Sığınmacılardan ‘geride kalanlara’ bakmak

Savaştan kaçıyorsanız, ülkenizi alelacele terk etmek zorunda kalırsanız yanınıza neler alırsınız? Ve sonra sığındığınız ülkenin kıyılarından karşı kıyıya küçücük bir botla geçmeye çalışırsanız yanınıza aldıklarınızdan hangilerini geride bırakırsınız? Yükte de anılarda da ‘ağır’ -belki- bir düğünde giyilmiş her yeri boncuklarla, tellerle işlenmiş o güzelim mor elbiseyi örneğin… Ya da mutlu günlerin anısını taşıyan o gümüş takıyı, o işlemeli eflatun şalı… Çocuğunuzun üzerinde Mickey Mouse resmi olan çorabı, biberonu, eldivenleri, ayakkabıları, pusetini içinizi çekerek geride bırakırsınız! Diş macunu, diş fırçası atılıverir çantadan… Fotoğraf albümlerine sarılırsınız, ama onlara da sıra gelir! Sonra, yolculukta ‘faydalı’ olacak krokiler, haritalar. Elbette bavullar, sırt çantaları… Bir bir atılır o küçücük botlardan kıyılara… Sonra birileri sizden geride kalanları toplar…

Gezgin, yazar, fotoğrafçı Özcan Yurdalan ile fotoğrafçı Yusuf Aslan tarafından hazırlanan Mülteci Müzesi enstalasyon/yerleştirme sergisi geçtiğimiz günlerde Aydın’da Kuşadası F. Özel Arabul Kültür Merkezi’nde (KUAKMER) açıldı. 2015 – 2019 yılları arasında Bodrum, Didim, Kuşadası, Selçuk, Dikili kıyılarından karşı kıyıya geçmek isteyen göçmenlerin ‘ağırlık yapmaması’ için geride bıraktıkları eşyalar sergilenirken, videolarda da kıyılardan bu eşyaların toplanma görüntüleri paylaşıldı. Çantalardan oluşan minik tepeceğin altına ise ulaşmak istedikleri güzergâhın haritası yerleştirilmişti. Sergi süresince ziyaretçilerle kısa söyleşiler yapıldı, şimdi gidenlerin eşyalarına bakanların gözünden bir belgesel hazırlanıyor. Serginin de başka illere taşınması planlanıyor.

Bir camın arkasında

Mülteci Müzesi can yakıyor, yürek yakıyor! Evet, üzülüyorsunuz, evet canınız yanıyor ama eşyaların yerleştirilme biçimiyle de dikkat çekildiği gibi “bir camın arkasından” bakıyorsunuz! Başkalarının göçünün, kaçışının, hayatta kalma savaşının, acısının izleyicisisiniz. Anlatılan, gösterilen başkalarının acısı, başkalarının mağduriyeti, başkalarının eşyaları…

Susan Sontag, Başkalarının Acısına Bakmak adlı kitabında “Savaş, iç deşer; savaş, bağırsakları boşaltır. Savaş, teni yakıp kavurur. Savaş, organları bedenden koparır. Savaş, yıkıp yok eder. Ve savaş, insan türünün doğasından gelir” diyordu. Arkasından da soruyordu: “Savaşın ve dehşetin yüzünü sergileyen fotoğraflara bakmaya ne kadar dayanabilirsiniz?”

Bu sergideki çocuk eldivenlerine, kadınların rengârenk elbiselerine, fotoğraf albümlerine bakmaya ne kadar dayanabilirsiniz? 2015 yılında İŞİD katliamından kaçan ve Avrupa’ya ulaşmaya çalışan Ezidilerle röportaj için Diyarbakır’a gittiğimde de benzer bir çaresizlik ve utanç duymuştum. Bulunduğunuz korunaklı yerden katliam görmüş, katliamdan kaçmış insanlara bakarken utanç/mahçubiyet/çaresizlik duymamak mümkün müdür?

‘Gittiniz eşyalarınız bizde kaldı!’

“Siz gittiniz eşyalarınız bizde kaldı” diyen Özcan Yurdalan ve Yusuf Aslan çalışmalarını ‘denizde umut yolculuğu yarım kalanlara’ adamış. Karşıya geçmeyi başaran ve yeni bir hayat kurmaya çalışanlara ise bu yakadan bir selâm gönderiyorlar. Bir yüzleşme çağrısı yaparken, 21. yüzyıldan kısa bir not düşüyorlar insanlık tarihine: “Birkaç yıl önce kendi evinde hayatta kalamayacağına inanan komşularımız, yanlarına alabildikleri eşyalarla kapılarını son kez çekip yola çıktılar. En gerekli gördükleri, ayrılamadıkları, belki de mecbur oldukları eşyalar vardı yanlarında. Binlerce yıldır mülteci, muhacir, göçmen, kaçak göçmen, sığınmacı, mübadil diyarı olan Anadolu, bir kez daha dalgalar halinde gelen milyonlarca insanla karşılaştı. Gelenlerden bazıları burada kaldı, yeni bir hayata, yeni problemlerle birlikte başlayacaklardı. Yola devam edenler, Anadolu üstünden Avrupa’ya geçmek için önlerine çıkan denizi aşmak zorundaydı. Hafif olmalılardı, yetersiz botlarda az yer tutmalılardı. Yanlarındaki eşyalardan bir kısmını kıyıda bıraktılar. Şanslı olanlar karşıya geçmeyi başardı, geçemeyip denizde kalanlar oldu. Deniz onların bedenlerini de eşyalarıyla birlikte getirip kıyıya bıraktı.”

Mor elbiseli kadın

Keşke “Suriyeliler defol” diyenler bu sergiyi dolaşabilse! Elbette iktidarın Suriye politikasını, Avrupa’nın çifte standartlarını tartışabilirsiniz/tartışmalısınız. Ancak, insanlığınızın mor elbisesini geride bırakan kadınla kuracağınız duygudaşlıkta sınanacağını unutmadan! Duygusallığın duyarlılığa, boğazdaki yumrunun politik bir itiraza yükselmesi için önemli bir vesile olan bu sergiyi dolaşırken; ilkbaharda gittiğimiz Marsilya’daki Avrupa ve Akdeniz Medeniyetleri Müzesi’nin (MUCEM) camdan girişindeki yazıyı anımsadım. Tüm Akdeniz, Avrupa dillerinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 14. maddesi yazılmıştı. Türkçesi de vardı: “Herkes zulüm karşısında başka ülkeye iltica ve bu ilticadan yararlanmak hakkına sahiptir.”

siginmacilardan-geride-kalanlara-bakmak-613386-1.

siginmacilardan-geride-kalanlara-bakmak-613387-1.

Kaynak: , BirGün