Türkiye’de eğitim ve istihdam alanlarındaki sorunlar, kapitalist sistem içerisindeki yanlış önceliklerin ve değerlerin bir yansıması olarak görülmektedir. Her yıl binlerce genç üniversite eğitimini tamamlamakta, ancak iş bulma süreci giderek daha zor bir hale gelmektedir. Bu durum, kapitalist sistemin eğitim ve istihdam üzerinde yarattığı çarpıklıkların açık bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir.
Üniversite mezunlarının istihdam oranı %71,7 gibi yüksek bir seviyede olmasına rağmen, bu istihdamın niteliği ve mezunların aldıkları eğitimle uyumu ciddi şekilde sorgulanmaktadır. Mezunlar, eğitim aldıkları alanlarla alakasız işlerde çalışmak zorunda kalmakta veya işsizlikle mücadele etmektedirler. Bunun temel nedeni, eğitim sisteminin kapitalist piyasanın taleplerine uygun, sermayenin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmiş olmasıdır.
Eğitim sistemi, kapitalist iş piyasasının ihtiyaçlarına hizmet etmek amacıyla tasarlanmıştır. Teknolojik gelişmeler ve günlük ihtiyaçlar, eğitimi şekillendirirken, gençler sermayenin hizmetine sunulmaktadır. Ancak, bu yaklaşım gençlerin gerçek potansiyellerini ve ilgi alanlarını göz ardı ederken, kapitalist sömürü düzenini sürdürmek adına gençlerin yeteneklerini sömürmektedir.
Bu nedenle, Türkiye’nin eğitim politikasının yeniden şekillendirilmesi gerekmektedir. Eğitim, sadece iş piyasasının ihtiyaçlarına hizmet etmek için değil, gençlerin bireysel ve toplumsal potansiyellerini gerçekleştirebilecekleri bir ortam sağlamak amacıyla tasarlanmalıdır. Kendi kendine yeten, eleştirel düşünebilen ve toplumsal sorunlara duyarlı gençler yetiştirmeyi hedefleyen bir eğitim politikası benimsenmelidir.
TÜİK verilerine göre, Türkiye’nin nüfusu 2023 yılında 85,372,377 kişi olarak kaydedilmiştir. Bu büyük nüfusun eğitim ve istihdam ihtiyaçlarını karşılamak için, eğitim politikalarının yeniden şekillendirilmesi, gençlerin teknolojik gelişmelere ve günlük ihtiyaçlara uygun bir eğitim almasını sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda sermayenin çıkarlarından bağımsız, gençlerin gerçek potansiyellerini ortaya çıkaracak bir yapı oluşturmalıdır.
Bu bağlamda, meslek okullarının ve teknik eğitimin güçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Ancak, bu okullar sadece iş gücü piyasasına hazırlık için değil, gençlerin ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirilmesi amacıyla kullanılmalıdır. Ayrıca, öğrencilere teknolojik gelişmelere ve günlük ihtiyaçlara uygun bir eğitim sunulmalı, fakat bu eğitim sermayenin çıkarlarına hizmet etmekten öte, gençlerin toplumsal ve bireysel gelişimlerine katkıda bulunacak şekilde olmalıdır.
Eğitim ve istihdam paradoksu, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en önemli sosyal ve ekonomik sorunlardan biridir. Eğitim sisteminin ve iş piyasasının yeniden yapılandırılması, gençlerin hem bireysel hem de toplumsal anlamda gelişimlerine olanak tanıyacak ve onları sadece iş gücü olarak değil, toplumun aktif ve üretken bireyleri olarak yetiştirecek bir yaklaşım benimsenmelidir. Bu, sadece gençler için değil, Türkiye’nin geleceği için de hayati önem taşımaktadır.
NHY, Hasan Baki