İslamcılar İçin Atatürk’ü Kullanma Kılavuzu

DİBACE

Tarihte yaşayan bir insan, bir öznekişi olarak Mustafa Kemal ile bir siyasal kurgu, bir siyasal inşa olan Atatürk’ün birbirinden ayrılmaları gerektiğini; “Atatürk kelimesinin bir soyad olarak değil de bir kavram olarak kullanılması gerektiğini düşünüyorum.

Siyasi doğum tarihi olan 1915 ile vefat tarihi olan 1938 arasındaki Osmanlı/Cumhuriyet siyasî tarihinin belirleyici aktörlerinden biri olarak Mustafa Kemal’in geçmişten günümüze önemli bir tarihsel karakter olduğu su götürmez. Atatürk kavramı ise 1934’te adı konmadan önce, 1927 sonrasında, adım adı inşa edilmeye başlanır. Kavram olan Atatürk ile özne Mustafa Kemalbirbirleriyle yakın ilişki içindedirler; lakin birinci,  ikincinin soyadı olmaktan çok daha geniş bir tanımlamayı; kavramsal bir tartışmayı gerektirir.

Bu yazıda böyle bir tartışmayı sürdürecek değilim. Bu konuda gittikçe genişleyen bir literatürün olduğunun altını çizerek ve bu konuda kendi yazdıklarımdan birkaç örnek vererek geçiştirmek isterim. Modern Türkiye’de Siyasla Düşünce serisinde yer alan “Totem, Tabu, Mustafa Kemal ve Atatürkçülük”’, Resmi Tarih Tartışmaları serisinde yer alan “Bir Resmi Tarih Mevlidi Su Çılgın Türkler Üzerine Bir Değerlendirme”, “Milli Mücadele Anti-Emperyalist miydi”, “Ritüellerin İdeolojisi, Resmi İdeolojinin Ritüelleri,”, “Tarihsel Bir Kişilik Olarak Mustafa Kemal’den Popüler Kültür Metaı Olarak Atatürk’e” ve “Nutuk’u Okumak” gibi makalelerimi ve Tezkire Yayınları’ndan yakınca çıkacak olan “Mustafa, Kemal ve Atatürk” isimli yazımı naçizane tavsiye ederim.

ATATÜRK’ÜNÜZÜ NASIL ALIRDINIZ?

Bir kavram olarak Atatürk’ün içi boştur; her siyasal ideoloji onun içini rahatlıkla kendine göre doldurabilir.

1920’lerin sonunda belirgin bir şekilde imal edilmeye başlanan (Ben Atatürk’ün inşa tarihi olarak, Nutuk’un okunduğu 1927 yılı Ekim ayının temsili bir tarih olarak seçilebileceğini düşünüyorum. Temsili dememin sebebi, 1927 yılı öncesinde de buna ilişkin çabaların görülmesi, ancak sistematik bir Atatürkinşasına bu tarihten sonra hız verilmesi sebebiyledir.) 1934’deki Soyadı Kanunu ile adı konulan Atatürk’ün gücü de bu boşluktan ileri gelmektedir. 20’lerin sonundan 27 Mayıs Darbecilerine, 12 Mart Muhtıracılarına, 12 Eylül ve 28 Şubatçılara kadar tüm darbeleri meşrulaştırabilen Atatürk böyle bir Atatürk’tür. Erken Cumhuriyet dönemi CHP’sinden Demokrat Parti’ye, Refah Partisi’nden (Erbakan: “Atatürk Yaşasaydı Refah Partili olurdu.”) bugünün AKP’sine kadar neredeyse tüm siyasi partiler de Atatürk kavramını kendi renklerine boyamakta, bu kavrama istedikleri tadı vermekte zorlanmazlar. Atatürk kavramının gücü de bu boşluğundan,  içine doldurulan mayinin, üstüne serpilen sosun renk, koku ve tadını rahatlıkla yansıtabilen bu yapısından kaynaklanır.

Atatürk kavramın bu özelliği nedeniyledir ki, İslamcılar tarafından da rahatlıkla sahiplenilebilir; o partinin rejimle kurduğu ilişkinin bir meşrulaştırıcısı olarak da kullanılabilir. Geçmişte CHP tarafından da DP tarafından da, Türkiye İşçi Partisi tarafından da Adalet Partisi tarafından da, Refah Partisi tarafından da… sahiplenilmiş olmasının şaşırtıcı olmaması gibi; bugün de hem Türkiye Komünist Partisi’nin hem de AKP’nin Atatürkkavramını kendi siyasal meşrepleri bağlamında yeniden üretilerek sahiplenmeleri de pek şaşırtıcı değildir.

Atatürk’ü kendi dilinde (yeniden) üretmenin en muteber yolu; bazısı gerçekten Mustafa Kemal’e ait, bazısıysa yine bizzat Atatürküreticileri tarafından uydurulmuş –ki ona atfedilen “Türk şoförü en asil duyguların insanıdır.” sözü gibi- sözlerdir.

Bir AKP’li Atatürk tahayyülü için çok fazla bir şeye ihtiyacımız yok -ki olanları da ben aşağıda müessesemizin bir hediyesi olarak vereceğim. Gerisi, parti ileri gelenlerinin konjüktüre ve bağlama uygun olarak aşağıdaki sözleri ezberleyerek kullanma becerilerine bağlıdır. Farklı partilerden gelecek bu yöndeki taleplerin ücrete tabi olduğunu peşinen belirteyim. Hizmetlerim sadece Reise ve avanesine beleştir.[1]

  1. Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur.” (Laiklik ve Atatürk’ün Laiklik Politikası, Genel Kurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı, Ankara-1998,s.45; Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara-1971, s.206)
  2. “Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur (tefsirler, hurafeler gibi) binayı fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilmez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üzerinde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.” (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara-1971, s.206)
  3. Bizim dinimiz milletimize aşağılık, miskin ve hor görülmeyi tavsiye etmez. Aksine Allah’da Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şereflerini muhafaza etmelerini emreder.” (Ethem Ruhi Fığlalı, Atatürk ve Din, Millî Eğitim, Ankara-1981, s.134-135)
  4. “Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alakası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler asri olmayı kafir olmak sayıyorlar. Asıl küfür, onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı, İslamların kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir?! Her sarıklıyı hoca sanmayın. Hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.” (Enver Ziya Karal, Atatürk’ten Düşünceler, Ankara-1969, s.66-61)
  5. O Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinden bugün milyonlarca müslüman yürüyor. Benim, senin adın silinir; fakat sonuca kadar o ölümsüzdür.” (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara-1971, s.208)
  6. Laik hükümet tabirinden dinsizlik manasını çıkarmaya yeltenen fesatçılara fırsat vermemek lazımdır.” (Atatürkçülük, I, s. 111.)
  7. Laiklik yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir… Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamazlar… Türkiye Cumhuriyeti’nde her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merasimi de serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştımamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz…” (Ahmet Mumcu, Atatürk’ün Kültür Anlayışında Vicdan ve Din Özgülüğünün Yeri, Ankara-1991)
  8. Tereddütsüz diyebilirim ki, bugünkü İslam dini başka, Peygamberin zamanındaki İslam dini başkadır. Gerçek İslamiyet, yaratılıştan gelen mantıklı bir dindir. Hayalleri, yanlış düşünceleri, boş inançları hiç sevmez, özellikle nefret eder…” (Reşat Genç, Türkiye’yi Laikleştiren Yasalar, Ankara-1998, s. 147-151)
  9. Bütün müstebit hükümdarlar hep dini alet edindiler. İhtiras ve istibdatlarını terviç için hep sınıf-ı ulemaya müracaat eylediler. Hakiki ulema, dini bütün alimler hiç bir vakit bu müstebit tacdarlara inkiyad etmediler; tehditlerden korkmadılar. Bu gibi ulema kamçılar altında dö-ğüldü; memleketlerinden sürüldü; zindanlarda çürütüldü; darağaçlarında asıldı. Lakin onlar yine o hükümdarların keyfine, dini alet yapmadılar.” (Sadi Borak, Atatürk ve Din, İstanbul-1962, s.39)
  10. Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, III, Ankara-1981, s.570.)

 

Değerli AKP’li kardeşim; “Made in bureaucracy” bir Atatürk’ü İslamcı bir dil içerisinde yeniden üretmek ve sahiplenmek için, gerçekten de, yukarıdaki ya da benzeri sözleri ezberlemek; zaman ve zemine uygun olarak onları kitle önünde tekrarlamak yeter de artar bile. Seni Atatürkçü yapacak yegâne güç budur. Zira bu sözler hangi bağlamda, niye söylenmişler; gerçekten söylenmişler mi söylenmemişler mi bunun hiçbir önemi yoktur. Lakin derdin Atatürk’le değil de Mustafa Kemal’leyse, Tanzimat’tan günümüze siyasi yapının dönüşümü üzerine epeyce okuman gerekiyor. Boş ver, uzun ve zor iş; hem oy falan da kazandırmaz.

Değerli AKP’li kardeşim, sana gönderdiğim resimleri de ara sıra sosyal medyada paylaşmayı ihmal etme. Mayıs ve Ağustos’un sıcaklarına aldanma, Ekim ve Kasım’da da hakeza Nisan’da da Anıtkabir serin olur; giderken sırtına kalın bir şeyler al. Aleykümselam.

 


[1] Aşağıdaki sözleri Fahri Kayadibi’nin “Atatürk’ün Dini Yönü ve Din Eğitimine” bakışı isimli muazzam!!! makalesinden derledim.  Bence bu konudaki en kapsamlı eser Asım Arslan’ın Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülükbaşlıklı kitabıdır. En müstesna örneklere bu kaynakta rastlayabilirsiniz.

 

Mete Kaan KAYNAR