50.yıldönümü kutlanan 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi ile işçi sınıfı Türkiye tarihinde ilk defa devlete karşı kitlesel ve militan bir tutum aldı. Kendi tarihinin en büyük direnişini gerçekleştiren işçi sınıfı burjuvaziye korkulu anlar yaşattı. Sınıf ve kitle hareketinin dinamizmini, yaratıcılığını ve gücünü gözler önüne serdi. O güne kadar sosyalist hareket içinde yapılan en temel tartışmayı, (yani işçi sınıfının öncülüğünün ideolojik mi siyasal mı olduğu) noktalayarak adeta “Ben buradayım ve her türlü öncülüğe varım” dedi. Sosyalist hareket içindeki yeni saflaşma ve ayrışmaları hızlandıran bu direniş, TİP’ten ciddi bir kopuşu ve MDD’ciler içinde yeni ayrışmalara neden oldu. 12 Mart Direnişi’ni gerçekleştiren hareketler (THKO, THKP-C ve TKPML-TİKKO) bu süreçte ortaya çıktı ve sonraki bütün bir dönemi etkiledi. Bu devrimci geleneğin ilk kıvılcımını 15-16 Haziran’da işçi sınıfı yaratmış ve devrim ve sosyalizm mücadelesinde yer alan tüm kişi ve kuramları derinden etkilemişti. 15-16 Haziran direnişi işçi sınıfının kendi geleneğini sürdürmesinde de etkili oldu. Tariş, Antbirlik, Çukobirlik gibi kitlesel direnişler, kitlesel grevler, fabrika işgalleri vb. biçimlerde devam etti.
Devrimci gençlik, daha doğrusu gençliğin en kitlesel militan örgütü olan FKF/Dev-Genç, 15- 16 Haziran Direnişi’nde önemli bir rol üstlendi. Kuşkusuz işçileri sokağa döken öncü güç Dev-Genç değildi. Ancak bu dönemde sosyalist hareket esas olarak gençlik içinde etkindi ve hareketin yeni önderleri gençlik içinden geliyordu. 1968’den itibaren yükselen bağımsızlık, devrim ve sosyalizm mücadelesinin militan öncüsü konumunda olan devrimci gençliğin sesi, başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçi sınıflarda yankı buluyordu. Devrim ve sosyalizm mücadelesinin yılmaz neferleri olan Dev-Genç militanları bu dönemde başta işçi sınıfı olmak üzere, köylü hareketleri ve kent yoksulları ile yakın temas halindeydi. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi başladığında tüm Dev-Gençliler bulundukları her yerde direnişe katılmış ve direnişin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştı.
Bu süreçte TÜRK-İŞ hükümetin yapmayla çalıştığı yasa değişikliğine karşı bir tepki göstermemiş ve sessiz kalmıştı. DİSK’in yönetimindeki kadro ise TİP yönetimiyle ilişkili olmakla birlikte, sosyalistlerin sendikalardaki çalışmalarına olanak tanımama tavrını sürdürüyordu. Bu bakımdan sosyalist-komünist kadroların DİSK ve bağlı sendikalardaki doğrudan etkisi sınırlıydı. 15-16 Haziran direnişi DİSK merkez yönetiminin kararıyla değil, DİSK ve TÜRK-İŞ tabanındaki sosyalist unsurların çabalarıyla başlamıştı. DİSK yönetimi direnişten ancak olayların başlaması sonrasında haberdar olmuş ve gösterilerin sertleşmesini önlemek için çaba göstermişti. Direnişin bedelini ise sayıları 4.300’ü bulan öncü işçinin işten çıkarılamsı ve kara listeye alınması ile ödedi. Bu da aynı yıl Ekim ayında Çukurova’daki işçi eylemlerinin ardından işçi sınıfı ve devrimci sendikal hareketin sessizliğe bürünmesine neden oldu.
12 Mart 1971 askeri müdahalesinden sonra Başbakanlık tarafından 1973’de yayımlanan “Türkiye Gerçekleri ve Terörizm” kitabında, 15-16 Haziran direnişinde Dev-Genç’in rolüyle ilgili şu değerlendirme yapılmıştı: “12 Mart 1971 öncesi devrenin en önemli olaylarından biri, 15 ve 16 Haziran 1970 tarihlerinde İstanbul ve Kocaeli’de vukua gelen işçi yürüyüşleridir. İşçi sendikalarıyla alakalı bir kanun maddesinin tadiline ait bir kanun tasarısı parlamentoya verilmişti. Bunu, kendi menfaatlerine uygun görmeyen TİP’e bağlı bir sendika konfederasyonu işçileri tahrik ederek 15 ve 16 Haziran günleri İstanbul ve Kocaeli’nde yürüyüşe geçirmiştir. Ancak, işçiler arasına katılan Dev-Genç’li militanlar bir protesto mitingi şeklinde başlayan bu yürüyüşü, yaptıkları teşvik ve tahriklerle adeta bir proleter ihtilali haline döndürmüşlerdir. Büyük çoğunluğu çok dürüst olan işçiler, şuursuz bir kitle psikolojisi içine sokulduktan sonra saldırgan hale getirilmişlerdir.”
15-16 Haziran direnişine katılan Dev-Gençlilerle ilgili olarak Dev-Genç davası açıldı. Bu davada yargılananlar arasında Atilla Sarp, Enver Nalbantoğlu, Fahri Aral, Haşmet Atahan, Işıtan Gündüz, İhsan Çaralan, İlkay Alptekin, Mustafa İlker Gürkan, Nahit Töre, Necmi Demir, Şaban İba, Veysi Sarısözen gibi FKF/Dev-Gençliler vardı. İddianamede, “1 Temmuz 1970 günü İstanbul Teknik Üniversite Öğrenci Birliği’nde yapılan aramada ele geçen teyp bandının çözümünden, Dev-Genç’e ait 250 militanın 16 Haziran 1970 günü İstanbul’da yapılan işçi yürüyüşlerinde gruplar teşkil ederek işçilerin fabrikadan çıkmaları, kanunsuz yürüyüşlerine devamı esnasında işçiler arasına katılarak bildiri dağıtma, söz söyleyerek, seslenerek işçileri kanunsuz yürüyüşe iştirak ettirdikleri, tahrik ettikleri ve bu kanunsuz yürüyüşleri sevk ve idare ettikleri anlaşılmıştır” denilmişti.
15-16 Haziran’dan kısa bir süre sonra yapılan Milli Güvenlik Kurulu(MGK) toplantısında ele alınmıştı. Bu toplantıda MİT’in MGK’ya sunduğu rapor basına sızdırılmıştı. Gazeteci Cüneyt Arcayürek’in “16 Haziran Olaylarının Dosyası” başlığıyla Hürriyet’te yayınladığı haber dosyasında söz konusu MİT Raporu’nda Dev-Genç’in direnişteki rolü şöyle anlatılıyordu: “Sendikalar Kanunu’nun değiştirilmesi gerekçesi ile Fikir Kulüpleri ve Dev-Genç’e mensup 300 kadar sol militan, evvelden hazırlanmış plana göre, iş yerlerine giderek DİSK’e mensup bazı sendikacılarla eyleme geçmesi hususunu işçilere telkin ederek iş yerlerini boşaltmaya başlamışlardır. Yapılan propagandalarla, ‘Haklarınız geri alınacak; patrona köle olacaksınız; işinizden atacaklar; ekmek kapınız kapanacak; yeni kanunlar sizi insanlığınız dahil her şeyden yoksun bırakacak; öleceğiz, hakkımızı yedirmeyeceğiz’ tarzında tamamen yalan ve tahrip edici beyanlarla masum işçiler, militanların arkasına katılmıştır. Olayı haber alan işverenler, fabrikamız tahrip olmasın, zarar görmeyelim endişesiyle, hareket eden grup henüz kendi işyerlerine gelmediği halde fabrikaları tatil edip, hatta Fikir Kulüplerine mensup gençlere ambarı açarak işçi tulumu vermek suretiyle pasif bir davranış içine girmişlerdir. ‘Bugün çalışmasanız da sizin ücretinizi ödeyeceğiz’ diyerek, idare-i maslahat bir tutum içine girmişlerdir.”
İstanbul 2 Nolu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nin 970/39 Esas sayılı Dev-Genç davasının İddianamesi’nde ise Dev-Genç’lilerin “İşçilerin arasına girip hareketi sevk ve idare ettikleri” iddia edilerek şöyle denilmişti: “İttihatçı bir tutum içinde işçi hareketinin daha da büyümesine ve tahrikçilere güç veren, kuvvet veren bir davranışa maalesef sebep olmuşlardır. Hareketi Ankara’ya, Zonguldak’a, Adana’ya, İzmir’e sıçratmak için İşçi Partili, DİSK mensubu, Dev-Genç’li birçok militan, Örfi İdare sahası dışına çıkarak, Sakarya’daki işyerlerinden başlayıp çeşitli tahriplere girişmişlerdir. Hareketin bir şeması yapılmak istenirse, en üstte beyin organı olarak TİP, DİSK, Dev-Genç ve diğer yan kuruluşlar yer almaktadır. Bunlar, muhtelif devirler ve tarihlerde komünistlikten mahkum olmuş bir kısım komünistlerle, kendilerini bu ideolojiye kaptırmış militan gruplardır. Bunların yukarı seviyede mevcudu 300-350 kişidir. Çeşitli sebeplerle bu gruba bağlı olan diğer kadro kuruluşları ile birlikte olayı yaratan, tahrip eden ekibi 500 civarında kabul etmek doğru bir sonuç olur. Esasen Örfi İdare Mahkemesi bunların büyük bir kısmını işledikleri suçtan ötürü yargılamaktadır.”
- Siyasal Önderlikler ve Sosyalizm Anlayışı – Şaban İba - 14 Haziran 2024
- Eğitimde müfredat sorunu! - 26 Mayıs 2024
- Solun Durumunu Yeniden Düşünmek! - 20 Mayıs 2023