“Obur kadın özgür kadındır”

Üçüncü romanı Helen’in Şatosu’yla okurla buluşan Meltem Budan Nalbant: “Neden kadınlar bütünlüklerinden kopartılıp, sadece belirli toplumsal rollere ya da imajlara indirgeniyor. Oysa obur kadın özgür kadındır diye bağırsın istiyorum kadınlar.”

Merhaba Meltem. Üçüncü kitabın yayımlandı ama yeni bir yazar sayılırsın.
Evet, biraz hızlı bir giriş oldu galiba. Uzun yıllar özel bir radyoda metin yazarlığı ve program yapımcılığından sonra yazmaya epeyce ara vermiştim. İlk romanım Her Şeyin Kitabı, Haziran 2014’te yayımlandı. İkincisi Gevur Gelin Varka Kasım 2014’te, Helen’in Şatosu ise Kasım 2015’te.

 

Bu ne hız. Uzun yıllar biriktirmişsin anlaşılan. Son kitabın başlığı ilginç: Helen’in Şatosu. Neden şato?
Bu kitabı yazarken şatoları çok araştırdım ve epeyce şato da gezdim. Şato, merkezi bir yapıyı simgeler batı coğrafyasında. Kendi kendine yeten, korunaklı ve büyük bir bütünün yönetildiği, biraz da çevreden bakınca gizemli ve yüksekte bir yer.

Tıpkı insanın bilinci ya da iç dünyası gibi değil mi?
Benzetmen çok doğru. Hepimizin dışarının tehlikesine karşı sığındığımız bir şatosu var değil mi aslında.

Neyseki senin şaton kasvetli değil, eğlenceli. Peki Helen kim?
Helen, insanlık bilinçaltındaki öteki kadın. Yani toplum için iyi olan her şeyi yüklediğimiz olumlu kadın imajının, yani Havva’nın ötekisi. Havva ile yaratılan kadın, toplumsal bir isteri gibi: Kadın anne, evkadını, iyi eş, namuslu kız olmalı! Bu kalıplar dışında kadının adı yok maalesef. Ya da var ama hep olumsuz sıfatlar. Oysa bize biçilen kalıplardan çok daha canlı ve diridir kadınlar. Nefes alırlar, hayal kurarlar, mücadele ederler, düşler kurarlar, yanılırlar, yanıltırlar, âşık olurlar…

Helen anne, evkadını ya da iyi eş olmayan kadın mı? Kötü kadın mı yani?
Hayır. İyi kadın-kötü kadın ayrımının anlamsızlığını ortaya koyan bir karakter Helen. İyi erkek–kötü erkek var mı? Yok. Neden kadınlar hakkında bu etiketleme… Bu ayrım, aslında sosyolojik değil sadece; bin yıllardır oluşan bir kültür. Helen, kadının özünde bulunan, ancak toplum tarafından benimsenmeyen her şeyi simgeliyor. Oburluğu, özgürlüğü, geceleri, aşkı, seçmeyi …

Oburluk, özgürlük, gece, aşk, seçmek kadınlarda istenmeyen şeyler mi?
İstenen şeyler mi? Obur kadın imajını düşünebiliyor musun? Oysa “obur kadın özgür kadındır” diye bağırsın istiyorum kadınlar. Helen’in Şatosu’na bu nedenle bir bağırma kuyusu koydum. Elbette kastettiğim “sağlığınıza dikkat etmeyin” değil. Neden şişman erkek, karizmatik oluyor da, şişman kadın itici. Temel soru bu! Neden kadınlar bütünlüklerinden kopartılıp, sadece belirli toplumsal rollere ya da imajlara indirgeniyorlar. Bu rolleri benimsemeyen kadın hemen etiketleniyor ya da dışlanıyor.

Feminist bir roman bu o halde?
Buna okur karar versin. Ben feminist bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Nihayetinde kadının bir insan olarak kendi ötekisi ile yüzleşmesi, daha da ötesi bütünleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Helen bu amaçla yaratılmış bir karakter. Kadının bütünlüğünü savunmak feminizm ise, evet feminist bir karakter.

Her Şeyin Kitabı’nda da bolca mitoloji vardı. Mitolojiyi seviyorsun. Helen mitolojideki Lilith değil mi?
Mitolojiyi çok sevdiğim doğru. Mitolojiyi her okuduğumda romana ne gerek var, her şey zaten söylenmiş diyorum. Helen karakteri, kitapta da geçiyor, mitolojik Lilith tabi. Gerçekten Havva, Adem’in kaburgasından mı yaratıldı; neden kadın ile erkek aynı anda yaratılmış olmasın? Bu konuda Tevrat’ın Yaratılış suresinde geçen “bütün canlıları çift yarattım” ifadesi bir çok mitolojik hikâyeye kaynaklık yapmıştır. Tanrı, erkekle kadını aynı anda topraktan yaratır; ama erkek

 

(Adem) kadınla (Lilith) aynı anda yaratılmayı hazmedemez ve eşitlik isteyen Lilith’den ayrılır. Bunun üzerine tanrı Havva’yı yaratır. Kısaca mitolojik öykü bu. Ne kadar açıklayıcı değil mi?

Lilith figürü benim de çok ilgimi çekmişti. Cadı, şeytan (Lüsifer), vampir ya da Anadolu’da görülen çocuksuz kadına, dul kadına ilişkin yakıştırmalar; bütün bunlar Lilith efsanesi ile ilgili.
Evet. Lilith ya da romanda Helen, toplumsal bilinçaltımızda kadından korktuğumuz her şey. Erkek kadını bütün olarak kabul etmek istemez. Onun kendi dünyasına, hayallerine, seçimlerine yani bütünlüğüne saygı göstermez. Çünkü toplum böyle kurulmuş. Kadına kadın olmak yasak! Eğer kadın bütünlüğü içinde bir birey olursa zincirlerinden kurtulur, kendi olur. Oysa her anne, her kız kardeş, her eş, her kadın meslektaş her şeyden önce kadındır. Buna saygı duymak inan her şeyin başı. Trajedyanın kaynağı nedir? Olması istenen, arzulanan ile gerçekleşen arasındaki inanılmaz uçurum trajedyayı yaratır. Kadına öyle roller yüklenmiş ki toplumda, artık kadının hayatı bir trajedya.

Mitoloji konuşuyoruz ama, kitabın çok güncel bir konuyu işliyor: Aile içi şiddet. Roman bir erkeğin eşi olan aile terapistine şiddet uyguladığı için yargılandığı duruşma ile başlıyor. Roman bitince hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığı anlaşılıyor.
Romanda elbette sürprizler var ve diğer romanlarımda olduğu gibi şüphe, merak unsurunu her zaman dikkate alırım. Okuyucu bir romanı merakla, severek okumalı. Duruşma bölümleri için hukukçulardan destek aldım. Bu romanı yazarken en eğlenceli yanı hikâyenin geçtiği mekanları gezmek ve farklı tatlar denemekti. Şato, Fransa’nın beyaz şarapları ile ünlü Alzas bölgesinde olduğu için epeyce şarabın da tadına baktım. Kadına özgü bir şarap olabilir mi diye de düşündüm. Benim beğendiğim şarap, fransızların geç bağbozumu (vendage tardive) şarabı. Diğer şaraplardan biraz daha tatlı, bu nedenle az içilebiliyor. Ama soğutunca bütün aromasını veren müthiş bir tat ortaya çıkıyor. Bu tarz küçük keyifleri de okuyucuya aktarmaya çalıştım.

Yeni bir romana başladın mı?
Evet. İkinci kitabım Gevur Gelin Varka’da bir Rus kadının devrim yıllarında bir Türkle tanışıp evlenerek Türkiye’ye gelmesini anlatmıştım. Varka’nın hikâyesi Türkiye toplumunda öteki olarak kabul edilen bir kadının hikâyesi idi. Bu defa bir Ermeni gelinin hikâyesini anlatmak istiyorum: Ani’yi. Arka planda yine Türkiye, geçmiş ve bugün olacak. Temelde bir soruya cevap arıyorum. Komşumuz, iş arkadaşımız bir anda nasıl öteki ya da yabancı durumuna düşüyor. Ötekileştirme sürecinin basit bir açıklaması var mı? Kısaca yine başka bir “Öteki Kadın” hikâyesi ama bambaşka bir olay örgüsü ile.

Tarihi bir roman mı?
Hayır. Tarihi roman yazabilir miyim, bilmiyorum. Henüz denemedim. Diğer romanlarımda olduğu gibi bugünlerde geçecek roman, ama bazen geriye dönüşler olacak. Diğer romanlarımda olduğu gibi, okuru merakla sayfaların ardısıra sürükleyecek bir kurgu içinde günümüz insanının kendisini bulabileceği kahramanlar yaratmaya çalışıyorum.

HELEN’İN ŞATOSU
Meltem Budan Nalbant
Aya Yayınevi
2015, 272 sayfa, 24 TL


Kısa yaşam öyküsü:
Meltem Budan Nalbant İstanbul’da doğdu. Uzun yıllar özel radyolarda metin yazarlığı ve program yapımcılığı görevlerinde bulunda. 18 yıldan beri Fransa’da Strasbourg şehrinde yaşamaktadır. Strasbourg’da aylık olarak yayımlanan Objektif Gazetesinde sanat hakkında yazıları ile köşe yazarlığı yapmaktadır. Daha önce üç romanı yayımlandı. Herşeyin Kitabı, Gevur Gelin Varka ve Helen’in Şatosu.
İlk romanı “Her Şeyin Kitabı” 2014 yılında Aya Kitap tarafından yayımlanır. Bu romanda aşkla ihanet ve hayatla ölümün bitmek bilmez dansını, Sema, Kemal, Orfe ve Ayşenur karakterleri ekseninde anlatır. Kemal ölüm döşeğindeyken, kızkardeşi Sema hayat ve aşkın anlamını sorgulayacağı bir olaylar örgüsüne hızla sürüklenir. Antik Yunan mitolojisinde kader iplerini eğiren Moiralardan Mısır’ın antik tanrısı Toth’a, Akaşik Kayıtlar’dan Levhi Mahfuz’a, aşktan nefrete, tutkudan şehvete, sadakatten ihanete, hayattan ölüme ve İstanbul’dan Mısır’a uzanan bir romandır.
İkinci romanı “Gevur Gelin Varka” 2014 yılında Aya Kitap tarafından yayımlanır. Bu romanda aşkının peşine takılarak Rusya’dan Türkiye’ye gelen Varka’nın öyküsü anlatılır. Olay örgüsü hem farklı tarihlerde hem de farklı coğrafyalarda yaşananları kapsar: Varka, devrim sonrası Rusya’sında bir tercihle karşı karşıya kalmıştır. Tercihini yapıp bir Türkle evlenir ve Elazığ’a yerleşir. Diğer yandan Varka’nın kızkardeşi Vera, ilk aşkının peşinden Fransa’ya gelir. Roman, Vera’nın eşi Renaud’nun Varka’nın ailesini araması ile başlar. Varka’nın günlüğü okuyucuyu devrim sonrası Rusya’sına, 1950’li yıllar Elazığ’ına götürür. Bu romanın ikinci baskısı Ekim 2016’da yayımlanmıştır.
Meltem Budan Nalbant’ın üçüncü romanı “Helen’in Şatosu” 2015 yılında yine Aya Kitap tarafından yayımlanır. Romanın arka planında Lilith efsanesi vardır. Mitolojiye göre, Havva’dan evvel Adem’le birlikte bir kadın yaratılmıştır: Lilith. Lilith Adem’le eşit olduklarını, bu nedenle ona hizmet etmeyeceğini söylediği için lanetlenerek cennetten kovulmuştur. Derler ki, başına buyruk, kendi kararlarını uygulayan, erkeğe yoldaşlık yapmaya kararlı bütün kadınlar yeryüzüne Lilith’in rahminden dağılmıştır. Yazar, bu mitostan yola çıkarak kadın-erkek ilişkilerine ışık tutumayı amaçlar. Gerçek hayattan aldığı kadınları Helen adlı esrarengiz bir kadının şatosunda bir araya getirir. Kadınlardan üçü, Eda, Martha ve Sardunya hem Helen’in başlattığı kurgu öyküyü tamamlar, hem de her biri kendi hayatının anlamına doğru uzun ve zahmetli bir yola çıkar. Kadınlık hâli, aile içi şiddet, din ve geleneklerin kadınlara yüklediği roller bu romanda masaya yatırılır ve okuyucu kendi hikâyesinin kahramanı olmaya davet edilir