Çevre örgütlerinin haklı olarak taşıdıkları ortak kaygıları, canlıların yaşam alanlarının giderek daraldığı ve yaşam koşullarının zorlaştığı bir süreç yaşanıyor. Bu durumu ise sermayenin aşırı kâr dürtüsü yaratmaktadır. Sermaye sahipleri kendi Gettolarında yaşam garantisi yaratarak, geri kalan diğer tüm emekçi kesimlerin yaşam garantisini de yok etmekte bir çekince görmemektedirler.
İşte bu koşullarda Ekoloji ve çevre örgütlerinin Bergama buluşması çok anlamlı bir buluşmadır. Ülkemizin her yanında yaşanan sorunları, yerelinde yaşayan örgüt sözcüleri tarafında, bu buluşmada dile getirdiler. Öyle ki, ülkemiz tamamıyla bir çevre sorunu yumağı haline gelmiştir. Bu sorunlar karşısında her yerel kendi güçleri oranında bir karşı çıkış yapmalarına rağmen, ülke genelinde yeterli destek sağlanmadığında ve bilgi olarak her köşeye ulaşmadığında, bizler birçok yerelin çevre sorununu ve karşı mücadelesinde yeterice haberdar olamamaktayız.
Bu buluşma bu gerçekliği ortaya çıkardı ve merkezileşmenin önemi vurgulandı. Asgari müştereklerde anlaşıldı da. Bu merkezileşme bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu buluşma tüm çevre örgütlerine bunu benimsetmiştir. Ülkemizin yaşam alanlarının can alıcı sorunları daha da açığa çıkmıştır. Her çevre oluşumu, adı ne olursa olsun, yaşanan sorunların temelinde sermaye gruplarının talan mantığının yattığını açıkça beyan etmiştir. Oradaki o çeşitlilik, renklilik bu çalışmaya daha fazla heyecan katmıştır. Orada daha çok umutla ayrıldığımı kendi adıma açıkça ifade edebilirim.
Asıl sorun bir avuç sermaye sahibinin ülke emekçilerinin yaşam alanlarına, hatta yaşam haklarına karşı bir saldırı içinde olduğudur. Kısaca Kapitalizmin Emek-sermaye çelişki ve çatışması, şimdi emekçilerin yaşam alanlarına yapılan saldırı ile daha da belirginleşmiştir. Emekçilerin, emek örgütlerinin, ekoloji örgütlerinin uğruna mücadele verdiği hava, su, toprak ve canlı yaşamı hakkını koruma, kendi var olma hakkını koruma noktasına gelmiştir. Kirletilen sularımız, topraklarımız, havamız ve besin ağımız, yaşamımızı çekilmez hale getirmiş. Ve daha da çekilmez hale getirecektir. Özellikle de tüm canlıların olmazsa olmazı olan doğal su kaynaklarının bulunduğu alanlarda madden arama ve ocakları açma çalışmaları, var olan temiz sularımızı zehirlemekte bile geri kalmamaktadırlar. Ancak sermaye sahipleri bu kirlilikten kendilerini koruma alanlarına alarak, günlerini gün etmektedirler.
Bu buluşmada açığa çıkan sorunlar ise, termik santrallerin, nükleer santrallerin, jeotermal santralleri, biokütle santrallerin ve benzeri sanayi kuruluşların karbon salınımıyla hem hava kirlenmekte, hem de sera oluşumuna neden olarak meteorolojik dengesizliklere yol açmaktadır. Evsel atıkların, madden ocaklarının, siyanürlü altın aramalarının, organize sanayi bölgelerinin, çeşitli fabrikaların sıvı atıkları ve akarlarının kirlettiği sulama suları ve tarım arazilerinde yetiştirilen sebzeler, meyveler ve diğer hububatlara ağır metallerini geçirerek çeşitli ağır hastalıkların ortaya çıkmasına neden olduğu gerçeği vurgulanmıştır. Çeşitli yapılaşmalar ve sanayi tesisleri, madden ve taş ocakları sahalarından dolayı oksijen kaynağımız olan ormanlarımız yok edilmekte, doğal sulak alanlar, yeşil meralar, 1. Derece tarım arazileri azaltılarak yine çevreye zarar verilmektedir. Hatta sermayenin bu talan mantığı şimdi sahillerde denize uzanmaya başladığı da ifade edildi. HES’ler ve RES’ler aracılığıyla doğal yaşamları yok edilmekte, tahrip edilmekte ve yaşam alanlarımız daraltılmaktadır.
Sermayenin doğaya, yaşam alanlarına, çevremize acımasızca saldırısı yasal kılıflarla güvenceye de alınmaya çalışılıyor. Siyasiler bu noktada sermaye çevrelerine daha fazla olanak yaratmaya çalışmaktadırlar. İşte sadece bu nedenle olsa bile merkezi bir oluşuma acil ihtiyaç vardır. Saldırılara karşı çıkmak, o saldırıları durdurmak içinde olsa ivedilik kazanmıştır. Çünkü egemenler gece-gündüz demeden saldırı yasalarını hazırlamakta sakınca görmüyorlar. Onlar bunu yaparken biz yaşam savunucuları birleşip karşı durmak için daha neyi bekleyeceğiz. Yaşam hakkı kadar kutsal ve doğal başka bir hak var mı? Gelecek için güç birliği zorunludur. Bu zorunluluğun temelinde Yaşam Hakkı gelmektedir. Yaşam hakkının garantisi ise çevre hakkının garanti altına alınmasına bağlıdır. Temiz çevre, temiz doğa, sağlıklı yaşam hakkı bizlerin çabaları sonucu doğal dengenin tüm unsuru canlıların yaşam hakkının korunmasına bağlıdır. Kısaca egemen güçlerin, sermaye güçlerinin karşısına ekoloji örgütleri ve emek güçlerinin birliğinin yaratılması zorunluluktur. Bunun başka çıkışı yoktur. Bu buluşma önümüze bu görevi koymuştur…
- Zeytinyağlı Yerim, Ama Zeytinliklerden Vazgeçemem! - 10 Nisan 2022
- Yasadışı Yaşamımdan Geçen Sekiz Yıl - 2 Nisan 2022
- Maden Şirketleri ;Rehabilite Değil, Cehennem Çukurlarını Arkalarında Bırakıyorlar!!! - 18 Mart 2022