İngilizceden dilimize yeni giren bir kavram var ‘love-bombing’ yani ‘aşk bombalaması.’ Ben de bunu yeni duydum. Üzerine de akademik bir metin henüz okumadım. Aşk bombalaması yapmak psikolojik şiddete girer mi girmez mi diye bir tartışma var, içinde bulunduğumuz günlerde sosyal medyada. Ben önce ‘aşk bombalaması’ kavramından şunu anladım: Birisine ilk görüşte âşık olup o aşkı kişinin üstüne alelacele boca etmek ve onu sevgi sözcüklerine boğduktan ve tatlı bir aşk iklimine soktuktan sonra o kişiden soğumak. Ben de yapmışımdır bunu o zaman ben de failim herhalde diye düşündüm. Elbette, insan birini zamanla tanıdıkça ondan, şu veya bu kişilik özelliklerinden veya yanlış bulduğu davranışlarından dolayı soğuyabilir; hayal kırıklığına uğrayıp ilişkiyi bitirmek isteyebilir. Doğrusu ben bunu kabul edilebilir bulduğum için bu kavram bana çok ciddiye alınabilir bir kavram gibi gelmemişti. Bu minvalde ‘aşk bombalaması’ psikolojik şiddet olarak görülmemeli sonucuna vardım. Elbette terk edilenin çektiği acıyla empati kurma hakkımı da saklı tutarak.
Benim bildiğim psikolojik tacizde bir döngü vardır ve fail mağduru (aslında şiddetten hayatta kalanı desek daha doğru) bir tür tuzağa çekip orada tutmak ister. Ona hem mütemadiyen kendini değersiz hissettirir, hatalı olduğuna ikna eder, kendinden şüphe ettirir hem de ilişkinin bitmesine ve partnerinin ilişkiden gitmesine izin vermez. Bu döngüye uyduramadım ben aşk bombalamasını. Onun gerçekten psikolojik şiddet olup olmadığı sorusunu sormayı meşru gördüm. Değerli genç arkadaşım Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Aslı Tosuner kavramı Twitter’de şöyle yeniden tanımladı: ‘Aşk bombalaması psikolojik şiddettir çünkü ayırt edici yanı sevip soğumak değil, karşısındakini bilerek manipüle edip onun üzerinde iktidar kurmaktır. Önce methiyeler yapıp sonra değersizleştirmek, sevgiden ziyade, narsistik bireyin hayranlık ve ilgiyi kendi üzerinde toplamak ve bu yolla kişiyi kendisine bağlamak için kullandığı bir tekniktir. Sahte bir davranış ve aldatmaca olduğu için sevgi göstermekten daha farklıdır. Kişi amacına ulaşınca da gerçek yüzü ortaya çıkar.’ Aşk bombalaması ilişkide olduğunuz kişiyi sizin takdirinize, ilginize bağımlı hale getirecek şekilde bir yakınlaşma uzaklaşma döngüsüne sokmaktır.
Kendi deneyimime baktım, insan yeni bir kavram öğrenince geçmişine bakıyor. Hayranlıkla size gelen insanlar bir süre sonra sizi kontrol etmek isteyebiliyor ve siz kontrol edilemeyince de sizden nefret edebiliyorlar. Hayranlığın tersi tiksinme ve nefret. Ama burada döngü yok. Sonra bir zamanlar çok gençken evli olduğum adam bana iyi davransın, benimle konuşsun diye okulu bırakmayı bile düşündüğüm geldi aklıma. Yirmi yaşında bir felsefe lisans öğrencisiydim. Onun niye bana soğuk davrandığını bir türlü anlayamıyordum. Okula gittiğim için diye düşündüm. Suçlu hissediyordum ve bir türlü niye suçlu hissettiğimi çözemiyordum. Aşkından şüphe etmek aklıma gelmiyordu. Aşkından emin olduğunuz birinin soğukluğu büyük işkencedir. Çok sevilen biriyken gitgide değerden düşürülmek ve aynı değere bir daha asla yükselemeyeceğinizi hissetmek acı vericidir.
İşte böyle… Elinde doğru kavram olmayınca insan yaşadığının adını koyamıyor. Genç arkadaşlardan öğreniyoruz bu kavramları, akademik metinleri okumadan önce. Duygusal şiddetin de önemli olduğunu ve kadınların bunu konuşmakta ne kadar zorlandıklarını ve konuşacak cesareti çok zor bulduklarını da kabul etmek gerek. Elbette biz başkalarının yaşadıkları ilişkilerin iç yüzünü bilemeyiz. Psikolog da değiliz. Bir psikolojik şiddet ilişkisinde çeşitli yansıtmalar ve karşı yansıtmalar yaşanmış da olabilir. Gerçekten her psikolojik şiddet ifşası psikolojik şiddet içeren bir yaşantı mıdır sorusunu sormak bir yandan gerekli olsa da bir yandan da zararlı olabilir. Zararlı olmasının sebebi ifşanın başka türlü yolları denemiş olan şiddet gören bir kişinin atacağı son çığlık olması ihtimalini bizim yaptığımız sorgulamanın ortadan kaldırması ihtimalidir. Sorgulanacaklarını bilen kadınlar susabilirler. Bu feminist etik açısından zor bir konu. Hayatımıza çoktan girdiği ve hızla hakim ‘özel olan politiktir’ siyaseti haline geldiği için bu konularda susmak bana doğru görünmüyor.
- Otomatik Portakal ve Belirlenimcilik - 6 Kasım 2020
- Simone de Beauvoir’ın İkinci Cinsiyeti - 1 Kasım 2020
- Duygular ve Sözler - 10 Ekim 2020