Türkiye’nin tarım politikaları uzun süredir eleştiri oklarının hedefinde. Tarım ülkesi olarak bilinen bir coğrafyada ithalatın giderek artması, üretimin azalması ve çiftçilerin ekonomik olarak desteklenmemesi, yalnızca ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda stratejik bir açmaz haline geldi. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki açıklamaları, bu açmazın en somut örneklerinden birini, şeker sektöründeki politikaları yeniden gündeme taşıdı. Gürer’in eleştirileri, Türkiye’nin yalnızca ithalat bağımlılığını değil, tarımdaki sistematik çöküşü de gözler önüne seriyor.
Şeker İthalatı: Rakamlar Gerçeği Anlatıyor
Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın paylaştığı veriler, şeker ithalatındaki dramatik artışı çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bolat, 2024 yılının ilk 10 ayında 145 bin ton şeker ithalatı yapıldığını ve bunun için 98 milyon dolar ödendiğini açıkladı. Bu ithalatın tamamının Dahilde İşleme Rejimi (DIR) kapsamında ihracata yönelik olduğunu belirtti. Ancak rakamlar, yalnızca 2024 ile sınırlı değil:
•2021’de: 5 bin 51 ton.
•2022’de: 602 bin 459 ton ve bunun karşılığında 439 milyon dolar ödeme.
Bu veriler, Türkiye’nin şeker politikalarının ne denli çelişkili bir zemine oturduğunu açıkça gösteriyor. Kendi tarım arazilerinde milyonlarca ton şeker pancarı üretme kapasitesine sahip bir ülkenin, bu kadar yüksek ithalat rakamlarına ulaşması, planlama eksikliğinden başka bir şeyle açıklanamaz.
Özelleştirme ve Yerel Üretimin Çöküşü
Şeker ithalatındaki artışın temel nedenlerinden biri, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi. Türkiye’de toplam 33 kamu şeker fabrikasının 16’sı özelleştirildi. Bu fabrikaların satışı, yalnızca kamu üretim kapasitesini düşürmekle kalmadı; aynı zamanda şeker üretiminde karaborsaya giden bir süreci de tetikledi. Özelleştirme sonrasında ithalatın artışıyla birlikte şeker fiyatları yükseldi, yerel çiftçinin üretimi desteklenmek yerine sanayicinin ithalat odaklı stratejileri teşvik edildi.
Kamuya ait fabrikalar üretimi sürdürse de özel sektör, kâr odaklı bir anlayışla hareket ediyor. Gürer’in deyimiyle, “Birileri bu süreçten büyük vurgun vurdu.” Özelleştirme süreci, tarım politikalarında üreticiyi değil, ithalatçıları önceleyen bir yaklaşımın somut yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
Şeker Pancarı Ekim Alanlarının Daralması
Yerel şeker üretiminin azalmasının bir diğer önemli nedeni, şeker pancarı ekim alanlarının daralması. Veriler bu durumu açıkça ortaya koyuyor:
•2010: 3 milyon 287 bin dekar.
•2024: 2 milyon 954 bin dekar.
Bu daralma, çiftçilerin üretimden çekildiğini, destek bulamayan üretimin sürdürülebilir olmaktan çıktığını gösteriyor. Türkiye’nin mevcut tarım politikalarının yerel üretimi teşvik etmek yerine ithalata yönelmesi, çiftçilerin geleceğini karartıyor. Gürer’in uyarısı açık: Şeker pancarı üretim alanlarındaki gerileme durdurulmalı, çiftçilere gerekli destek sağlanmalı ve ithalat bağımlılığı azaltılmalı.
DIR: İhracat mı, Çiftçiye Darbe mi?
Ticaret Bakanı Bolat, ithalatın DIR kapsamında yapıldığını ve bu şekerin işlenerek ihraç edildiğini belirtse de bu politika, yerel çiftçiye hiçbir fayda sağlamıyor. Türkiye, ithal edilen şekeri işleyip ihraç etmek yerine kendi çiftçisinin ürettiği şeker pancarını işleyip satabilir. Ancak mevcut sistem, ithalatı artırırken yerel tarım potansiyelini görmezden geliyor.
DIR çerçevesindeki bu politikalar, Türkiye’nin tarımsal bağımsızlığını daha da zayıflatıyor. Yurt dışından ithal edilen ürünlerin işlenerek ihraç edilmesi, yalnızca sanayiciyi destekleyen bir mekanizma haline gelmiş durumda. Oysa Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, yerel tarımın güçlendirilmesi ve çiftçinin yeniden ekonominin ana aktörü haline getirilmesidir.
Nereye Gidiyoruz?
Türkiye’nin şeker politikaları, tarım sektöründeki genel strateji eksikliğinin bir mikrokozmosu olarak değerlendirilebilir. İthalata dayalı bir ekonomi, kısa vadeli çözümler sunsa da uzun vadede hem çiftçiyi hem de ülkenin ekonomik bağımsızlığını tehdit ediyor. Gürer’in şu sözleri bu durumu özetliyor: “Yurt dışından ithalatı gerektirecek bir durum yok. Türkiye’nin şeker pancarından elde ettiği üretim, ülkemiz için fazlasıyla yeterli.”
Türkiye’nin ithalata dayalı şeker politikası, yalnızca ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda bir adalet meselesi. Çiftçisini desteklemeyen, üretimi değil ithalatı önceleyen bir tarım politikası, ülkenin geleceğini ipotek altına alır. Şeker pancarı, yalnızca bir ürün değil, Türkiye’nin tarımsal bağımsızlığının simgesidir. Bu bağımsızlığı korumak, çiftçiyi desteklemek ve üretimi artırmak, yalnızca tarım sektörünün değil, tüm ülkenin sorumluluğudur.
Sonuç olarak, şeker politikası yalnızca ekonomik değil, politik ve sosyal bir mesele olarak da ele alınmalıdır. Türkiye’nin şeker ithalatı artarken, yerel üretim azalıyor. Çiftçi tarlasını terk ediyor, ithalatçı kazanıyor. Bu tablo sürdürülebilir değil. Gürer’in çağrısı, yalnızca bir eleştiri değil, aynı zamanda bir çözüm önerisi: Yerel üretime dönün.