Acı da olsa güzel yürümek, güzel düşünüp, güzel gülümsemek…

Bazı kitaplar okunup geçilemezler, iz bırakırlar, son sayfayı, son cümleyi bitirdiğinizde kapağını kapatamazsınız. Bunun nedeni anlatılanların ruhunuza dokunuşudur ama en çok yarım kalan, tamamlanmayan, tamamlanamayan olaylar, süreçler ve en çok da ömürlerdir. Kısaca yarım kalan her şey dokunur insana. Acılara Yenilmeyen Gülümseyişler, işte bu yarım kalanın sanki sevgiyle, vefa ile, dostlukla tamamlanışıdır ama en çok da sevilene, can parçasına bitmeyen bir vedadır.
Bu kitap bize yaşamın olan bitenden ziyade o olanlara karşı takındığımız tutum olduğunu anlatıyor. Biz her şeyden önce duygularıyla, sevinci, kederi, korkuları, cesareti, güçlülüğü ve zayıflıklarıyla, üstünlükleri ve eksiklikleriyle insanız diyor. Bunu derken de gülümsetmeyi, acıyı sahiplenmenin erdemini, büyük laflar yerine gerçeği dile getirmeyi unutmuyor. Çoğunu çok sevdiği, elli yıl sonra bile bir çocuk yüreğinin şenliğince hatırladığı yoldaşlarını bir bir okurla buluşturuyor. Slogansız, abartısız.
Ölümün de yaşamın da uzunluk, kısalıktan değil taşıdığı, yaşattığı duygularla anlam kazandığını sayfalar satırlar boyu okuyoruz, duyumsuyoruz.
Posterlerin, parkaların, karizmatik fotoğrafların Deniz’ni, Hüseyin’ni, Yusuf’nu, Sinan’nı, Cihan’nı değil insan Deniz’i, Hüseyin’i anlatıyor, ARKADAŞLARINI anlatıyor.
Bu yönüyle kitap Putlaştırmaya, duvarlarda poster, pankartlarda sadece birer isim olmaya hayır diyor. Bu aynı zamanda kılpayı idam sehpasına çıkartılmaktan dönmüş, hakkında idam kararı verilmiş 4. idamlığın arkadaşlarına, ölümü göze alıp birlikte yola çıktığı yoldaşlarına karşı bir sorumluluk, bir vefa borcudur. Çünkü putlaştırma beraberinde kullanmayı da getirir.
Her biri döneminin “ateş hırsızı ” olan bu insanların, ulaşılmaz, olağanüstü güçlere muktedir bir kutsallık makamına konulması aslında onları yaşamdan, aramızdan koparıp almaktır. Atilla Keskin buna gülümseyerek, acılara yenilmeyerek hayır diyor.
Kitap sayfalarında nice yitirilmiş, aramızdan hoyratça çekip alınmış, devrimci isimleri konuk ediyor, ODTÜ’den Filistin gerilla kamplarına, oradan Diyarbakır mahpushanesine uzanan yaşamları ve bir kuşağın ki adına 68 Kuşağı denmiştir, üniversite anfilerinden Anadolu’nun dağlarına, o dağlardaki göz göz mağaralara giden yolculuklarını konuk ediyor ama kitabın bir başka konuğu vardır ki okuyana “taş olsaydım erirdim, toprak idim dayandım” dedirttiriyor.
Bu da 12 yaşında pırıl pırıl, cıvıl cıvıl, keskin zekasına öğretmenlerinden tanıdıklara herkesin hayran kaldığı, yaşam dolu bir yavrunun, yoldaşın isminin verildiği, o güzel çocuğun, Dede İnan’ın acısıdır. Yoldaşlarının ATO diye seslendikleri Atilla Keskin’in, Dede lakaplı Hüseyin İnan’a verdiği bir söz vardır;
“Ato der Hüseyin İnan, biz fazla yaşamayacağız belli, bir oğlun olursa ismimi ver.”
Yıllar sonra sürgünlükte doğmuştur İnan ve ne de yakışmıştır Hüseyin İnan abisine. Ama okul çıkışı bir trafik kazası almıştır onu yaşamdan ve sevdiklerinden hem de tıpkı Hüseyin İnan abisi gibi Mayıs ayında. Yüreğe saplanan bu sefer yoldaş değil, evlat acısıdır ve en derin yerinden almıştır yarayı.
Atilla Keskin’in acılarından ilki, o çok sevdiği yeğeni Hulisi’nin üç yaşında hastalanıp ölmesidir. Sanki Hulusi’nin ölümü ile yaşamın güzel büyüsü bozulmuş, ard arda gelen bir yitikler süreci başlamıştır. Ama tüm yaşananlar karşısında eğilip bükülmeden duran, insana ve iyiye olan inancını hep diri tutan, hep gülümseyen, yaşamı ürettikleri ile sürekli zenginleştiren, etrafındaki insanlara dürüstlüğün, dostluğun sıcaklığını hep hissettiren bir Atilla Keskin var. Ölümün kıyısında yürümüş, yürürken çirkinleşmemiş, bu yürüyüşü yaşamında aynı güzellikle sürdüren biri.
Kitabın yazım tekniğine, diline, edebi değerine değinmeyeceğim. Bu içeriği böylesine güzel, yükü böylesine ağır, diyeceği bu kadar çok olan bir esere haksızlık olur. Gene de su gibi akıp giden bir dil demeyi unutmayacağım. Siz de unutmayın, sayfalarını çizmek yerine minik bantlar kullandığım o güzelim satırları okumanızı çok isterim. Bunu sizin de acılarınıza böyle güzel gülümsemeniz dileğiyle isterim. Sevgiyle.
Sevda Kuran