Üniversiteleri Susturmak Geleceği Karartmaktır!

Image processed by CodeCarvings Piczard ### FREE Community Edition ### on 2013-06-25 21:35:22Z | http://piczard.com | http://codecarvings.com

Üniversiteler toplumun nefes borusu, akciğerleri demektir. Çünkü orada toplumun aydınlanması saklıdır. Aydınlanma diyince de önce üniversiteler yani akademi gelir akla. Bir toplum akademisiyle ya karanlığa ya da aydınlığa koşar. Böyle olduğu içinde egemen sınıflar gelişimin ve değişim önüne geçmek için, topluma dayattıkları otoriter yönetimler eliyle önce basını sustururlar, sonra yargıyı kendilerine bağımlı hale getirirler , arkasından da sıra üniversiteye gelir. Aslında gerek basın yayın, gerek yargı , gerekse toplumun diğer kurumları öncelikle üniversitelerle ilişkilidir. Deyim yerindeyse üniversiteler toplumun projeksiyonudur.

Toplumun üst yapı kurumu olan devlet, öncelikle eğitimi kendi sınıfsal çıkarlarına uygun biçimde örgütler ve denetler. Üniversiteler eğitimin fabrikasıdır. Ne üretilecekse orada üretilir ve topluma yukarıdan aşağıya aktarılır. İnsanı teslim almanın son aşamasıdır üniversiteler. İlk öğretimle başlaşan kişiye şekil verme, toplumsal kişilik kazandırma süreci 12-13 yıl sonra üniversitelerde son ayar yapılarak gerekli gördükleri yerlere yerleştirilirler. Amaç bellidir: Üretim hatasına izin vermemek!

Nedir üretim hatası? Egemen sınıfın çıkarlarıyla uzlaşmayan ; her şeye rağmen karşı çıkan, karşı koyan ve sistemi değiştirme iradesini gösteren muhalif kişiliklerin ortaya çıkması.Eğitim sisteminin amacı düzene uygun kişiler yetiştirmek olduğu için, eğitimin başarılı ya da başarısız olmasının ölçütü, bu amacın dışına çıkacak kişi sayısının istatistik sonucudur.

Egemen sınıf özgür üniversiteler istemez. Bilimin nesnelliğini savunmaz. Akademik özgürlük ve kurumsal özerklikten yana olamaz. Bilime üretilen meta boyutuyla bakar. Pozitif bilimlerin teknolojiye aktarılması ve o teknolojinin artı değer yaratması sınırları içinde akademik özgürlüğü ve kurumsal özerkliği savunur. Onlar için “iyi öğrenci” biat eden, sadece ders çalışan, sorgulamayan öğrencidir. Akademisyenlere de öyle bakar. Özerk üniversiteyi savunan akademisyen, sistem için tehlikelidir. Hele hele emek sermaye arasındaki sınıfsal çelişkileri ve bu çelişkilerin yeni bir düzen yaratacağı ütopyasını öğrencileriyle paylaşan akademisyenler çok tehlikeli olmakla kalmazlar , tez elden devre dışı bırakılmaları gereken kişilerdir.

Eğitim sistemi, tek tip insanı yaratmak için her yola baş vuruyor; ama düşünen beyinleri tümüyle etkisiz hale getirmesi mümkün olmuyor. Bu çağdışı eğitim sistemine rağmen, bilimin rehberliğinde sorgulayan, araştıran ve demokratik bir eğitim sistemini hayata geçirme mücadelesini sürdüren demokrasi güçleri varlığını sürdürüyor ve sürdürecek.

Toplumsal tepkilerin öncelikle üniversitelerde oluşması, barış ve demokrasi mücadelenin öncelikle buralarda yükselmesi rastlantı değildir. Bunun içindir ki tarihsel her sürece damgasını vuran üniversite gençliği ve akademisyenlerdir. Dolayısıyla otoriterleşen iktidarın saldırılar da öncelikle buralara yöneliktir..

Otoriterleşen iktidarların ilk hedefleri muhalif basın ve medyayı susturmak,yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmak ve toplumun gözü kulağı olan üniversiteleri, olağanüstü hal yasalarıyla teslim almak. Üniversite gençliğinin akademik , demokratik , siyasi taleplerini zor kullanarak önce kısıtlamak , sonra tümüyle ortadan kaldırmak.

Dikkat edilirse üniversitelere müdahale yapılmayan, tasfiyelere gidilmeyen hiç bir dönem yoktur. Kısa dönemli soluklanmaların dışında üniversiteler devletin sindirme politikalarından kurtulamamış ve üniversitelerin özerklik talepleri hayata geçmemiştir.

Yaklaşık 30 yıl sonra bu defa tüm zamanların en büyük tasfiyesiyle karşı karşıya kaldık. Türkiye’de artık darbeler dönemi kapanmıştır demişken, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden yeni bir darbe üreten AKP’nin sivil darbesiyle yüz yüze geldik.
15 Temmuz hukuku,darbeden tek adam diktatörlüğüne geçiş hukukudur.

15 yıldır tek başına iktidar olan AKP, “demokratik anayasa yapacağız” yalanıyla asıl amacını 7 Haziran 2015 tarihine kadar gizledi ve 15 Temmuz sonrası darbeye karşı darbe hukukunun; öncelikle ana muhalefet partisinin yanlış ve yanlı politikası sayesinde hayata geçirmenin koşullarını yarattı.

15 Temmuz hukuku,Türk-İslam cumhuriyetinin kuruluş hukukudur.
Tarih, bir gün, 15 Temmuz darbe girişimini nasıl yazar bilemiyorum; ama bir gerçek var ki o da şu: Siyaset sahnesinin önünde, paralel yapı dedikleri Gülen Cemaatine karşı mücadele gözüküyor, arka da ise darbeyi unutturacak ve darbeye karşı direnen demokrasi güçlerine yönelik tasfiyeler, sürgünler ve cezalandırmalar sürüyor. Tıpkı 15 Temmuz öncesi cemaat eliyle yapılanlar gibi.

ŞİMDİ DİRENMENİN ZAMANIDIR.

Hidrojen yanıcı, oksijen ise yakıcıdır;ama ikisi belli oranlarda bir araya gelince söndürücü ve içilen su oluşur. Benzin ile ateş de zıttır, biri yanar diğer yakar;ama ikisini bir araya getirirseniz yangın çıkar.

Bir avuç dolusu nar tanesini cama fırlatırsanız cam kırılmaz, sadece cam boyanır; ama bir avuç dolusu nar tanesini içinde barındıran bir narı fırlatırsanız büyük olasılıkla cam paramparça olur.

Demek oluyor ki, yan yana olmak her zaman olumluluk , ayrışmak ise her zaman olumsuzluk oluşturmaz. Bazen ayrışmak, uzaklaşmak, bazen de yan yana, omuz omuza olmak gerek. Zalimle yan yana gelirsen ya zalim olursun ya da zalime yem olursun. Mazlumsan, mazlumla yan yana gelirsen zalim olmazsın, zalimin korkulu rüyası olursun.

Nar değil,nar tanesi olursan saçılır dağılırsın, ezilir yok olursun; tane değil nar olursan dağılıp yok olmazsın. Demek ki bütün mesele nar tanesi değil nar olabilmek; ezenin yanında değil karşısında durabilmek; kim dost, kim dost gözükün düşman bilebilmek.

Onlar korku salıyor, evlerimizden dışarı çıkmayalım; sokaklar , meydanlar onlara kalsın diye! Biz ise meydanları, sokakları doldurmalıyız ki onlar kendi korkularıyla baş başa kalsın diye.

Onlar 5 bine yakın akademisyene siyasi infaz yaparak, üniversiteler gerçekleri ortaya çıkarmasın, bilimsel düşünceyi kılavuz yapmasın; cinsiyetçi, dinci,ırkçı, tacizci , faşizan güçler üniversitelere dolsun diye. Bizler ise zalimlerin zulmüne uğrayan akademisyenlerin yanında yer alarak, üniversitelere sahip çıkarak, karanlığa, tek adam diktasına karşı direnerek;aydınlık olup karanlığın üstüne üstüne gitmeliyiz, yalanın perdesi yırtılsın ve korkunun duvarı yıkılsın diye.

Onlar demokrasinin, özgürlüğün bir arada yaşamanın katline ferman hazırlıyor; ülke bölünsün, zalimler mağdur bilinsin diye: bizler ise ezenlerin mağdur değil, zalim olacaklarını haykırmalıyız, fermanlarını yırtmalıyız, maskeli yüzleri ortaya çıksın diye.
Üniversiteler ve akademiler akciğerlerimizdir, nefes borularımızdır; onlara sahip çıkacağız.

Üniversiteleri özgür olmayan toplumlar hem yetim hem de öksüzdür. Yılgınlık karanlığa, cesaret aydınlığa açılan kapıdır.