AKP hükümetinin İzmir’de hayata geçirdiği “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi kapsamında, Bornova ilçesindeki 99 okula din görevlileri atanması tartışmaları alevlendirdi. Eğitim-İş İzmir 2 No’lu Şubesi’nin düzenlediği basın açıklamasıyla bu adım, laik eğitim ilkelerine yönelik bir tehdit olarak nitelendirildi. Ancak AKP’nin bu atamalarındaki temel motivasyonu ne? İzmir’in, özellikle bu tür projelerde “pilot bölge” olarak seçilmesi, hükümetin eğitim politikaları açısından ne anlama geliyor?
İzmir: Hedefteki “Proje Şehir”
AKP’nin eğitim sisteminde yaptığı dönüşüm adımları, genellikle Türkiye’nin seküler yapısını korumaya çalışan kesimler tarafından eleştirilmiştir. İzmir’in bu projede pilot bölge olarak seçilmesi, yalnızca pratik bir uygulama alanı olmaktan çok, ideolojik bir meydan okuma olarak görülüyor. İzmir, laiklik ve Cumhuriyet değerlerinin sembolü bir şehir olarak bilinirken, bu tür projeler hükümetin bu sembolizme karşı bir “alternatif değerler sistemi” inşa etme çabası olarak yorumlanabilir.
ÇEDES projesi, yalnızca pedagojik eksiklikler nedeniyle değil, aynı zamanda eğitimin imam hatipleşme sürecinin bir parçası olarak eleştiriliyor. Eğitim-İş Sendikası Başkanı Kadem Özbay’ın belirttiği gibi, pedagojik formasyona sahip olmayan din görevlilerinin okullarda öğretmenlerin yerine geçirilmesi, öğretmenlik mesleğinin itibarını zedelediği gibi, öğrencilerin eğitim haklarını da tehlikeye atıyor. Okullara atanan imam, vaiz ve müezzinlerin eğitimle ilgisi olmayan bir görev tanımına sahip olması, bu süreci daha da tartışmalı hale getiriyor.
İdeolojik Bir Nesil Yetiştirme Amacı mı?
Eğitim-İş Sendikası’nın açıklamasında, ÇEDES’in “siyasi iktidarın nesil yetiştirme projesi” olduğu açıkça ifade ediliyor. Bu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sıklıkla dile getirdiği “dindar ve kindar nesil” hedefiyle uyumlu bir politika gibi görünüyor. Projenin, pedagojik ya da eğitim kalitesini artırmaya yönelik bir reform olmaktan ziyade, devlet okullarını dini bir eğitim sistemine dönüştürme çabasının bir parçası olduğu eleştirileri sık sık gündeme geliyor.
ÇEDES projesi, eğitimdeki kaynak kullanımına yönelik eleştirileri de beraberinde getiriyor. Eğitim-İş, okullarda temizlik malzemelerinin eksikliğine ve temizlik görevlilerinin maaşlarının ödenemediğine dikkat çekerken, din görevlilerinin atanması için seferberlik ilan edilmesini “yanlış önceliklendirme” olarak tanımlıyor. Bu durum, hükümetin eğitim politikasının öğrencilerin somut ihtiyaçlarını karşılamaktan çok ideolojik hedeflere hizmet ettiğini gösteriyor.
Veliler ve Eğitimcilerden Direniş Çağrısı
Eğitim-İş’in çağrısı, velileri ve eğitimcileri bu projeye karşı durmaya davet ediyor. İzmir’de başlayan bu uygulamanın, diğer şehirlerde de yaygınlaştırılabileceği kaygısı büyürken, sendikanın hukuki mücadelesi ve kamusal farkındalık oluşturma çabaları hız kazanmış durumda.
AKP’nin ÇEDES projesi, eğitim sisteminin giderek siyasal İslamcı bir çerçeveye oturtulması yönünde bir adım olarak görülüyor. İzmir gibi seküler değerlerle özdeşleşmiş bir şehirde bu tür projelerin uygulanması, yalnızca eğitime değil, aynı zamanda toplumsal dokunun dönüşümüne yönelik bir müdahale olarak algılanıyor. Ancak bu dönüşüm çabalarına karşı yükselen laik ve bilimsel eğitim talepleri, toplumun geniş kesimlerinde yankı bulmaya devam ediyor.
Laik, bilimsel ve çağdaş bir eğitim için verilen bu mücadele, yalnızca İzmir’de değil, Türkiye’nin tamamında bir değerler çatışmasının merkezinde yer alıyor.