Gezi Parkı eylemlerinin önde gelen isimlerinden Taksim Dayanışması sözcüsü mimar Mücella Yapıcı ve kızı Cansu Yapıcı‘ya çıplak arama uygulayan polislerin yargılandığı davada karar açıklandı. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, iki kadın polisi “görevi kötüye kullanma” suçundan 5’er ay hapis cezasına çarptırırken, bir polis ise beraat etti. Mahkeme, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi, bu da verilen cezaların ertelendiği anlamına geliyor.
Çıplak Arama Davasında “İşkence” Tartışması
Dava sürecinde Mücella Yapıcı ve Cansu Yapıcı’nın avukatı Gülyeter Aktepe, müvekkillerinin hukuka aykırı bir şekilde gözaltına alındığını ve narkotikle ilgili herhangi bir suç isnadı olmamasına rağmen çıplak arama işkencesine maruz kaldıklarını belirtti. Aktepe, aramanın yalnızca kadınlara yönelik bir uygulama olduğunu ve bunun açık bir işkence ve eziyet suçu teşkil ettiğini savunarak, polislerin yalnızca “görevi kötüye kullanma” değil, “işkence” suçlamasıyla yargılanmaları gerektiğini ifade etti. Ancak mahkeme, sanıkları “görevi kötüye kullanma” suçundan mahkum etti.
Sanık polislerden biri, son sözlerinde beraatini talep etti ve önceki ifadelerini yineledi. Mahkeme, bir polisi beraat ettirirken, diğer iki sanığa verilen cezayı takdir indirimi uygulayarak 5’er ay hapis cezasına çevirdi. Ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı nedeniyle cezalar ertelendi ve bu durum toplumsal tepkilere yol açtı.
Türkiye’de Çıplak Arama Uygulaması: İnsan Hakları İhlali mi?
Çıplak arama, özellikle cezaevlerinde ve gözaltılarda yaygın bir şekilde uygulanan bir yöntem olarak biliniyor ve özellikle kadınlar üzerinde uygulandığında derin psikolojik travmalara neden oluyor. Türkiye’deki çıplak arama uygulamaları, insan hakları örgütleri tarafından sıkça eleştiriliyor ve bu tür uygulamaların insan onuruna aykırı olduğu belirtiliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası insan hakları organları da bu uygulamanın işkence ve kötü muamele kapsamına girdiğini vurguluyor.
Bu dava, Türkiye’de çıplak arama uygulamalarının insan hakları ihlallerine neden olup olmadığına dair tartışmaları yeniden alevlendirdi. İnsan hakları savunucuları ve kadın örgütleri, cezaevlerinde ve gözaltında çıplak arama gibi aşağılayıcı uygulamaların kaldırılması gerektiğini savunarak, bu tür yöntemlerin insanlık dışı ve onur kırıcı olduğunu dile getiriyor.
Çıplak arama, fiziksel olduğu kadar psikolojik bir işkence aracı olarak da kabul ediliyor ve mağdurların yaşadığı travmalar, yargı süreçlerinde yeterince dikkate alınmadığında adaletin sağlanmadığı hissi yaratıyor. Bu davada verilen cezanın ertelenmesi, mağdurlar açısından bu adaletsizlik algısını pekiştirirken, çıplak arama uygulamalarının sona erdirilmesi yönündeki toplumsal talepleri güçlendirdi.
Bu dava yalnızca bireysel bir olay olmanın ötesine geçerek, Türkiye’deki gözaltı koşulları ve cezaevi uygulamaları üzerine önemli bir tartışma başlattı. İnsan haklarına aykırı olarak değerlendirilen bu tür uygulamaların, insan onurunu koruyan bir hukuk düzeni çerçevesinde ele alınması gerektiği açıkça görülüyor.