Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) ve Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’na (SGDF) yönelik, İstanbul merkezli altı ilde gerçekleştirilen polis operasyonunda gözaltına alınan 41 kişiden 34’ü “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası yapmak” iddialarıyla tutuklandı. Bu tutuklamalar, muhalif kesimlere yönelik baskının sistematik hale geldiğine dair eleştirileri yeniden alevlendirdi.
Toplu Tutuklama ve Hızlandırılmış Hukuk Süreci
Mezopotamya Ajansı’nın aktardığı bilgilere göre, gözaltına alınan 41 kişiden 38’i ifadeleri alınmadan Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk edildi. Bu durum, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarını gündeme getirdi. Hakimlikteki ifadelerin ardından 34 kişi tutuklanırken, 4 kişi adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Savcılık tarafından serbest bırakılan kişi sayısı ise yalnızca 3 oldu.
Tutuklananlar arasında ESP Eş Genel Başkanı Hatice Deniz Aktaş, SKM Genel Sözcüsü Tanya Kara ve SGDF Eşbaşkanı Berfin Polat gibi isimler bulunuyor. Ayrıca ESP ve SKM’nin merkezi yönetim organlarından pek çok üye de tutuklananlar arasında.
Çepni: “Bu Siyasi Soykırım Operasyonudur”
Kararın açıklanmasının ardından bir açıklama yapan ESP Eş Genel Başkanı Murat Çepni, bu operasyonları “siyasi soykırım” olarak nitelendirdi ve iktidarın sistematik olarak sosyalistlere daha sert baskı uyguladığını vurguladı. Çepni, şu ifadeleri kullandı:
“41 sosyalist gözaltına alındı ve bugün 34 yoldaşımız tutuklandı. Zulmünüz, sömürünüz, işkenceniz devam ettiği müddetçe mücadeleye, direnmeye devam edeceğiz. Şimdi görevimiz, başı dik mücadele eden yoldaşlarımızın bıraktığı bayrağı yükseklere çekmektir. Biz kazanacağız!”
Çepni’nin açıklamaları, sosyalist çevrelerde dayanışma çağrılarıyla karşılanırken, operasyonun hukuki dayanaklarına yönelik eleştiriler de arttı.
Muhalefete Sistematik Baskı mı?
Bu operasyon, Türkiye’de muhalif kesimlere yönelik artan baskının son örneği olarak değerlendiriliyor. Geçtiğimiz yıllarda, özellikle sol görüşlü örgütler ve partilere yönelik yoğun operasyonlar yapılmış, birçok kişi uzun süreli tutukluluk süreçleriyle karşı karşıya kalmıştı. İnsan hakları savunucuları ve hukukçular, bu tür operasyonların genellikle muhalifleri sindirme amacı taşıdığı ve hukukun araçsallaştırıldığı yönünde eleştirilerde bulunuyor.
Hukuk Devleti İlkelerine Aykırı İşlemler
Operasyonun detayları, hukuki sürecin adil ve şeffaf olmadığını ortaya koyuyor. Gözaltına alınanların büyük çoğunluğunun ifadelerinin alınmadan tutuklama talebiyle hakimliğe sevk edilmesi, uluslararası hukuki standartlara aykırı bir durum olarak değerlendiriliyor. Sulh Ceza Hakimliklerinin muhalif sesleri susturmak için bir araç haline geldiği iddiaları da bu süreçle birlikte yeniden gündeme geldi.
Bir Baskı Aracı Olarak “Örgüt Üyeliği” Suçlaması
Türkiye’de muhaliflere yönelik en yaygın suçlama olan “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiaları, pek çok davada soyut ve genel delillerle destekleniyor. Hukukçular, bu suçlamaların keyfi bir şekilde uygulanarak muhalefeti sindirme aracı haline geldiğini ifade ediyor.
ESP, SKM ve SGDF üyelerine yönelik bu operasyon, Türkiye’de ifade özgürlüğü ve örgütlenme hakkının ciddi bir tehdit altında olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Hukuk devletine ve adil yargılama hakkına ilişkin endişeler büyürken, bu operasyonların toplumsal muhalefeti nasıl etkileyeceği merak konusu.
Siyasi gözlemciler, bu tür baskıların kısa vadede muhalif hareketleri zayıflatmak yerine dayanışmayı artırabileceği görüşünde. Ancak Türkiye’de siyasi ve hukuki atmosferin giderek daha otoriter bir yapıya evrildiği konusunda endişeler sürüyor.