde 59,79), avro 2,11 trilyon dolar (yüzde 19,66), yen 566,42 milyar dolar (yüzde 5,26), sterlin 497,33 milyar dolar (yüzde 4,62), yuan 297,79 milyar dolar (yüzde 2,76) ve diğer para birimleri (yüzde 7,91). Bu tablodan kalkarak ABD’nin finansal hegemonyasının hatta genel hegemonik konumunun hala sağlam olduğunu düşünmek mümkün ama bir o kadar da yanıltıcıdır. İki önemli nedenle; birincisi, böylesi bir tahlil somut anın donuk fotoğrafı üzerinde yükselmektedir; ikincisi ve daha önemlisi; finansal hegemonya ile genel hegemonya arasında bir öncelik sonralık ilişkisi kurmaktadır. Bu geçmiş tarihsel deneyimlerin şu an için izin verdiği bir ilişkisellik değildir. Şu ana kadar ki deneyimler tam aksine finansal hegemonyanın genel hegemonyanın elde edilmesini öncelemediği tam aksine izlediği gibi bir kanaat uyandırmaktadır.
Bugünkü tablo bu şekildedir ama sürece dinamik olarak baktığımızda ABD finansal hegemonyası ciddi bir gerileme içindedir ve Çin’in finansal hegemonya alanındaki eğrisi ise yukarı doğrudur. Küresel rezervlerde doların, 1999’daki yüzde 72 seviyesinden 2022 itibariyle yüzde 59’lara gerilediğini görüyoruz. Yuan ise bu süreçte güvenilirliğini artırmış ve gelinen yerde IMF tarafından dünyanın rezerv para sepeti içine dâhil edilmiştir. Bu sepetin içinde olmak elbette tek başına bir hegemonya adayı haline gelmek anlamına gelmez. Ama eğer ekonominiz dünyanın iki büyük ekonomisinden biriyse elbette paranızın rezerv para sayılması, finansal anlamda da sizi en ciddi hegemonya adaylarından biri haline getirir. Üstelik Çin bugüne kadar finans piyasasını küresel pazara açmakta pek istekli davranmamasına ve yakın vadede de bu tutumunu sürdürecek gibi görünmesine rağmen ortaya çıkan bir sonuçtur bu. Bilindiği gibi Çin’de savunma sanayii ile birlikte finans sistemi de devlet tarafından sıkı şekilde denetlenmektedir.
Gelelim finansal hegemonya kuramamış olmanızla ve paranızın en iddialı birkaç para haline gelmemiş olmasıyla, hegemonik güç olmak arasında öncelik-sonralık anlamında bir bağ kurulmasının -en azından bugünkü bilgilerimiz itibariyle- yanıltıcı olacağı iddiamıza… Geçmiş deneyimler bize finansal açıdan hegemonya sağlanmadan genel hegemonya kurulamaz gibi bir veri sunmuyor ve hatta ille bir veriden söz edilecekse bu veri, sürecin tam tersi biçimde işlediğine işaret ediyor. Somutlayalım: ilk olarak 1740’lara gelindiğinde artık Hollanda, ticari üstünlük ve deniz gücü üstünlüğü açısından çoktan ikincil önemdeki ülke konumuna gerilemişti ama hala Hollanda finansal merkez olma niteliğini korumaktaydı. İngiltere’nin finansal merkez olması ticari ve askeri anlamda hegemonyasını kurup Hollanda hegemonyasını etkisizleştirmesini müteakibinden gerçekleşmiştir. Hegemonik gerilemeye karşın altın standardı İngiliz hegemonyasının zayıflayarak da olsa etkisini sürdürmesinde büyük bir rol oynadı. Altın standardı döneminde İngiltere, finansal sermayenin büyük ihracatçısı oldu. Dünya altın, para ve finans piyasalarının merkezi haline gelen Londra, aynı zamanda kısa ve uzun vadeli kredi sağlayan başlıca merkez durumundaydı. 1870-1913 yılları arasında dünya ticaretinin yüzde 60’ı sterlin cinsinden düzenlenmiş ödeme araçlarıyla finanse edilmişti. Ama bu ölümden önceki iyilik hali gibiydi; zira bu gelişmeler İngiltere’nin üretim ve teknoloji alanındaki geriye düşüş sürecini ortadan kaldırmıyor, yalnızca perdeliyordu. Artık İngiltere üretim temelinden kopuk bir büyük “finansallaşma çürümesi” ile karşı karşıyaydı. Bu nedenledir ki artan uluslararası rekabet ve ardı sıra gelen savaş altın standardının sonunu getirdi. İngiltere’nin iki savaş arası dönemde altın standardının yeniden canlandırma yolundaki tüm çabaları da başarısızlıkla sonuçlandı.
1899 a geldiğimizde rezerv para kompozisyonu, yüzde 65 İngiliz Sterlini, yüzde 16 İsveç Frankı, yüzde 15 Alman Markı, yüzde 6 diğer şeklindedir. 1899 yılında sterlinin uluslararası rezerv içindeki baskın konumu çok nettir fakat yaklaşık 25 yıl içerisinde sterlinin rezerv kompozisyonu içerisinde önemli ölçüde güç kaybetmiş fakat birincilik konumunu da yitirmemiştir. 1913’de ise bu kompozisyon yüzde 48 İngiliz Sterlini, yüzde 31 İsveç Frankı, yüzde 15 Alman Markı, yüzde 6 diğer olarak değişmiştir(4). Yukarıda ifade ettiğimiz gibi İngiliz hegemonyası ciddi meydan okumalarla ve dolayısıyla ciddi bir krizle karşılaşmış olmasına rağmen 1913 yılında finansal açıdan -güç kaybetmesine karşın- hala lider durumundadır. Bu listede en ciddi hegemonik adaylardan biri olan Almanya üçüncü sıradadır ve İngiltere’nin kaybettiği finansal gücün bir bölümü Almanya’ya değil hegemonik aday olmamasına karşın İsveç’e geçmiş gözükmektedir. Bu örnek bize İngiltere hegemonyasının ciddi güç kaybı yaşamasına hatta hegemonik krizin açık belirtilerine karşın finansal üstünlüğünü uzun süre koruyabildiğini göstermektedir. Çok daha ilginci, 1899’u geçtik, 1913 yılında bile Almanya ile birlikte diğer güçlü hegemonik aday olan ABD’nin finansal güç açısından esamisi bile okunmamaktadır. Muhtemelen yüzde 6’lık “diğer” grubu içindedir; yani finansal güç bakımından önemli görünmeyen bir ağırlığa sahiptir.
Bu tablo tartışmamız açısından iki önemli veri sunmaktadır: Bir, İngiltere’nin finansal güç listesinde hala lider olması tek başına hegemonik gücünü koruduğuna dair bir kanıt teşkil etmemektedir ve iki, ABD’nin finansal güç bakımından listede kayda değer bir yer edinmiyor oluşu, hegemonik gücü yakın vadede ele geçirmesini engelleyen bir etken olamamıştır. Bugüne uyarlarsak ABD’nin finansal alanda hala en önde olması ve Çin’in bugünkü veriler üzerinden epeyce geride olması, ABD’nin hegemonyasının çok güçlü olduğunun kanıtı olmadığı gibi Çin’in hegemonik iddiasını da değersizleştiren bir veri değildir. Nitekim ABD ancak savaş koşullarında, iki savaş arası dönemde, finansal güç açısından ciddi bir sıçrama yapmış ve ancak 1945 yılında, yani fiilen hegemonik güç olmasıyla beraber finansal alanda da hegemonik gücünü tartışılmaz kılabilmiştir. Bu tarihsel veriler, finansal hegemonyanın genel hegemonyayı öncelemek zorunda olmadığını, genel hegemonyanın yanı sıra ya da ardı sıra da oluşabileceğini bizlere net biçimde göstermektedir.
NOTLAR:
1- Paranın basım maliyeti ve para değerinin farkına senyoraj denir. Orta çağ döneminde, yönetimi elinde tutan senyörler ve derebeyler, senyoraj hakkını elinde tutmuştur. Bu sebeple senyoraj terimi, senyörlerden gelir. Günümüzde senyoraj hakkı, ülkelerin merkez bankalarında bulunur.
2- Rusya, son yirmi yılda altın rezervini en yüksek oranda arttıran ülkedir. Ardından Çin ve Hindistan gelmektedir. Öte yandan, altın bulundurma eğilimi 2009 yılından beri birçok küçük ölçekli ülkede de ortaya çıkmıştır.
3- 1971 yılında Bretton Woods sistemi sona ermesine rağmen dolar hegemonyası devam etmiştir. Bunda, OPEC ile anlaşma yapılarak ülkelerin petrol alımında yalnızca dolar cinsinden fiyatlandırma yapılmasının sağlanmasının belirleyici bir etkisi olmuştur. Anlaşma dolara diğer paralar arasında ayrıcalıklı bir konum kazandırmıştır. Bu anlaşma ABD’nin finansal hegemonyasını kesintisizce devam ettirilmesinde önemli bir rol oynamakla birlikte doların petrole dayalı olması, altına dayalı oluşu kadar istikrarlı bir sistem oluşturamamıştır.
4- – Rakamlar için Kaynak; Lindert, P.r. 1969. Key Currencies and Gold, 1900-1913. Princeton Studies in International Finance. s. 24’den aktaran Eichengreen, Barry. 2014. International Currencies Past, Present and Future: Two Views from Economic History. Bank Of Korea WP: 6
Kaynakça
Eğilmez, Mafhi; “Doların Dünya Parası Olmasının Tarihçesi”, Cumhuriyet, 18.04.2022 Eğilmez, Mafhi; “Doların Tahtı Sarsılıyor mu?” Para Analiz, 20 Nisan 2022
Eroğlu İlhan ve. Ergen Kubilay : “ABD Doları’nın Hegemonik Gücü ve Geleceği: Türkiye Ekonomisinden Bir Bakış”, Türk Dünyası Araştırmaları, Eylül – Ekim 2021,Cilt: 129 Sayı: 254
İstikbal, Deniz; “Doların Hegemonyası ve Çin Yuanı”, Yeni Şafak, 10 Ocak 2023
Kozanoğlu; Hayri; “Swift ve dolar hegemonyası”, Birgün, : 01.03.2022
Kösem, Burcu; “Çok kutuplu dünya düzeninde dolar hegemonyası”, Dünya, 03 Nisan 2023
Sağlam, Mühdan: “Çin ve Rusya dolardan ne istiyor?” Gazete Duvar, 07 Nisan 2021
Şahin, Fatma Nur; Uluslararası Rezerv Paralar ve Geleceği, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Ana Bilim Dalı, 2020
Şavata, Dicle; Ulusal Paranın Uluslararasılaşması: Hegemonya ve Parasal Hegemonya İlişkisi, Yüksek Lisans Tezi, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019
Schmidt, İndo; “Dolar ve ABD hegemonyası: Havada yürüyor”, Sendika org, 11 Şubat 2008
Talustan, Zeki ve Ankasam, Gülten; “Dolara Açılan Savaş: Petro-Yuan Temelli Hegemonya Mücadelesi”, ANKASAM, 20 Ocak 2023
Uzgel; İlhan; “Trump döneminde hegemonik restorasyon”, Gazete Duvar, 27 May 2019
- Kent yoksulluğu, “Onurlu Yaşam Hakkı” ve Belediyecilik - 20 Mart 2024
- Yerel seçim öncesinde bir kent rüyası - 22 Şubat 2024
- Kentler Kimindir? Ya da Kent Hakkı Nedir? - 1 Şubat 2024