MHP uzun siyasal tarihi boyunca hiçbir zaman devletten, ordudan, sermayeden ve emperyalizmden bağımsız siyasal bir hat izlemedi. Her konjonktürel durumda egemen ulus, devlet ve din konseptine dayanan ırkçı, şoven ve ülkücü faşist politikalara göre roller üstlendi. 1960’lı yıllarda devletin ve AP’nin desteğinde palazlandırılan MHP, komando kamplarıyla devlete yardımcı sivil ülkücü faşist güç yetiştirerek gelişen devrimci ve demokratik harekete karşı saldırılar başlattı. 1970’lı yıllarda AP ve MSP ile Milliyetçi Cephe hükümetlerinde yer alan MHP bir yandan siyasal meşruiyet kazanırken, bir yandan da Özel Harp Dairesi’nin yerüstü ve sivil kolu gibi faaliyet gösterdi. Binlerce devrimciyi ve demokratı katlederek 12 Eylül müdahalesine ortam hazırlanmasında orduya yardımcı oldu. 12 Eylül döneminde “Fikirlerimiz iktidarda biz hapisteyiz” diyerek bu süreçteki rolünü itiraf etti.
1984 yılından PKK’nin başlattığı silahlı savaşta MHP, her yönüyle devlet ve devlet güçlerinden yana taraf oldu. PKK ile mücadele için kurulan Polis Özel Tim’i ve Özel Harekat Timi’ne MHP’nin referansları ile eleman alındı. Savaşan polis, asker ve özel örgütlerde MHP’ye faşist ajitasyon ve propaganda imkanları tanındı. Savaşta ölen asker cenazelerinin törenlerinde, asker uğurlamalarında, futbol maçlarında, ulusal bayramlarda ülkücü faşistlerin ırkçı-şoven gösterilerine izin verildi. Asker aileleri ile kurduğu ilişkiler kanalıyla MHP, ırkçı ve şoven ajitasyonu köylere, mahallelere ve evlere kadar taşıdı. Savaştan en çok etkilenen kesim olan gençliği, savaşın tek yanlı toplumsal tahribatı üzerinden yürüttüğü Türk-İslam milliyetçiliği ajitasyonuyla etkilemeye ve örgütlemeye çalıştı.
1991’a kadar PKK’ye karşı Hizbullah’ı kullanan devlet, Siyasal İslam’ın güçlenmeye başlaması üzerine MHP ile işbirliği yapmaya başladı. Kürt illerinde korucular ve bazı aşiretler MHP’lileştirilerek bizzat mülki amirler tarafından örgütlendirildi. Bu dönemde Türkeş’in sıkça “Bize fırsat verseler, bu savaşı 6 ayda durdururuz” şeklindeki açıklamaları, 12 Eylül 1980 öncesinde “Devlet güçlerine yardımcı olma” taktiğinin yeniden uygulamaya konulması anlamına geliyordu.
12 Eylül’den sonra hareketi yeniden toparlayan ve MÇP adıyla kurdurduğu partiyi 1987 seçimlerinden itibaren yükselme sürecine sokan Türkeş, 20 Ekim 1991 genel seçimlerinde MÇP, RP ve IDP seçim ittifakının barajı aşması sonucu parlamentoda temsil edildi. 27 Mart 1994 yerel ve 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde yükselişini sürdüren MHP, 28 Şubatçıların hazırladığı Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne uygun olarak “Atatürk Milliyetçiliği” söylemine ağırlık vererek, 12 Eylül öncesi rolüne benzer yeni bir misyon üstlendi.
4 Nisan 1997’de kendisine bir varis seçemeden ölen Türkeş’in ardından bir süre “Kargaşa dönemi” yaşandı. Olağanüstü kongrede diğer adayları geride bırakarak genel başkan seçilen Devlet Bahçeli, MHP’yi kısa zamanda toparladı ve iktidara taşıyarak önderliğini pekiştirdi. 28 Şubat konjonktüründe gerçekleşen 18 Nisan 1999 seçimlerinde MHP % 18’le tarihinin en yüksek oy oranına sahip olarak Ecevit koalisyonunda yer aldı. Bahçeli, bu koalisyonunun dağılmasında ve erken seçim kararı alınarak 3 Kasım 2002’de AKP’nin iktidara gelmesinde önemli bir rol üstlendi.
2002 seçimlerinde diğer koalisyon ortakları DSP, ANAP ve DY ile birlikte seçim barajını aşamadı ve meclis dışında kaldı. Kürt düşmanlığı üzerinden ırkçı ve ülkücü faşist nefret söylemini sürdüren MHP, 2007 seçimlerinde yeniden meclise girdi. Sonraki yıllarda AKP’nin “Milli Birlik ve Kardeşlik” politikalarından beslenen MHP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde yeni bir atak yaparak oy oranını artırdı. Kendisiyle aynı sayıda milletvekili çıkarmasına rağmen toplumsal meşruiyetini yok sayarak HDP’nin dışlanmasında AKP’ye yardımcı oldu. İç savaş kışkırtıcılığı yaparak AKP’nin 1990’lı yıllardaki güvenlikçi politika konseptine dönmesini sağladı. Bu dönemde MHP’nin amacı AKP ile birlikte yeni bir “Milliyetçi Cephe Hükümeti” kurmak, bu mümkün olmazsa Türk-İslam milliyetçiliği temelinde siyasal ve toplumsal bir cepheleşme yaratmaktı.
Tek parti iktidarını sürdürmek için her yola başvuran AKP ile MHP arasında rejimi değiştirmeye yönelik Türk tipi başkanlık sistemine geçiş çalışmalar bu aşamada başladı. Tüm faşist partilerde olduğu gibi 22 yıl Türkeş’le ve ardından 19 yıl Bahçeli’yle tek şef liderliğinde yoluna devam eden MHP’nin her şeyden önce ideolojik ve siyasal olarak başkanlık rejimini desteklemesinden daha doğal bir şey olamazdı. Bu nedenle AKP ve MHP arasında başlayan bu kutsal ittifak, yeni bir rejim değişikliği yaratacak olan 18 maddelik anayasa değişikliğini referanduma götürmek şeklinde bir ideolojik ve siyasal işbirliğine dönüştü.
Bu referandum, öncelikle AKP ve MHP’nin kaderini ve Türkiye’nin özgür ve demokratik geleceğini belirleyecektir. Bu nedenle Türkiye’nin siyasal ve toplumsal hayatında yeni bir dönemeç olacak düzeyde tarihi bir önem taşıyor.
- Siyasal Önderlikler ve Sosyalizm Anlayışı – Şaban İba - 14 Haziran 2024
- Eğitimde müfredat sorunu! - 26 Mayıs 2024
- Solun Durumunu Yeniden Düşünmek! - 20 Mayıs 2023