Kaybetmek ya da kazanmak

Aralarında anlamlı bir fark olduğunu bildiğimiz halde günlük konuşmalarımızda çoğu kez bu iki kelimeyi birbirinin yerine kullanabiliriz. Aslında ikisi arasındaki farklılık beklentilerimizin nitelendirilmesidir. Eğer iyi bir “okuyucu” varsa karşımızda mimiklerimize, beden dilimize vesaireye başvurmaya bile gerek duymadan, eğer iyi bir mentalist duyarlılığına sahipse biraz yardım alabilir tabii onlardan, sonuç hakkında kullandığımız kelimelerin seçimine bakarak haletiruhiyemiz hakkıda iyi bir fikir sahibi olabilir.

Birkaç satırla irdelemekte sakınca yok; en geniş kullanım şekliyle/anlamıyla “kaybetmek”, sahip olunan, kendimizde olan bir şeyi yitirmek ve ondan yoksun kalmak anlamını taşır. Bir şey kaybeymek için esas olan, tek başına / öncelikli olan ona önceden sahip olunmasıdır. Sahip olamadığımız veya bizde olmayan bir şeyi kaybetmemiz mümkün değildir. “Kazanamamak” sözcüğüne gelince; “kazanmak”, eski Türkçede kazganmaktan gelen kazanmak kazanç sağlamak, olumlu bir sonuç elde etmek, edinmek sahip olmak anlamını taşımakta olup “kazanamama” hali zaten olmayan birşeyin olmasını istemekle birlikte gerçekleşemediğini ifade eder. Bir özneleştirme, özelleştirme halinin gerçekleşmemesinin öznenin özelliğinde olumsuz bağlamda ifadesidir.

Kaybetmek ile kazanamamak zaman zaman birbirlerine yaklaşmakla birlikte nüanslarını korurlar. Somutlaşma, elle tutulur bir şeylere dönüşebilme, süreç “sonuçlandığında” fiziksel ve/veya bedensel bir yapıya kavuşma olasılığının olduğu durumlarda bu iki kelimenin anlamsal olarak birbiririne yaklaşmış olduğu düşünülebilir. Bir savaş ya da bir seçim kazanılabileceği gibi kaybedilir de; veya sonuçlandığındakaybettik yerine kazanamadık denilebilir!

Ya da

Sayısal loto vesaire oyunlarda (ya da resmi kumar hallerinde) büyük ikramiyeyi kazanma oranı bu türden oyunların sayı çokluğuna bağlı olmakla birlikte yaklaşık olarak “altı yüz milyonda bir” olarak hesaplanabilir (sayı ile 1/600 000 000). Bu sayının günlük uygulamamızdaki, günlük pratiğimizdeki (ya da lise yıllarını anımsayınca orada bize öğretildiği üzere) karşılığı sıfır (0) olarak işlenir; kazanma olasılığını niteleyen sayının karşılığı eğer uzay fiziği / uzay matematiğinde kullanılmayacaksa pratik değeri sıfırdan başka bir şey değildir.

Sonuç itibarıyla sayısal loto oynayarak kazanma olasılığı ile oynamadan kazanma olasılığı birbirine eşittir: sıfırdır, koca bir sıfır. Dolayısıyla “kazanamadım” demenin pek bir anlamı yoktur!

Meseleye tersinden de bakılabilir; bu durumda her koşulda kazanılamayacağını, oynansa da oynanmasa da kazanılamayacağını söyleyebiliriz. Kaybetmek diye bir şey de söz konusu olamaz!

Diğer taraftan “masadaki” diğer unsurları da göz önüne aldığımızda “kazanacağını inananlar” için daha da moral bozucu ayrıntılar ortaya çıkacaktır. Örneğin oyun/kumar sonucunun noter tarafından tasdik edilmesi gerekliliği anımsandığın da… Noter oyun devam ederken oyunu iptal edebilir, sonucun geçersizliğini ileri sürmek için nedenleri olabilir; zarla hileli, toplar mıknatıslı olabilir vesaire vesaire olabilir. Böylece sıfır olan kazanma oranını dahi kaybetmiş olursunuz!

Kurallarının belirlenmesinde eşit müdahale şansınızın olmadığı oyunlar kazanılamaz; tıpkı başka “masalarda”, aslında olmadığınız hiç olamadığını yerlerde söz sahibi olmadığınız kurallarla adınıza oynanan oyunların kazanılamayacağı gibi… Ancak kazanamamışsınızdır ve kaybettiğinizi düşünürsünüz. Yeis duygusu ise paradoksal biçimde sadece kazanamamış olmaktan değil kaybetmiş olmaktan da gelir.

*

Sahip olma alabildiğince kişiselleştirilmiş mülkiyet duygusudur, sahip olunanın kaybı tümüyle öznel duyguların ortaya çıkışına yol açacaktır. Sahip olunanın kaybedilmesi öznel değer yargımızın, ona, kaybedilene biçtiğimiz değerin hiçlenmesidir; bir bağımlılık halinin çözülüvermesi… Kaybetmeye duyulan keder/hüzün/üzüntü halinin nedeni yitip, kayıp, kaçıp gidene değil belki de daha çok kendimize acımakla ilgilidir. Burada not edilmesi gereken bir sorun da, üstelik oldukça sofistike bir sorun, kaybetme haline dair bağımlılığının oluşabilmesidir, kuşkusuz en azından olmak kaydıyla hiç olmazsa bu bağımlılıktan kurtulmanın yolu kaybedilenin, kaybedilme şartlarının, oyunun (yaşam da bir oyun değil midir?) koşullarının yeniden belirlenmesinde aktif müdahele edebilmenin mücadelesini vermekten geçebilir.

Kazanamamanın yarattığı duygu ise aslında öyle olduğunu sandığımız ancak çok çeşitli nedenlere bağlı olarak öyle olmadığını, olmadığımızı anlamanın yarattığı geçici ya da kalıcı bir kırıklık olabilir. İşte hayalkırıklığı…. Yaşamın her anında hazır olunması gereken koşullara müdahale edemiyorsak beraberliğine, birlikte yaşamaya razı olmamız gereken “hayal kırıklığı”… hedeflerimizi yenileme yerine varoluşumuzu anlamlı kılmak üzere hedeflere ulaşmada yeni ve tümüyle bize ait yollara başvurma, başarılamayan “işi” tamamlamak üzere kendi koşullarımızla ve pek de önerilmeyen ancak benimsediğimiz bize, kendimize ait yol ve yöntemlerle yola çıkmak gerekir. Başarmanın yolu başkalarının koyduğu kurallarla, denene denene kanıksandığı için “kaybetmek” kelimesinin/durumunun anlamını yitirdiği, sorgulanmadığı ve hatta dile-düşünceye-akla dahi getirilmediği yöntemlerle değil yeni olanı aramaktan ve her ne olursa olsun bu arayış sonunda bulabildiklerimizi denemekten geçer.

Kim bilir?

Tolga ERSOY
Latest posts by Tolga ERSOY (see all)