Biz insanlar ve hatta bir bireyler olarak, iyi bir yaşam, yaşanabilir koşullar olmasını istemek hakkımızdır. Çünkü, bunun sağlanması için yurttaş olarak sorumluluklarımızı yerine getiriyoruz. Devlet ve kurumların bizlere bu ortamı ve haklarımızı korumakla yükümlüdür. Çünkü bunu sağlamak onun görevleri ve sorumlulukları içindedir. Bizler kitaplarda ve hatta yasalardan böyle öğrendik. Böyle öğrettiler. Kağıt üzerinde ve yasa kitaplarında sıralanan maddeler çok güzel görünüyor. Okunurken “mutluluk “veriyor. Gel gör ki o yasa kitaplarında yazılı olanlar, öğretilenler ve bizlerin öğrettikleri sadece kağıt üzerinde kalıyor. Uygulaması yok, korunması yok. Hatta bunların istismarı ve ihlali en üst boyutta yaşamımıza yansıyor.
Kent yaşamı her geçen gün zorlaşıyor. Plansız büyüme, alt yapı eksiklikleri ve birde yasalara rağmen ihlaller ve işgaller kentlerde yaşamımızı çekilmez duruma getiriyor. Yasalar, kişinin ve yurttaşın güvenlik içinde rahat yaşamı ve özgür dolaşımı sağlama yerine, yeni ek yasalar (ek gelir sağlama yasaları) ile çekilmez, katlanılmaz kılıyor.
Kentlerde yaşayanlar çok iyi bilirler. Kaldırımlar işgal altında. Yollar , caddeler otopark alanına dönüştürülmüş. Yurttaş olarak bizlerin yürüyebilecek bir yeri kalmamıştır. Yaya kaldırımları, iş yerlerinin uzantısına dönüşmüş, caddeler otoparklara dönüşmüş, yayalara ise yine araçların seyir halindeki yollar kalmış oluyor. Sonrada trafik kazalarından, bu kazaların yarattığı can kaybından şikayet edilir. Bunu anlamak oldukça güçtür.
Hele kent sokaklarında kadınların yürümesi çok daha zorlaşmıştır. Engellilerin dolaşımı (kaldırımlara park eden araçlar, kaldırımlardaki engelli rampalarının önüne park eden araçlar yüzünden) çok daha zorlaşmıştır. Kahvehaneler kaldırımlara masa atmışlar. Lokantalar kaldırımlara masaları dizmişler. Esnaf kaldırıma sergisini açmış. Oralarda geçmek mümkün olmuyor. Caddeler ise hız düşkünü sürücülerden dolayı yürünemez boyutta tehlike arz ediyor. Pek ki vatandaş olarak, birey olarak, üstüne birde engelli olarak çarşıda bir iş için çıkmaya hangi güvence ve güvenlik durumu kalmıştır? Devlet ve belediyeler hangi güvenli, rahat yaşam ve dolaşım kolaylığı sağlamıştır? Tam tersi zorlaştırıcı durumların doğmasını sağlamıştır.
Bunlar işin görünen boyutu. Birde kentleri bu kadar yaşanmaz hale getiren bu uygulamaların nedenine bir bakalım: Bu kaldırımlar, işletme sahiplerince belediyelerden kiralanarak işgal ediliyormuş. Bunun için işgaliye parası ödeyerek ek ruhsat alıyorlarmış Yani yasalarca, kentlinin yaşam güvenliğini ve rahat dolaşımını sağlamakla yükümlü belediyeler, hayatı zorlaştırma ve kent yaşamını katlanılmaz hale getirme pahasına buraları, kamuya ait alanları kiraya veriyor… Yani gelir sağlama adı altında, kamuya ait alan gasp ediliyor. Ve kamunun da rahatı ve güvenliği ne olursa olsun, onları ilgilendirmiyor. Kısaca kağıt üzerindeki o korumacı ve kollamacı yasa, yine kağıt üzerinde rant sağlama uğruna ihlal ve işgal edilmeye açık hale getiriliyor. Vatandaşın cadde ve sokaklardaki kaldırım hakları pazara sunulmuş oluyor. Ve vatandaşta başını çaresine baksın deniliyor.
Ancak bu konuda da çifte standartta var. Halkın can ve mal güvenliğinden sorumlu kolluk güçleri, bu ihlalleri görmüyor. Bunlara müdahale etmiyor. Ama bu mahallerde emekçiler ve işçiler basın açıklaması veya gösteri yaptıklarında, aynı kolluk güçleri; “Kamu alanını işgal, araç ve yaya trafiğini engellemede “cezalar kesip mahkemelerde dava açabiliyor. Alın buda size adaletli yaklaşım! Bir taraftan yıl boyu işgal ve ihlal edenlere dokunulmaz iken, diğer taraftan 20- 30 dakikalık bir gösteri için davalar açıla biliniyor. Para cezaları kesile biliniyor. Bu işlemlere de yasalar el veriyor. Ama paranın döndüğü yerde yasa işlemiyor. Hak ve özgürlük taleplerinin dillendiği koşullarda ise yasalar hemen hayat buluyor. İşte buda devletin ne demek olduğunu açıklaması açısında çok somut bir örnektir. Devletin paraya sahip olanlara nasıl hizmet ettiğini, ona karşı hak ve adalet isteyenlere karşıda nasıl şiddet ve ceza vermeye eğilim gösterdiğinin kanıtıdır.
Yurttaş olarak bizler her tür görevlerimizi yerine getirip, rahat bir yaşama kavuşmak isteme mize karşı, bu hakı ve rahatı korumakla yükümlü devletin kurumları ise yükümlülüklerini yerine getirmemek için özel çabalara ve ek yasalara sığınmaya çalışarak kent yaşamımızı çekilmez noktaya getirmektedir. Buda yasaların yaşam güvencesini sağlamak yerine, sermayenin ve onun kâr dürtüsünün güvencesini sağlamak için nasıl bir çaba içinde olduğunu gösteriyor. Kamu güvenliği yok sayılarak, sermaye güvenliği öne çıkarılmaktadır. Daha güzel ve sorunsuz kent yaşamı da artık mücadeleyle kazanılmak zorundadır. Her tür hak gibi, kentlerde kendi alanında rahat dolaşım hakkı içinde biz emekçilere artık sokak görünmeye başladı. Paraya, paranın gücüne karşı, bizlerin rahat, güvenli ve sorunsuz bir kent yaşamı mücadelesi görevi önümüze dayatılmıştır.. Bizlere kolay gelsin diyelim….
- Zeytinyağlı Yerim, Ama Zeytinliklerden Vazgeçemem! - 10 Nisan 2022
- Yasadışı Yaşamımdan Geçen Sekiz Yıl - 2 Nisan 2022
- Maden Şirketleri ;Rehabilite Değil, Cehennem Çukurlarını Arkalarında Bırakıyorlar!!! - 18 Mart 2022