RTÜK’ten Muhalif Medyaya Cezalar: Halk TV’ye Yayın Durdurma, 3 Kanal İçin Lisans Tehdidi!

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), bir kez daha eleştirel yayıncılığı hedef alan kararlarıyla gündemde. Halk TV’ye 10 gün ekran karartma cezası veren RTÜK, Sözcü TV ve TELE1’e ise idari para cezaları uyguladı. Ancak asıl dikkat çeken nokta, bu üç televizyon kanalının “halkı kin ve düşmanlığa teşvik” maddesinden bir yıl içinde tekrar ceza almaları halinde lisanslarının iptal edilme ihtimali. Bu gelişmeler, Türkiye’de medya özgürlüğüne dair kaygıların daha da derinleşmesine yol açtı.

RTÜK’ten “Kin ve Düşmanlık” Gerekçeli Sansür

Halk TV’ye verilen 10 günlük yayın durdurma cezasının gerekçesi, “Sinem Fıstıkoğlu ile Sansürsüz” programında Atom Mühendisi Prof. Dr. Tolga Yarman’ın “Türkiye dincileşiyor değil mezhebileşiyor” ve “Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün adının konulmasından itibaren bakarsak İran’a karşı azmettirildik” sözleri oldu. Bu ifadelerin “halkı kin ve düşmanlığa teşvik” ettiği öne sürülerek, RTÜK çoğunluğunun oylarıyla ağır bir yaptırım kararı alındı.

Programda yer alan CHP Milletvekili Yunus Emre’nin, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum’a yönelik eleştirileri de “eleştiri sınırlarını aştığı” gerekçesiyle cezalandırıldı. Kanal, %3 oranında idari para cezasına çarptırıldı.

Sözcü TV ve TELE1 de Hedefte

Sözcü TV’ye de “Öncesi Sonrası Gece” programında emekli amiral Türker Ertürk’ün iktidarı “emperyalizmin taşeronluğunu yapmakla” suçlayan sözleri nedeniyle %3 oranında para cezası kesildi. RTÜK aynı gerekçeyle TELE1’e de ceza uyguladı. Özellikle muhalif medyanın ekonomik baskı altında yayıncılığını sürdürmeye çalıştığı bu dönemde, verilen cezaların “susturma” politikasının parçası olduğu eleştirileri yoğunlaşıyor.

Sansüre Bir Adım Daha: Lisans İptali Tehdidi

RTÜK, Halk TV, Sözcü TV ve TELE1’in “halkı kin ve düşmanlığa teşvik” kapsamında bir yıl içinde benzer cezalara maruz kalmaları halinde lisans iptali ile karşı karşıya kalacaklarını duyurdu. Bu hamle, basın ve ifade özgürlüğü açısından kaygı verici bir eşiği işaret ediyor. Üç kanalın da sistematik biçimde aynı maddeden cezalandırılması, “ceza bahanesiyle lisans iptaline giden yolun döşendiği” yorumlarına neden oldu.

Eleştiriye de Ceza: Akit Gazetesi’nin Başlığı Savunuldu

RTÜK, TELE1’e ayrıca, evinde elektrik akımına kapılarak hayatını kaybeden Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek hakkında Akit gazetesi tarafından atılan “Ferdi Zeyrek Çarpıldı” başlığını eleştiren yayın nedeniyle ceza verdi. RTÜK, eleştiriyi “kişilik haklarına saldırı” olarak değerlendirerek kanala %3 oranında para cezası uyguladı. Böylece RTÜK’ün yalnızca iktidar yanlısı medyayı değil, bu medyaya yönelik eleştirileri de cezalandırdığı görülmüş oldu.

Dijital Platformlar da Hedefte: Netflix ve Spotify’a Cezalar

RTÜK, yayıncılığın yalnızca geleneksel mecralarla sınırlı olmadığını bir kez daha göstererek Netflix’e “Barda” adlı filmdeki şiddet içerikleri ve toplumun manevi değerlerine aykırılık gerekçesiyle %5 para cezası verdi. Spotify da, bazı şarkılarda yer alan “argo ve küfürlü ifadeler” nedeniyle benzer oranda cezalandırıldı. Bu gelişmeler, dijital yayıncılığın da siyasi ve ahlaki denetim altına alınmaya çalışıldığı yönünde yorumlandı.

DW Türkçe’ye Erişim Engeli Kaldırıldı

RTÜK ayrıca daha önce erişim engeli getirdiği Deutsche Welle (DW) Türkçe’nin bazı internet adresleri için bu kararı kaldırdı. Kararın gerekçesi, ilgili içeriklerin yayından kaldırılmış olması. Bu adım, RTÜK’ün sansür politikalarının geri dönüşlü ve şartlı bir biçimde yürütüldüğünü gözler önüne seriyor.

Medya Özgürlüğü Daha Da Geriye Mi Gidiyor?

Son RTÜK kararları, Türkiye’de medya özgürlüğünün iktidar denetiminde nasıl daraldığını bir kez daha ortaya koydu. Eleştirel yayınlar, sadece yayıncılar üzerinden değil, konuklar, yorumlar ve hatta başlıklar üzerinden cezalandırılıyor. Özellikle “halkı kin ve düşmanlığa teşvik” gibi muğlak yorumlara açık maddelerin sıkça kullanılması, ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkını doğrudan tehdit ediyor.

Bu gelişmeler, medya üzerindeki sistematik baskının yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ideolojik ve hukuki bir düzlemde ilerlediğini; muhalefet seslerinin tek tek susturulmak istendiğini gösteriyor. Bu sürecin, Türkiye’de demokrasinin temel direklerinden biri olan bağımsız ve özgür basın anlayışına ağır zararlar verdiği açıkça görülüyor.