Türkiye’de okul öncesi eğitim, 3-6 yaş arasındaki çocuklar için büyük önem taşıyor ancak bu alanda erişim hâlâ sınırlı. 2023 yılı verilerine göre, okul öncesi eğitime katılım oranı %30 civarlarında. Bu oran, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında oldukça düşük ve okul öncesi eğitimdeki eşitsizlik, toplumun farklı kesimleri için ciddi bir sorun oluşturuyor.
Okul öncesi eğitimdeki bu eksiklikler, özellikle düşük gelirli aileler için büyük bir engel teşkil ederken, büyük şehirlerle kırsal bölgeler arasında da ciddi farklar bulunuyor. Bu noktada, CHP’li belediyeler, kreşler ve çocuk bakım evleri gibi sosyal hizmetlerle bu açığı kapatmaya çalışıyor. Ancak hükümetin, yerel yönetimlerin bu girişimlerine engel olma çabaları, bu çabaların ne kadar zorlayıcı olduğunu gösteriyor.
İktidarın Eğitim Tekeli ve Belediyelerle Paylaşılmayan Güç
Türkiye’de eğitimde merkezi hükümetin yanı sıra özel sektörle de yakın ilişkiler kurulduğu dikkat çekiyor. İktidar, eğitimdeki tekeli yalnızca özel sektörle paylaşmakla yetinmiyor, aynı zamanda yerel yönetimlerin, özellikle belediyelerin bu alandaki atacağı adımları engellemeye çalışıyor. Belediyelerin kreş açma çabaları, yerel halkın ihtiyaçlarına yönelik hizmet sunma açısından büyük önem taşıyor, ancak iktidar, bu tür adımları bir tehdit olarak değerlendiriyor.
İktidarın, eğitimdeki gücünü özel sektörle paylaşırken belediyelerle paylaşmaması oldukça dikkat çekici bir durum. Bunun temel nedeni, eğitimin özelleştirilmesi ve piyasa koşullarına teslim edilmesinin, iktidarın ideolojik çizgisine hizmet etmesidir. Belediyelerin kreş ve çocuk bakım evleri açması, sosyal devlet anlayışını güçlendirebilecek ve halkın devletin sunduğu hizmetlere olan bağımlılığını azaltabilecek bir adımken, hükümet bu tür girişimlerin, sosyal demokrasiye dayalı bir modelin yayılmasına yol açabileceğinden endişeleniyor.
Okul Temizliği ve Eğitimdeki Bütçe Sorunu
Milli Eğitim Bakanlığı, okulların temizlik ve bakımını düzgün bir şekilde yapamamaktadır. Okul temizlikleri gibi temel ihtiyaçlar bile karşılanamazken, bakanlığın okul öncesi eğitime ayırabileceği bütçe oldukça sınırlıdır. Eğitimdeki temel hizmetlerin sağlanamaması, Türkiye’deki eğitim sisteminin ne denli kriz içinde olduğunu gözler önüne seriyor.
Milli Eğitim Bakanlığı, okullarda temizlik hizmetlerinin aksadığı bir dönemde, Diyanet İşleri Başkanlığı ile işbirliği yaparak çocukların merdiven altı Kuran kurslarına gitmesine olanak tanıyor. Ayrıca, cemaatlerle yapılan protokollerle de benzer adımlar atılabiliyor. Bu durum, eğitimde laiklik ilkesinin ihlali anlamına gelirken, çocukların dini eğitime yönlendirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgür düşünceyi tehdit eden bir gelişme olarak değerlendirilebilir.
Belediyelerin Sosyal Hizmetlerine Karşı Direniş ve Toplumsal Adalet
Belediyelerin kreş ve çocuk bakım evleri açma çabaları, halk için büyük bir öneme sahipken, merkezi hükümetin bu çabaları engellemesi, sosyal hizmetlerin sadece belirli kesimler tarafından denetlenmesi ve sunulması anlamına geliyor. Belediye başkanları, kendi kaynaklarıyla sosyal hizmetler sunarak halkın devletin sunduğu hizmetlere bağımlılığını azaltmayı ve toplumsal adaleti güçlendirmeyi hedefliyor. Ancak hükümetin bu tür girişimlere karşı gösterdiği direnç, Türkiye’deki eğitim sisteminin ve sosyal devlet anlayışının tehlikede olduğunu gösteriyor.
Türkiye’de eğitim politikalarının daha demokratik ve eşitlikçi bir yapıya kavuşturulması için belediyelerin daha aktif bir rol oynaması gerektiği açık. Ancak yerel yönetimlerin bu girişimlerine karşı engellemeler yapılması, eğitimdeki fırsat eşitsizliğini derinleştiriyor ve toplumsal huzuru zedeliyor. Eğitim, yalnızca merkezi hükümetin tekelinde olmamalıdır. Belediyelerin, sosyal devlet anlayışına dayalı bir şekilde eğitim ve sosyal hizmet sunma hakları, her vatandaş için eşit fırsatlar sunmak adına kritik bir öneme sahiptir.
Türkiye’deki eğitim politikaları, sadece okulların bakımı ya da okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin derinleşmesine neden olmaktadır. Belediyelerin kreş açma girişimlerine karşı gösterilen direnç, iktidarın eğitimdeki tekelini pekiştirmeye yönelik bir adım olarak değerlendirilebilir. Bu süreç, Türkiye’nin geleceği ve toplumsal adalet anlayışı açısından kritik bir dönemeçtir.