Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yayımlanan 2023 Dünya Gıda Raporu, dünya genelinde açlık sorununun ciddiyetini bir kez daha gözler önüne seriyor. Rapora göre, 733 milyon insan açlık çekiyor. Bu sayı, dünya nüfusunun yüzde 9,1’ine denk gelmekte ve son birkaç yılda bu konuda kayda değer bir ilerleme sağlanamadığını ortaya koymaktadır. 2021 ve 2022 yıllarında açlıkla mücadelede önemli bir değişiklik gözlemlenmemiştir.
2019 yılına dönüp baktığımızda, açlık sınırının altında yaşayan insan sayısının 581 milyona indirildiği görülmektedir. Ancak, COVID-19 pandemisi ve buna bağlı olarak meydana gelen ekonomik krizler, bu ilerlemenin devamlılığını büyük ölçüde engellemiştir. Pandemi süresince birçok ülke ekonomik gerilemelerle karşılaşmış, gıda tedarik zincirlerinde aksaklıklar yaşanmış ve yoksulluk oranları artmıştır. Bu faktörler, küresel açlık mücadelesinde geri adım atılmasına neden olmuştur.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, açlık ve yetersiz beslenmenin küresel bir kriz olmayı sürdürdüğünü vurgulamaktadır. Guterres, bu durumun sadece insani bir trajedi olmadığını, aynı zamanda ekonomik ve sosyal istikrarı tehdit eden bir sorun olarak da değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. BM’nin bu raporu, dünya genelinde açlıkla mücadelede yeni ve daha etkin stratejilerin geliştirilmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmaktadır.
Özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde açlık oranları daha yüksek seyretmektedir. Gıda güvenliği ve sağlık hizmetlerine erişim konularında yaşanan sıkıntılar, bu ülkelerdeki açlık oranlarını artıran başlıca etkenler arasında yer almaktadır. Küresel işbirliği ve dayanışma, bu sorunun üstesinden gelmek için kritik öneme sahiptir. BM’nin 2023 Dünya Gıda Raporu, açlık sorununa yönelik çözümler üretmek adına uluslararası toplumu harekete geçmeye çağırmaktadır.
Küresel Açlık Sorununun Nedenleri
2023 yılında yayımlanan BM raporu, küresel açlık sorununa yol açan birçok faktörü detaylı bir şekilde ele almaktadır. Rapor, dünya genelinde 733 milyon insanın açlıkla mücadele ettiğini vurgularken, bu krizle başa çıkmanın ne kadar karmaşık ve çok yönlü olduğunu da gözler önüne sermektedir.
Öncelikle, Sudan ve Ortadoğu gibi bölgelerde devam eden savaşlar ve çatışmalar, bu ülkelerdeki gıda tedarik zincirlerini ciddi şekilde etkilemektedir. Tarım arazilerinin tahrip edilmesi, çiftçilerin göç etmek zorunda kalması ve altyapının zarar görmesi, bölgede sağlıklı gıdaya erişimi neredeyse imkansız hale getirmektedir. Çatışma bölgelerinde yaşayan insanların açlıkla mücadele etme oranı, diğer bölgelere kıyasla çok daha yüksektir.
İklim değişikliği de küresel açlık sorununda önemli bir rol oynamaktadır. Kuraklıklar, seller ve diğer aşırı hava olayları, tarımsal üretimi olumsuz yönde etkilemekte ve gıda güvenliğini tehdit etmektedir. Özellikle Afrika kıtasında yaşanan uzun süreli kuraklıklar, milyonlarca insanın gıdaya erişimini kısıtlamaktadır. Bu durum, yoksulluk içinde yaşayan toplulukları daha da savunmasız hale getirmektedir.
Yoksulluk, küresel açlık krizinin diğer bir ana nedenidir. Gelir düzeyi düşük olan bireyler ve aileler, sağlıklı ve dengeli beslenme imkanlarından mahrum kalmaktadır. Yetersiz beslenme, sadece fiziksel sağlığı değil, aynı zamanda öğrenme ve çalışma yeteneklerini de olumsuz etkilemektedir. Bu da, yoksulluğun ve açlığın kısır döngüsünü devam ettirmektedir.
Raporda ayrıca, BM’ye bağlı birçok kuruluşun yöneticisi tarafından paylaşılan bilgiler de yer almaktadır. Bu yöneticiler, açlık krizine neden olan faktörlerin karmaşıklığını ve birbirleriyle nasıl bağlantılı olduğunu açıklamaktadır. Küresel açlık sorununun çözümü için, hem barışın sağlanması hem de iklim değişikliği ile mücadele edilmesi gerekliliği vurgulanmaktadır.
Gıda Üretimi ve Dağıtımındaki Eşitsizlikler
Dünya Gıda Programı (WFP) İcra Direktörü Cindy McCain, küresel gıda üretimi ve dağıtımındaki eşitsizliklerin aşılması için daha fazla çaba sarf edilmesi gerektiğini belirtiyor. McCain, gezegen üzerinde yaşayan herkesi doyurabilecek kadar gıda üretildiğini ancak yüz milyonlarca insanın hala açlık çektiğini vurguluyor. Bu durum, gıda üretimi ve dağıtımını sağlayan sistemlerin ekonomik ve sosyal eşitsizliklerce oyulduğunu gösteriyor.
Küresel gıda üretimi, herkesin ihtiyacını karşılayacak düzeyde olmasına rağmen, dağıtım ve erişim sorunları nedeniyle birçok insan yeterli beslenememektedir. Gıda sistemlerindeki bu eşitsizlikler, genellikle ekonomik ve sosyal faktörlerden kaynaklanmaktadır. Özellikle düşük gelirli ülkeler ve toplumlar, bu eşitsizliklerden en çok etkilenen kesimlerdir. Örneğin, son dört yılda yaklaşık 40 ülkede gıda fiyatlarının yüzde 50 oranında artması, birçok ailenin temel gıda maddelerine erişimini daha da zorlaştırmıştır.
Bu eşitsizliklerin temel nedenlerinden biri, gıda dağıtım sistemlerindeki verimsizliklerdir. Gelişmiş ülkeler, tarım teknolojileri ve lojistik altyapıları sayesinde gıda üretiminde daha yüksek verimlilik sağlarken, gelişmekte olan ülkeler bu imkanlardan yoksundur. Ayrıca, küresel ticaret politikaları ve tarım sübvansiyonları da gelişmiş ülkelerin lehine çalışmakta, bu da gelişmekte olan ülkelerin gıda üretim ve dağıtım kapasitelerini sınırlamaktadır.
Diğer bir önemli faktör ise, iklim değişikliğinin gıda üretimi üzerindeki olumsuz etkileridir. İklim değişikliği, özellikle tarım sektörünü etkileyerek gıda üretiminde dalgalanmalara yol açmakta ve bu da gıda fiyatlarını artırmaktadır. İklim değişikliğiyle mücadele ve tarımda sürdürülebilir uygulamaların yaygınlaştırılması, gıda üretim ve dağıtımındaki eşitsizliklerin giderilmesi için kritik öneme sahiptir.
Bölgesel Analizler ve Risk Altındaki Gruplar
WFP’nin yeni raporu, dünya genelinde açlığın dağılımı ve etkileri hakkında önemli bulgular sunmaktadır. Açlık, en çok yoksul ülkelerde ve bu ülkelerin kırsal kesimlerinde yaşayan insanları etkiliyor. Bu bölgelerde, özellikle kadınlar, gençler ve yerli halklar gibi kırılgan gruplar en yüksek risk altındadır. Kadınlar, aile içindeki besin dağılımında genellikle en son sırada yer almakta ve bu durum, onların beslenme yetersizliği riskini artırmaktadır. Gençler ve çocuklar ise büyüme ve gelişim süreçlerinde yeterli beslenemedikleri için uzun vadeli sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalabilmektedirler.
Raporda, Afrika kıtası açlık sorunlarının en yoğun yaşandığı bölgelerden biri olarak öne çıkıyor. Kıtlık, iç çatışmalar ve ekonomik zorluklar, bu durumu daha da kötüleştirmektedir. Batı Asya’da ise devam eden siyasi istikrarsızlık ve savaşlar, milyonlarca insanın gıda güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Karayipler’de ise iklim değişikliğinin etkileri, tarım üretimini olumsuz yönde etkileyerek açlık riskini artırmaktadır.
Asya’nın bazı bölgeleri, özellikle Güneydoğu Asya’da, son yıllarda açlıkla mücadelede önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu bölgelerde sürdürülebilir tarım uygulamaları ve ekonomik büyüme, açlık oranlarının düşmesine katkıda bulunmuştur. Ancak, Asya’nın diğer bölgelerinde, özellikle Güney Asya’da, açlık hala ciddi bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir.
Güney Amerika’da ise 2021 yılına göre önemli bir gelişme kaydedilmiştir. 2023 yılı itibarıyla, yetersiz beslenen insan sayısı 5,4 milyon azalmıştır. Bu düşüşte, bölgedeki ekonomik iyileşme ve tarım sektöründeki gelişmelerin etkili olduğu düşünülmektedir. Ancak, bu olumlu gelişmelere rağmen, bölgedeki açlık sorunları tamamen çözülmüş değildir ve sürekli izleme ve müdahale gerekmektedir.