Üçüncü Değil “Demokrasi İttifakı” , “Yol İnşası” Ve “Müzakere” Üzerine

Halkların Demokrasi Partisi (HDP), kuvveden fiile ha geçti ha geçecek diye beklene duran Üçüncü İttifak’ın düğmesine bastı: 18 Ocak’ta üçüncü yolun içinde yer alabileceği düşünülen siyasal çevrelerle iletişime geçildi ve HDP’nin çağrısıyla yapılan toplantıya Türkiye İşçi Partisi, Türkiye Komünist Partisi, Emek Partisi, Toplumsal Özgürlük Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Halkevleri ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun genel başkan, eş başkan ve MYK üyeleri katıldılar. Yaklaşık 4 saat süren toplantıdaysa “Ortak mücadele pratiklerinin geliştirilmesi ve bunun hangi başlıklarda nasıl yapılabileceği” konuşuldu.

HDP’nin 30 Ocak 2022’deki Parti Meclisi Bildirisi’nde de Cumhur ve Millet ittifaklarının dışında farklı, bir ittifakın gerekliliği vurgulanır. Sadece HDP’liler değil, ittifakın diğer bileşenleri de bir isim bulamadılar zaar ki, kadim Arap toplumlarında kız çocuklarına verilen  (elif, sitte, rabia gibi) isimleri andırır türden saçma sapan bir benzetme ile “Üçüncü İttifak” olarak adlandırdılar kendilerini. Keşke ittifaka “Abdullah” ya da “Adıgüzel” gibi bir isim koysalardı; hadi olmadı “noname” daha da olmadı “ittifak-ı sâlis”  gibi, Üçüncü İttifak’la aynı anlama gelen ama daha tumturaklı bir saçmalık da olabilirdi. Sahi neden ittifakın adı “Demokrasi İttifakı” ya da “Demokrasi ve Emek İttifakı” değildir de “Üçüncü İttifak”tır? Takacak başka bir şey mi bulamadın diye soracak olursanız, size Fikret Başkaya Hocanın bir sözünü hatırlatmak isterim: “Ad koymak, tanımlamaktır.” Tıpkı gidemediğin yerin senin olmaması gibi, adını koyamadığın şey de senin değildir ya da sen o değilsindir. Her neyse, konumuza döneyim.

18 Ocak’taki toplantıdan bir gün önce basın açıklaması yapan HDP Grup Başkan Vekili Saruhan Oluç[1], ittifakın basitçe “bir seçim ortaklığı” olarak düşünülmemesi gerektiğine dikkat çekerken, “Elbette bu tartışmanın bir parçası[nın] da 2023’te yapılması gereken seçimler olaca[ğının]. Seçimlerde nasıl bir tutum alınması[nın] da konuşulacağının” altını çizdi.

Ay sonundaki Parti Meclisi Bildirgesi de HDP’nin liderliğini yapmaya soyunduğu ittifakı bir seçim iş birliği dışında kodladığını ifade etmeye yeter de artar bile. Bildirge, “2022 Yılında da Türkiye Siyasetinde Belirleyici Olmaya Devam Edeceğiz!” ara başlığında HDP’nin Türkiye siyasetinden dışlanmak istediğini ama partinin bir alternatif olmaya devam edeceğini vurgulayan bir giriş ile başlamakta. “Çoklu kriz”, ve “Kürt sorununda inkârcı reflekslerin AKP’ye oy kaybettireceği” “Hasta tutsaklar”, “ekonomik kriz,” ve “kadın direnişi” vurgularını takiben de PM Bildirgesi “3. Yolun Genişletilmesinde İttifak Çalışmaları Tarihi Önemdedir” ara başlığı altında ittifak sorununu tartışmaya açar:

Halkların Demokratik Partisi olarak kurulduğumuz günden beri Türkiye siyasetinde halklar lehine oyun bozan ve oyun kuran gücümüzle belirleyici konumumuzu sürdürüyoruz. Sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’nun her köşesinde, dünyanın her yerinde HDP’li olmanın farkını görüyor ve yaşıyoruz.

Bu itibarla, seçim sandıkları dahil siyasetin tüm alanlarında belirleyici olmaya, HDP’siz yapılan hesapları bozmaya devam ediyoruz.

İlkeler ve değerler partisi olarak, iktidar hesabı yapan tüm kesimlere demokratik, adil, özgürlükçü siyaseti her daim hatırlatıyor; iktidarcı anlayışların başarısız olacağını sokaktan sandığa kadar gösteriyoruz.

Türkiye halkları, iktidarı elde etmeye odaklanmış; milliyetçilik ve hamasette benzeşen iki seçeneğe mahkûm değildir. Bugün, Türkiye halklarının tarihsel sorunları olan Kürt Sorunu, demokratikleşme ve ekonomik adalet sorunlarına karşı farklı reçeteleri olmayan iki seçenekle karşı karşıyayız.

HDP, bu iki seçeneğe karşı mücadele birliğini büyüterek 3. Yolu güçlendirmeye ve Türkiye halklarına gerçek bir seçenek sunmaya yönelik çalışmalarını büyüterek sürdürmektedir.

Mücadele birliğini sağlayarak 3. Yolun genişletilmesinde ittifak çalışmaları tarihi önemdedir. Ezilenlerin bir araya gelmesi, genişlemesi ve güçlenmesi Türkiye halkları ve gelecek kuşaklar için en önemli hamle olacaktır. Bizler de bu tarihsel sorumluluğun bilincinde olarak Türkiye siyasetindeki denklemlerde belirleyici konumumuzu ittifak, çalışmalarımızı esas alarak güçlendireceğiz. Bizler genişledikçe ve güçlendikçe bir suç ve günah ittifakı olan AKP-MHP iktidarı kaybedecek, siyasetsizliği esas alan farklı ittifaklar ise gerçek demokrasi tercihi ile karşı karşıya kalacaktır.

YOL İNŞASI, YOLUN GENİŞLETİLMESİ, DEMOKRASİNİN RADİKALLEŞTİRİLMESİ

Yol inşası kavramı HDP Genel Başkanı Mithat Hoca’nın Barış Anayasası kavramından uzak bir kavram değildir. Mithat Sancar’ın Barış Anayasası düşüncesi de onun mutabakat kavramına yüklediği anlamdan azade değildir. Mithat Hoca, Mukavemet TV’de katıldığı Anayasa Tartışmaları programında bu kavramları şu şekilde tanımlamıştı:

…Anayasaları birer toplumsal sözleşme olarak kurmak mümkündür. Şimdi, bu o kadar kolay bir iş değil…. bir toplumda, özellikle bölünmüş toplumlarda… yani çeşitli fay hatlarına göre kutuplaşmanın derin olduğu toplumlarda anayasa yapım sürecini demokratikleştirerek bir toplumsal sözleşmeye varma imkânımız mevcuttur. Yani, biz, bölünme hatlarını bir şekilde aşacak bir mutabakatı arayabiliriz. Bu, bütün sorunlarımızın bir anayasayla, bir anayasa süreciyle çözüleceği anlamına gelmez. Hiçbir anayasa, toplumsal sorunların tümünü çözemez. Hiçbir anayasa, mevcut olmayan toplumsal sorunları da yaratamaz. Elbette tek başına anayasalar sorun oluşturabilir ama anayasaları toplumsal kaynaklarından bağımsız tartışamazsınız; içinde yeşerdikleri, ortaya çıktıkları toplumdan bağımsız ele alamazsınız…. Bizim “barış anayasası” dediğimiz bir kavram da vardır. Ben akademideyken de yazdığım konulardan biridir bu.[2] Elbette barış anayasası da farklı anlamlarda kullanılıyor. Bununla ilgili makalelerim de var. Biz diyoruz ki Türkiye’de bir toplumsal barış anayasası yapmak mümkündür. Yapacağımız anayasanın da barış anayasası olmasını hedeflemeliyiz. Mutabakat demek, her konuda yüzde yüz uzlaşmak demek değildir. Mutabakat demek, temel konularda birbirine yakın pozisyonları ortaya çıkarmak ve herkesin kendi pozisyonunun ya da yaklaşımının yansımamasının yarattığı sızıyı peşinen kabul etmesidir. Yani biz her dediğimizin kabul edileceği bir arayışa girersek bu zaten demokratik olmayacağı gibi sonuç alması da mümkün olan bir yöntem değildir. Yani gerçekçi değildir. Mutabakatı hedeflersek, evet vereceğimiz tavizlerin aslında birer taviz değil geleceği kurma konusunda bir çalışma olduğunu, bir katkı olduğunu görürüz. O nedenle, bu anayasa yapım süreçlerinde “demokratik cumhuriyeti” hedefleyen “barış anayasası” arayışını, mutabakatın ana hedefleri arasına koymak lazım. Eğer mutabakat arayışının ana hedefleri arasında bunları koyarsak, elbette, bundan ötesine adım adım yürümemiz daha da kolaylaşır. O zaman Türkiye’de sorunları demokratik mekanizmalarda çözebileceğimiz bir sistem yaratabiliriz. Çatışmaları da yani çelişkileri, ihtilafları -ki çatışma derken siyaset bilimi anlamında çatışmayı kastettiğimi de belirteyim- çeşitli toplumsal meseleleri hemen çözecek değiliz. Ama bunları çözmek için şiddetin, devlet baskısının ve toplumun vesayet altında tutulmasının söz konusu olmayacağı bir demokratik işleyiş yaratabiliriz. Kısacası, sorunlarımızı demokratik siyasette ve demokratik müzakereyle ve toplumsal mutabakat hedefiyle çözeceğimiz bir sisteme giden yolu bu şekilde daha kolay açabiliyoruz.

Farklı bir veçheden bakarak özetlemek gerekirse Mithat Hoca öncelikle yolun temizlemesinden bahsetmektedir. Başka bir deyişle, düşünce özgürlüğünün önündeki engellerin açılması ve aşılması gerekiyor ki herkes eteğindeki taşı dökebilsin. Ardından da insanlar nelerin kendileri açısından öncelikli olduğunu belirlesinler ve tüm bunlar bir müzakere masasına yatırılıp tartışılabilsinler.

Mithat Sancar Hoca, gelinen noktada yolun temizlenmesinin değil, yeni bir yol inşa etmenin de gerekliliğini vurgulamaktadır. Bugünkü iktidardan bunu talep etmek artık gerçekçi görünmemektedir.  Bu da mevcudun önündeki engellerin temizlenmesi anlamındaki yol temizliği kavramından yol inşası kavramına geçişi de zorunlu kılmaktadır. Mithat Sancar’ın Yol İnşası düşüncesinin Joseph Bessette’in müzakereci/söylemsel demokrasi tartışmaları ekseninde ele alınabilecek bir düşünce olduğunu da bu noktada düşünebiliriz. Böyle bir tartışmayı daha önce Birikim[3]  dergisinde yaptığım için zikretmekle yetiniyorum.

Bugün yol temizliği için en önemli şey de toplumsal ve siyasal muhalefetin diyalog mekanizmaları kurabilmesidir. İşte o zaman muhalefet kendi yolunu açmış, kendi dilini kurmuş yani kendisine yeni yollar inşa eder hale gelmiş olacaktır. Yol inşası kavramı, muhalif unsurların kendi ilerleyebileceği demokratik mekanizmaları oluşturmasıdır.

Özetle, Mithat Sancar’ın yukarıda zikredilen parti Meclisi Bildirgesindeki başlığına sinen “3. Yolun Genişletilmesinde İttifak Çalışmaları Tarihi Önemdedir” ara başlığı da aslında onun bu konudaki düşüncelerinin bir yansıması olarak okunabilirler. Nitekim yol inşası, bizi demokrasiye götürecek yepyeni bir yolun, bir demokratik ittifak mekanizmasının inşası olarak ele alınmalıdır.


[1] Gazete Duvar (Haber) “HDP’li Oluç: Üçüncü yol ittifakına dair tartışmalar yürüteceğiz” Gazete Duvar, 17.01..2022, https://www.gazeteduvar.com.tr/hdpli-oluc-ucuncu-yol-ittifakina-dair-tartismalar-yurutecegiz-haber-1549568

[2] Mithat Sancar’ın konu ile ilgili bazı çalışmaları için Bkz.; Mithat Sancar. (2001), “Demokrasi- İnsan Hakları-Hukuk Devleti: Zorlu Bir Birlikteliği Çözümleme Denemesi” Toplum ve Bilim
Sayı 87, 2001 Mithat Sancar. (2002), “Anayasal Demokrasi: Demokrasinin Sınırı mı, Güvencesi mi?” Demokrasi ve Yargı (Ed Ozan Ergül), Türkiye Barolar birliği, Sempozyum 4-6 Ocak 2005, Türkiye Barolar Birliği Yayınları 78. Mithat Sancar. (2007), “Evrenselleşme Sürecindeki Geçmişle Hesaplaşma” Geçmişin Yükünden Toplumsal Barış ve Demokrasiye Geçmişle Hesaplaşma: Neden? Ne Zaman? Nasıl? (Proje Sorumlusu: Ulrike Dufner) İstanbul: Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği Yayınları, s. 14-24. Mithat Sancar. (2007), “Hukukun Devleti mi Devletin Hukuku mu?” Ezber Dışı Söyleşiler-3 TMMOB Makine Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, MMO Tepekule Kongre Sergi Merkezi, 7 Nisan 2007. Mithat Sancar. (2007), “Türkiye’de Geçmişle Hesaplaşma: Gerçekçi Olmak, İmkansızı İstemek” Geçmişin Yükünden Toplumsal Barış ve Demokrasiye Geçmişle Hesaplaşma: Neden? Ne Zaman? Nasıl? (Proje Sorumlusu: Ulrike Dufner) İstanbul: Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği Yayınları s.121-127. Mithat Sancar & Eylem Ümit Atılgan. (2009, “Adalet Biraz Es Geçiliyor” Demokratikleşme Sürecinde Hakimler ve Savcılar, İstanbul: TESEV Yayınları. Mithat Sancar. (2012), “Bölünmüş Toplumlarda Anayasa Yapmak: Türkiye Tecrübesi” DPI Yuvarlak Masa Toplantısı: “Bölünmüş¸ Toplumlarda Anayasa Yapmak”, Democratic Process Institute, 24-26 Haziran 2012. Mithat Sancar & Samim Akgönül. (2013), İnsan Hakları. Politique Étrangère de Turquie (Türk Dış Politikası), 2013. HAL-Open Science (hal-02111287). Bu çerçevede Mithat Hoca’nın doktora tezinin de anılması gerektiği düşüncesindeyim: SANCAR, Mithat, Temel Hakların Yorumu, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Ankara 1995,

[3] Demokratik Bir Anayasa İçin “Yol İnşası” ve Radikal Demokrasi, Birikim, 01.08.2021

Mete Kaan KAYNAR