AKP-MHP ittifakının Olağanüstü Hal (OHAL) döneminden bu yana uyguladığı politikalar, Türkiye’yi kritik bir yol ayrımına getirdi. Özellikle AKP’lilerden gelen “Yüzümüz batıya dönük” açıklamaları, ifade özgürlüğü ve temel haklarla ilgili bir anlam taşımıyor. Ancak batılı ülkelerin kurduğu ve Türkiye’nin de parçası olduğu mekanizmalar hala önemli bir rol oynamaktadır. Bu mekanizmalar çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’de kamu personellerinin atamalarından önce yapılan güvenlik soruşturmalarına dair önemli bir karar aldı.
Gökçer Tahincioğlu’nun T24’te yayınlanan “Yüzleşme” başlıklı yazısında ele aldığı kararda, AİHM, Türkiye’deki atama süreçlerine dair hukuki sınırların korunması gerektiği uyarısında bulunuyor. Mahkeme, güvenlik soruşturmalarının sonuçlarının hukuki zeminde kalması ve başvuranlara karşı şeffaf olunması gerektiğini vurguladı. Türkiye’nin insan hakları ve adalet mekanizmasındaki bu gelişmeler, fişleme ve işkence iddialarıyla birlikte tartışılıyor.
OHAL Dönemi Politikalarının Etkileri
AKP ile MHP ittifakının OHAL döneminde uyguladığı politikalar, Türkiye’yi kritik bir yol ayrımına getirmiştir. AKP’li yetkililerin “Yüzümüz batıya dönük” söylemleri, temel hak ve özgürlükler konusunda inandırıcı değildir. Türkiye’nin AİHM kararlarını titizlikle uyguladığına dair iddialara rağmen, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkında verilen AİHM kararlarının hâlâ uygulanmadığı bilinmektedir.
AİHM’nin güvenlik soruşturmalarına yönelik kararı, Türkiye’nin temel haklar ve özgürlükler konusundaki politikalarına dair önemli bir uyarı niteliğindedir. Türkiye, kamu personelinin atamaları öncesinde yapılan güvenlik soruşturmalarının sonuçlarını gerekçe göstererek birçok atamayı engellemiştir. Örneğin, SGK’ya memur olarak atanmak üzere hak kazanan bir kişi, kardeşinin örgüt bağlantısı olduğu iddiasıyla, başka bir kişi ise hastaneye psikolog olarak atanmayı beklemekteyken aile üyeleri nedeniyle atama süreçlerinde engellenmiştir.
AİHM’nin Tespitleri ve Mahkemelerin Tutumu
AİHM’nin kararında öne çıkan önemli noktalar şunlardır:
- Güvenlik soruşturmalarının tam içeriği ve dayanaklarının başvuranlara açıklanmaması,
- Mahkemelerin soruşturmaların delillerine dayalı değerlendirmeler yapmaması,
- Atamaları reddedilen kişilere somut bir gerekçe sunulmadan kararlar alınması.
Bu durum, mahkemelerin şeffaflık ve hukuki denetimden uzak bir tutum sergilediğini göstermektedir. AİHM, güvenlik soruşturmalarının meşruiyetini sorgularken, bu soruşturmaların hukuki denetime açık olması gerektiğini belirterek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
İşkence İddiaları ve Cezasızlık Sorunu
OHAL dönemiyle birlikte işkence iddialarında artış gözlemlenmiştir. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında binlerce işkence başvurusu yapılmıştır. Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde işkence gördüğünü iddia eden bir kişi, bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşıyan DEM Parti Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu aracılığıyla gündeme getirilmiştir. Ancak Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın verdiği yanıtlar, işkence iddialarının ciddiyetle ele alınmadığını göstermektedir.
Bakanlar, işkence iddialarını reddederek, bu konuları gündeme getirenlerin emniyet mensuplarını hedef aldığını ve Türkiye’yi uluslararası platformlarda itibarsızlaştırmaya çalıştığını ileri sürmüşlerdir. Ancak bu yaklaşım, işkenceye karşı adalet mekanizmasının işleyişinde büyük sorunlar olduğunu ortaya koymaktadır.
Toplumun İşkenceye Bakışı
Sosyal medya üzerinden yayılan ve kameralarla kaydedilen işkence vakaları, toplumsal bir meşruiyet kazanmış gibi görünmektedir. Özellikle “hak edene işkence yapılabilir” düşüncesinin yaygınlaşması, işkencenin bir cezalandırma aracı olarak kabul edilmesine yol açmaktadır. Bu durum, demokratik hakların zedelenmesine ve hukuk devleti normlarından uzaklaşılmasına neden olmaktadır.
AİHM’nin verdiği kararlar ve Türkiye’deki işkence, fişleme gibi hak ihlalleri konusundaki tutum, Türkiye’nin hukuk devleti anlayışından ne kadar uzaklaştığını bir kez daha gözler önüne sermektedir. İşkence iddialarının takip edilmemesi ve kamu görevlilerinin atamalarında şeffaflık ile hukuki denetim eksikliği, Türkiye’nin temel haklar ve özgürlükler konusunda Avrupa normlarının çok gerisinde kaldığını göstermektedir.
Gökçer Tahincioğlu Hakkında
1997-2018 yılları arasında Milliyet Gazetesi’nde çalışan Gökçer Tahincioğlu, yargı muhabirliği ve köşe yazarlığı yapmıştır. Gazetecilik kariyerinde Musa Anter ve Abdi İpekçi gibi isimler adına verilen ödüller kazanmıştır. 2018’den beri T24’te çalışıyor.