Türkiye’de yaşayan ortalama her insan, bu ülkede adaletin hiçbir toplumsal alanda, örneğin işçilerin yaşam koşullarında, kişilerin çalışma haklarında, toplumsal cinsiyette, etnisite ve dini inançlarda ve dahası siyasal aidiyetlerde olmadığını, adil bir muhakemenin yapısal imkanlarının ortadan kalktığını adaletin bu ülkeyi terk ettiğini farkındadır.
Adalet Allah’ın emri.
Ancak Türkiye’de yaşayan insanların, farklı toplumsal kesimlerin ortak beklentisi ya da talebi değil. Bu memleketin tarihsel gelişiminde devletle karşı karşıya kalan kesimlerin adaleti dile getirmesinin ve toplumun diğer kısmının bu sese sağır kalmasının nedeni, adaleti talebini her kesimin kendi menfaati, çıkarı olarak anlaması olabilir. Hatırlayanlar olacaktır; bir zamanlar İslamcılık bir tür adalet arayışı olarak kendini dile getirmekteydi. O vakitler bu talebe sağır olanların sayısı, bugüne oranla çok daha azdı. Bugün AKP dışında kalan kesimlerin çığlığını duymamak için uğraşanların sayısı, o günlere nispetle çok daha fazla. Buna rağmen güçlü olmak ile haklı olmak arasındaki kıyasıya ve tarihsel mücadele pratiğinin deneyimine uygun olarak, adalet talebini dile getirenlerin sesi oldukça gür çıkıyor. Çünkü adaletsizlik gözle görülür, elle tutulur halde somut ve aramızda dolaşıyor. Dile getirilemese bile herkesin bildiği, bir biçimde yaşamak zorunda kaldığı bir gerçeklik, bütün medya ve topyekun sermaye sınıfı ele geçirilmiş olsa bile gizlenemiyor.
CHP’nin ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu adaletsizliğe karşı yola koyulmasının, yürüyüşünün bir anlamı var. İktidarın arzuları ve korkuları arasında yaşadığı sıkışmayı gören ve bunu siyasal bir hamle olarak değerlendiren bu eylemin, hayatında bir kez olsun yüzünü CHP’ye dönmemiş kesimler için bile bir anlamı ve karşılığı var.
Türkiye’de sol siyasal hat, CHP’nin solda olmasını umut eder. Oysa CHP –bazı istisna dönemler dışında- fazlasıyla sağcı reflekslere sahip bir parti olageldi. Buna rağmen, bugün CHP’nin yürüyüşüne soldan verilen destek, oldukça haklı bir talep olan “adalet” için veriliyor. Yoksa CHP’nin yakın bir gelecekte yüzünü sola, solda siyaset yapmaya, toplumun sağda durduğuna ikna olduğu kesimlerine sol alternatifi anlatmaya dönük bir siyaset izlemesini düşünmek için hala çok erken. Bu nedenle üzerinde taşıdığı yüklerle sol, merkez sol, sosyal demokrat bir CHP umudunun ve gerekliliğinin sahici bir karşılık bulmasını beklemek yerine yürümek, “yeni” Türkiye’nin geleceğini tayin etmek bakımından öncelikli bir duruş olabilir.
İslamcıların bir kısmının ve sağın muhtelif kesimlerinin bu yürüyüşe verdiği destek de aynı gerekçeden kaynaklanıyor. Bu ülkede adaletin ve hatta neredeyse adalet umudunun bile olmadığı gerçeğini daha yüksek sesle ilan etmeye dönük bir eylem olarak bu yürüyüş, CHP öncülüğünce bir tür kamusal talep inşa etmeyi başarmış görünüyor. (CHP eleştirilmekle bitmez, kabul. Hatta ateşin ucu kendisine dokunduğunda ayağa kalkması bile başlı başına bir eleştiri konusudur.) Belki de CHP kendi tarihinde ilk defa, çarşaflı kadınlara CHP ya da Atatürk rozeti takmak yerine, solda yer almayan kesimlerle ortak dertler üzerinde buluşmayı başarmak için sahici bir irade sergiliyor, denebilir.
Bu gerçekleşmesi kolay olmayan bir süreç ve deneyim olarak her kesimi bir biçimde dönüşüme zorlayan yeni bir süreci de içerebilir. Kendini dönüştürmek, bir başka ifadeyle sağcılaşmaya uğraşmak yerine, muhatap olduğu kişilere derdini anlatmak, farklılıkları değil benzerlikleri ve ortak talepleri öne çıkartmak, Türkiye’deki muhalefetin siyasal alanı yeniden açmasını sağlayabilir.
Böylelikle Deniz Baykal CHP’si dönemindeki ‘Cumhuriyet Mitingleri’ ve benzeri zorlamaları aşan ve belki de toplumun sinesinden zuhur eden dertleri dile getiren bir siyasal pratikten söz edilebilir. Bu haliyle, bu yürüyüşün Türkiye’nin siyasi tarihi açısından önemli bir kırılmaya işaret ettiği düşünülebilir; ancak bunun evirileceği süreci CHP’nin nasıl bir tarz-ı siyaset ile iş göreceği belirleyecek. Eğer devlet partisi refleksleriyle siyaset yapmaya devam edecek olursa devletin yeni partisi olan AKP tarafından yönlendirilmeye devam etmesi zor olmayacaktır. Bu tarz-ı siyasetin ne olacağına, ne olması gerektiğine CHP karar verecek.
Bu yürüyüşün nasıl sonuçlanacağının ve sonucunda ne olacağının herhangi bir önemi yok. Hiçbir şeyi değiştirmese bile Türkiye’deki siyasal alanın ortadan kaldırılmasına bir tepki olması bakımından bu yürüyüşün bir anlamı var. CHP bunu eline yüzüne bulaştırsa ya da yeni bir siyasal basiretsizlik örneği olacak hamleler yapsa bile bu yürüyüş sayesinde gösterdiği sahici toplumcu siyasetin değeri yok sayılamaz.
Sonuçları her ne olursa olsun, eylemenin ruhu dinlendiren bir faydası, zihni aydınlatan bir ziyası vardır. Bugünkü haliyle bu yürüyüş benzerlikleri çoğaltan bir hamle ve sadece bu yönüyle bile değer verilmeyi hak ediyor. Çünkü yürümek derler, toparlar. Benzerlikleri çoğaltır, paylaşmayı doğallaştırır. Yürümek, yürüyecek metaneti ve dirayeti olmayanlara bile yoldaşlığın ferasetini verir.
Farkında mısınız, CHP yürüyor.
Kaynak: Birikim
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024