Türkiye ile İngiltere Arasında Eurofighter Mutabakatı

Türkiye, uzun süredir peşinde olduğu Eurofighter Typhoon savaş uçakları için önemli bir eşiği daha aştı. Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Birleşik Krallık Savunma Bakanı John Healey, İstanbul’da düzenlenen 17. Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı kapsamında bir araya gelerek, Türkiye’nin Eurofighter kullanıcısı olmasını öngören tam kapsamlı bir mutabakat zaptına imza attı.

Mutabakat, Türkiye’nin gelişmiş hava kuvveti yeteneklerine erişimini güçlendirmeyi hedeflerken, NATO müttefikleri arasındaki askeri-siyasi ilişkileri derinleştiren bir adım olarak sunuluyor. Türk Millî Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, bu mutabakatın “Typhoon topluluğuna katılım” yolunda olumlu ve stratejik bir adım olduğu belirtildi. Açıklamada, iki ülkenin de gerekli düzenlemelerin en kısa sürede tamamlanması yönünde ortak irade taşıdığı vurgulandı.

Almanya’dan Sinyal: Berlin Onay Verdi

Türkiye ile İngiltere arasında imzalanan bu belge, savaş uçaklarının üretiminde ortak olan Almanya’nın da onay vermesiyle daha da somutlaştı. Almanya’nın etkili haber portallarından Spiegel, Alman Federal Güvenlik Konseyi’nin, Türkiye’nin Mart 2023’te sunduğu 40 adet Eurofighter Typhoon talebine yeşil ışık yaktığını duyurdu.

Toplamda 4,75 milyar euro değerindeki anlaşmanın hayata geçmesi hâlinde, uçakların üretiminde Almanya’dan tedarik edilecek parçaların İngiltere’de monte edilmesi planlanıyor. Eurofighter savaş uçakları; Almanya, İngiltere, İtalya ve İspanya ortaklığındaki bir konsorsiyum tarafından üretiliyor. Bu nedenle Almanya’nın onayı olmadan üçüncü ülkelere satış yapılamıyor.

Jeopolitik Dengeler: Yunanistan da Haberdar Edildi

Ankara’nın savaş uçağı alımı sadece teknik bir silah anlaşması değil, aynı zamanda bölgesel dengeleri etkileme potansiyeline sahip stratejik bir karar olarak değerlendiriliyor. Spiegel’in haberine göre, Alman hükümeti, bu kararı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra İngiliz hükümeti ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ile de paylaştı.

Türkiye’nin savaş uçaklarını NATO müttefiklerine karşı değil, sadece ittifak yükümlülükleri çerçevesinde kullanacağını taahhüt etmesi, özellikle Doğu Akdeniz’deki gerilimler düşünüldüğünde dikkat çekici. Hatırlanacağı üzere, Yunanistan daha önce Türkiye’nin savaş uçağı tedarik girişimlerinden rahatsızlığını açıkça dile getirmişti.

Değişen Almanya, Değişen Hesaplar

Olaf Scholz liderliğindeki önceki Almanya hükümeti, Türkiye’ye savaş uçağı satışı konusunda net bir tutum geliştirememişti. Koalisyon içindeki farklı görüşler ve Türkiye’nin insan hakları karnesine dair endişeler, süreci tıkayan başlıca etkenlerdi. Ancak iktidar değişimiyle birlikte yeni Başbakan Friedrich Merz liderliğindeki hükümetin savunma sanayii politikası da yeniden şekilleniyor.

Londra’da İngiltere Başbakanı Keir Starmer ile geçen hafta yaptığı görüşme sonrası açıklama yapan Merz, ihracat izni konusunda “olumlu yönde ilerleme kaydedildiğini” belirtmişti. Bu açıklamanın ardından Berlin’den gelen onay, Eurofighter sürecini hızlandırdı.

Erdoğan’dan Jet Açıklama: “Alacağız”

Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Kıbrıs dönüşü uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada, “İngiltere ve Almanya ile jet uçakları alımı konusunda adımlarımızı atıyoruz. İngilizler de Almanlar da olumlu yaklaşıyor. İnşallah jet uçaklarımızı da bir an önce alacağımıza inanıyorum” ifadelerini kullandı.

Böylece, Türkiye’nin ABD ile yaşadığı F-35 geriliminin ardından, yeni nesil savaş uçağı edinme stratejisinde Avrupa eksenli yeni bir sayfa açılmış oldu.

Silah Barışı mı, Silahlanma Yolu mu?

Bu gelişme, sadece bir savunma sanayii yatırımı olarak okunamaz. NATO içindeki dengeler, Avrupa’nın güvenlik mimarisi ve Türkiye’nin bölgesel askeri kapasitesinin artırılması gibi çok katmanlı sonuçları olacak. Öte yandan, milyarlarca euroluk bu alımın, içeride ekonomik kriz yaşayan Türkiye açısından nasıl bir kaynak önceliğiyle temellendirildiği sorusu da kamuoyunda yeterince tartışılmıyor.

Toplumsal kaynaklar sağlık, eğitim, gıda güvenliği gibi acil ihtiyaçlar için kullanılması gerekirken, savaş teknolojilerine yapılan yatırımların meşrulaştırılması ancak militarist bir uluslararası sistemin sürdürülmesiyle mümkün olabilir. NATO çerçevesinde dahi, barış söylemlerinin örtüsünden çıkarılarak okunduğunda bu mutabakat; silahlanmanın değil, silahsızlanmanın tartışılması gereken bir çağda, stratejik rekabetin yeni halkasıdır.