Siyaset, partiler ve aşiretler…

Şimdi artık unutulmuş bulunan eski Başbakan Davutoğlu, kendi partisini tanımlarken, “AK Parti kadim bir geleneğin ürünüdür. Biz kadimin temsilcileriyiz” diyordu bir keresinde.

Habil ve Kabil kadar eski inanılmaz hikayeler anlatsa da, doğruluk payı yok değildi dediklerinde.

Aşiret reisleri, (irili ufaklı) toprak sahipleri, din adamları ve esnaf, modern/kapitalist topluma ait değiller.

Bunlar kapitalizm öncesi çağlardan bugüne miras kalmış kadim/eski sınıf ve zümrelerdir.

Bu sınıflarla bağlantılı ocak, tekke, tarikat (Kadiri, Rıfai, Nakşi, vesair) ve cemaatler de hayli eskidirler.

Bunların varlığı ve gücü bir gelişmemişlik, geri bıraktırılmışlık belirtisidir.

Dinci ideolojilerin maddi dayanakları geçmişin bu kalıntılarıdır.

AKP’nin, diğer dinci-milliyetçi siyasal parti ve hareketlerin eskinin artığı bu kesimlerle bağlantıları bir sır değil.

Bu görünüşte ‘modern’ siyasal partilerin birçoğunun il ve ilçe teşkilatları, bu teşkilatlarının yöneticileri, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri, milletvekillerinin azımsanmayacak bir bölümü adını andığımız aristokrat kesimlerdir.

Resmi dilde ‘Doğu ve Güneydoğu’ olarak tabir edilen Kırmanciye ve Kürdistan’da özellikle böyledir.

Bu realitenin en görünür hale geldiği zamanlar seçim zamanları, yerel ve genel seçim veya referandum sıralarıdır.

Bir fikir edinmek için 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 genel seçimleri sürecinde ve yaklaşmakta olan referandumla ilgili olarak AKP medyasında (Sabah, Star, Yeni Akit, vd) yeralan haberlere bir göz gezdirmek yeterlidir:

“16 ilden 181 aşiret temsilcisi ortak açıklama yaptı.”

“49 aşiret lideri hafta sonu Ankara’ya gelip meclis önünde benzer bir açıklama yaptı.”

“Aşiretlerden teröre karşı ortak bildiri: Devletin yanındayız.”

“Aşiretlerin tamamı devletlerine bağlıdır.”

“Aşiret reisleri kendi dinine, şerefine, namusuna bağlıdır.”

“Aşiretler teröre karşı halkı sokağa çağırdı.”

“İleri demokrasi mücadelesinde dönüm noktası olacak referandumda aşiretler tek yumruk tek yürek evet diyecek.”

Aşiretlerin ve büyük/nüfuzlu evlerin bir bölümünün nüfusu ve oy potansiyeline ilişkin bazı veriler de var bu haberlerde.

Malatya merkezli ama genişçe yayılmış İzol aşiretinin 3 milyon, Jirki aşiretinin (Şırnak ve çevresi) 100 bin, Şanlıurfa’da Arap Ubade aşiretinin 40 bin, Hubeyti aşiretinin (Harran ve Akçakale) 11 bin, Siyale aşiretinin 10 bin üyesinden söz ediliyor. Memediyan (Siirt), Duderan (Siirt), Güler evi (Diyarbakır), Hamidi Ailesi (Batman), Tatar aşireti (Şırnak) ve başkaları hakkında da bilgiler veriliyor ve hep AKP’yi desteklemiş olan bu aşiretlerin 16 Nisan referandumunda da “tek yumruk tek yürek evet” diyecekleri belirtiliyor.

AKP’yi destekleyen aşiretlerden ve büyük evlerden bir bölümünün 7 Haziran 2015 seçimlerine bir ay kala devreye sokulan nüfuzlu arabulucuların ikna faaliyeti sonucunda saf değiştirdiklerini, bulundukları kentlerde topluca HDP binalarına yürüyerek HDP rozeti taktıklarını da geçerken not edelim. (Bkz. Radikal, 11 Mayıs 2015).

Rusya’daki Narodnik geleneğin ilk ideologu Herzen (1812-1870), 1854’te kaleme aldığı mektuplarında (Letters to Linton), Avrupa halklarına kıyasla Asya halklarının sosyal gelişmesindeki yavaşlığın/durgunluğun nedenleri arasında, aşiret düzenine, “klan ruhu” ve ataerkil zihniyete vurgu düşüyor, bu halkların ilkin bu engellerden özgürleşmesi gerektiğini söylüyordu. (Herzen’den aktaran Plekhanov, Our Differences, 1884/1885).

Özellikle Arap Baharı sonrasında Ortadoğu genelinde (Libya, Suriye, Irak, vd) yaşanmakta olanlara ve Kürdistan ve Kırmanciye realitesine bakıldığında Herzen’e hak vermemek mümkün değil.

İşgal rejimine karşı bir halk ayaklanmasının başarısı, aşiret reisleri, toprak ağaları ve din adamları sınıfına karşı mücadeleden geçer.

Eskinin artığı bu sınıflarla demokrasi mücadelesi verilmez.

Onları kazanmaya/iknaya çalışanlar halkı kaybeder.