Türkiye’nin Kuraklık Gerçeği: Geçici Yağışlar ve Kalıcı Sorunlar

Prof. Dr. Murat Türkeş’in uyarılarıyla yeniden gündeme gelen kuraklık tehlikesi, Türkiye’nin sadece bir iklim sorunu değil, aynı zamanda ciddi bir sürdürülebilirlik kriziyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Geçici yağışlarla su krizinin hafiflediği algısı oluşsa da bilim insanlarının işaret ettiği gerçekler, durumun çok daha derin olduğunu ortaya koyuyor.

Son haftalarda bazı bölgelerde görülen yağışlar, özellikle kuraklık tehdidini derinden hisseden Batı Anadolu’da bir nebze olsun rahatlama sağladı. Ancak Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş’in analizine göre bu yağışlar, kuraklık sorununun kökten çözüldüğüne dair bir işaret değil. Türkeş, “Türkiye’nin çoğu bölgesi, baraj ve göletlerdeki düşük su seviyeleri, toprak nemi kaybı ve bitki örtüsündeki değişimle uzun süreli kuraklığın etkisi altında,” diyor.

Kuraklığın, sadece su kaynakları değil, aynı zamanda tarım, enerji üretimi ve ekosistem üzerinde de derin etkiler yarattığı biliniyor. Türkiye’nin su yönetimi politikalarının, bu tür uzun süreli krizlere yanıt verecek şekilde yeniden yapılandırılması gerektiği açıktır.

Deniz Yüzey Sıcaklıkları ve İklim Krizinin Gölgesinde Ekosistemler

Deniz yüzey sıcaklıklarının normallerin üzerinde seyretmesi, Türkiye kıyılarında ciddi ekosistem sorunlarına neden oluyor. Akdeniz, Marmara ve Karadeniz’de deniz sıcaklıklarının mevsim normallerinden 1-3 santigrat derece yüksek olduğunu vurgulayan Türkeş, bu durumun istilacı türlerin artışına ve biyoçeşitliliğin bozulmasına yol açtığını belirtiyor. Bu bağlamda, 2021 yılında yaşanan müsilaj krizinin sadece kirlilikle değil, deniz sıcaklıklarındaki yükselişle de ilişkili olduğunu hatırlamak önemli.

Sıcaklık artışı sadece deniz ekosistemlerini değil, atmosferik döngüleri de etkiliyor. Türkeş’in işaret ettiği Sibirya yüksek basıncının etkisi, Türkiye’nin önümüzdeki günlerde yeniden kurak bir döneme gireceğinin habercisi.

Akademik Veriler ve İklim Krizine Karşı Politik Yetersizlik

Türkeş’in açıklamalarını destekleyen birçok akademik çalışma, Türkiye’nin uzun vadeli su krizine yönelik kapsamlı bir strateji geliştirmesi gerektiğini ortaya koyuyor. TÜBİTAK tarafından 2020 yılında yayımlanan bir rapora göre, 2070 yılına kadar Türkiye’nin birçok bölgesinde yıllık yağış miktarının yüzde 10-20 oranında azalacağı öngörülüyor. Bu azalma, özellikle Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu’da tarımsal verim kaybına ve göç dalgalarına yol açabilir.

Öte yandan, Birleşmiş Milletler’in hazırladığı 2022 İklim Raporu, Türkiye’nin iklim değişikliğine uyum politikalarında hala yeterince ilerleme kaydedemediğini gösteriyor. Paris İklim Anlaşması’na taraf olunması, olumlu bir adım olarak görülse de bu taahhütlerin uygulamaya geçirilmesi için daha fazla çaba gerekiyor.

Türkiye’nin kuraklıkla mücadelesi, sadece doğal bir krizle başa çıkma meselesi değil; aynı zamanda ekonomik, sosyal ve politik bir sınavdır. Prof. Dr. Türkeş’in uyarılarını dikkate almak ve bu krizle bütüncül bir şekilde yüzleşmek, gelecek nesillere yaşanabilir bir ülke bırakmanın temel şartıdır. Unutulmamalıdır ki, her damla su ve her sağlıklı ekosistem, sürdürülebilir bir geleceğin yapı taşıdır.