Akıntıya Karşı Kürek Çekmek

Kimi nehirler durgun akar, kimi nehirler ise coşkun, çağlayarak akar. Yüzeyde sular durgun görünse bile dipte akıntılarıyla yol alır nehirler. Akıntının yönünde kulaç atarsanız, akıntının gücü sizi sürükler. İster bir kayıkta kürek çekin, ister kulaç atın, akıntının yönüne doğru yüzerseniz işiniz kolaydır. Asıl mesele akıntıya karşı kürek çekmektir.

Diyelim ki, varmak istediğiniz yer akıntının ters yönünde. Bir nehirdesiniz yahut bir denizin sularının ortasında. Dalgalar vuruyor yüzünüze, su yutuyorsunuz, boğulacak gibi oluyorsunuz… Şayet akıntıya karşı yüzüyorsanız, zorlu bir yolda ilerliyorsunuz demektir. Akıntının gücü sizi sürekli geriye savuracak, dalgaların arasında boğulma tehlikesi yaşayacaksınız.

Hırçın ve yüksek dalgaların gücüne karşı koymak zordur. Lakin varacağınız kıyı akıntının ters yönündeyse ve siz bir kez o yönde yüzmeye karar vermişseniz, o puslu pusulu yolda ilerlemek için kulaç atmak zorundasınız. Aksi takdirde kabaran suların derinliğinde boğulursunuz ya da akıntının yönüne doğru sürüklenirsiniz. Oysa varacağınız kıyı çok yakındır. Ama akıntı ilerlemenize izin vermiyor. Ya boğulacaksınız ya da kıyıya varacaksınız.

O halde akıntıya karşı kürek çekmeyi, akıntıya karşı kulaç atmayı öğreneceksiniz. Kabaran dalgalar kendi yüksekliğinde sizi yukarıya doğru savuracak, sonra kendi dinginliğine kavuşmak isteyen dalgaların köpük köpük sularının üzerinde bir soluk alacaksınız. Yaşam ve ölüm arasındaki o ince çizgide onlarca kez salınıp duracaksınız.

Varılacak yer uzak değil. Bu dalgaların basıncını aşmak için, akıntının gücünü hesaplayarak ve kendi gücünüzü tüketmeden ilerlemeniz gerekir. Bazen kulaç atacaksınız, bazen suyun üzerine bıraktığınız vücudunuzu dinlendireceksiniz. Dalgalarla boğuşurken kendi taktiklerinizi üretmenizi sağlar hayat.

Evet, kıyı uzak değil. Varılacak yere çok yakınız. Sular bir kabarıyor bir duruluyor. Varılacak yer uzak değil ama henüz o akıntıları aşıp varamamışız, hala suların ortasında hayatta kalmaya çalışıyoruz.

Seçime kısa bir süre kala, muhalif siyaset, deniz sularının dalgalarıyla boğuşurken bu ikilemleri yaşıyor. Bir hamle akıntıya karşı ilerlemesini sağlarken, başka bir hamlesi akıntıda sürüklenmesine yol açıyor. Kıyı çok uzak değil. Lakin akıntının tersi yönde. Yirmi yıllık siyasal islam iktidarının, siyasi ve ekonomik gücü var. Dünya konjoktürü kendi dengeleri içinde hareket ediyor. Siyasal islam iktidarı, henüz vazgeçmiş değil.

Türkiye’nin içinde bulunduğu vehamete rağmen, yeni olan kendini dayatıyor. Kitleler içindeki değişim isteği akıntıya karşı koyuyor. “Akıntıya karşı kürek çekmek” deyimi gerçekleşmeyecek bir iş için çaba sarf etme anlamında kullanılır. Bu deyimsel anlamın ötesinde bazen hayat akıntıya karşı kürek çekmeyi gerektirir. İktidarın, onca algı yönetimine ve gücüne rağmen, bir değişim arzusu var. Kitleler içinde gelişen bu değişim istemi muhalif siyasi yapıları da bu akıntıya karşı kulaç atmaya zorluyor. Ki bugünlere bu şekilde varıldı.

Tarihsel olayların çalkantılarına baktığımızda halkın içindeki değişim isteğinin gücünü görürüz. Şayet değişim vakti geldiyse buna kimse karşı koyamaz. Doğanın diyalektiğinde, “niceliğin, niteliğe dönüşümü” yasası işler. Bu değişim isteğinin geçmişte kökleri vardır. Bu köklerden biri Gezi direnişinde boy vermiştir mesela. Biz farkında olalım ya da olmayalım, bu kökler toprağın altında dallarını saçarak ilerler. Yaşanan tüm olayların birikimi bir niteliğe bürünür. Ve bu nitelik farklı şekillerde karşımıza çıkabilir. Kendi evrimsel ilerleyişi içinde yol alır. Kişilerin ve toplumların kendi tarihlerini, karakterlerini oluşturması bu evrimsel ilerleyiş içinde niteliğe bürünür.

Kitleler içindeki bu değişim istemi, bu heyecan, özellikle son on yılda yaşanan olayların travmalarının, acıların içinde tohumlanmıştır. Her tohum bir gün flizlenir ve çiçek açar.

Varılacak kıyı yakın, tam karşımızda. Ama henüz o akıntıları aşıp varamamışız, hala suların ortasında hayatta kalmaya çalışıyoruz. Bütün mümkünlerin ortasındayız. Unutmamamız gereken tek şey var, bugünlere akıntıya karşı kulaç atılarak gelindi.