Müzikten etkilenmek için müziğe yetenekli olmamız gerekmez. Seçerek ya da tesadüflere bağlı olarak da dinlesek, müzik aslında en başından beri hayatımızın bir parçasıdır.
Hepimiz anne karnında fetüs iken, annemizin kalp ritmi ile ilk besinimizi alırız. Aslında dinlediğimiz ilk ninni, henüz bir cenin iken annemizin kalp atışlarını duymamızla başlar.
Öncelikle evrendeki her şeyin bir frekans, ses, tireşim, rezonans ve ritim olduğunu söylemek isterim.
Müziğin ana katmanlarından biri olan ritim, bizlere müziğin zamansal varlığını ifade eder. Normal koşullarda kalp atışımız dakikada yetmiş ile seksen arasında değişir. Batı müziği melodileri de çoğunlukla bu tempolara uygun olarak ayarlanmıştır. Bazı çalışmalar kalp atışlarının müzikle uyumlu olduğunu, onunla birlikte hızlanıp yavaşladığını göstermiştir.
Müziğin diğer bir etkisi de beynin elektriksel ritmini değiştirmesidir.
Şarkı söylemek beynin sol tarafını, müzik dinlemek ise beynin sağ tarafını aktive eder. Fonksiyonel MR çalışmaları, kişilerin sevdikleri müzikleri dinlerken beyindeki kan akışının arttığını göstermiştir.
İşitsel korteksimiz müzikten gelen bilgiyi, ses, ton, melodi ve ritmi analiz eder.
Frontal korteksimiz bir şarkı söylendiğinde sözlerini ve sesleri hatırlamamızı sağlayan anıları geri çağırtır ve müziği duyunca aktive olarak, şarkıyı işleyen sözleri belleğimizde tutmamızı, seslerle ilişkili görüntüleri hatırlamamızı sağlar.
Alzheimer hastalığı bellek bozukluğu ile giden bir hastalıktır. Ve bu hastalarda müzik belleği en son kaybedilen, daha uzun ve kalıcı olan bellektir.
Alzheimer hastalarında ilk etkilenen bölge, otobiyografik yani kişinin spontan olarak hatırladığı kendi kişisel hatıralarını içeren belleğidir.
İlk etkilenerek bozulan otobiyografik bellek ve en son etkilenen, en geç bozulan müzikal bellektir.
Dolayısıyla müzik, Alzehimer hastalarında anıları hatırlatmak ve onlara tepki vermelerini sağlamak açısından çok önemli bir etkendir. Bunların dışında müzik, Alzehimer hastalarının depresyon, anksiyete ve ajitasyonlarını azaltarak, nefes alışlarını düzenler. Tansiyonu ve kandaki stres hormonlarının da seviyesini de etkiler.
Müziği önce duyarız, sonra dinleriz ve bilinç düzeyinde fark edemediğimiz bir takım duygular içerisine gireriz. Müziği bedensel olarak da duymaya başladığımızda, müziğin bizde çağrıştırdığı duygular bedensel olarak da tepki vermemize sebep olur. Belki gülümseriz, belki kafamızı sallarız, belki sallanmaya, hatta dans etmeye başlayabiliriz.
Alzheimer hastalarının yakınları çok iyi bilirler ki, belleği bozulmuş olan bu hastalarla birlikte yaşamak ve iletişim kurmak oldukça zordur. Hatta bazen hastaların minicik bir gülümsemesi bile hasta yakınlarını mutlu eder.
Tam da bu noktada Alzheimer hastalarına müzik yoluyla tedavi sağlamak, müzikal belleklerini harekete geçirerek, otobiyografik belleklerinde keyif aldıkları anıları hatırlamalarına yardımcı olabilmek açısından çok değerlidir.
Sonuç olarak müziğin çok sağlıklı bir haz alma ürünü olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz.
Nasıl ki hastalıklarda doktorların ya da hemşirelerin sevgi dolu bir dokunuşu bize güven ve mutluluk veriyorsa, müzik de ruhumuza dokunan, pozitif etki yaratan üstelik çok kolay ulaşabileceğimiz ve hiçbir yan etkisi olmayan en doğal ilaçtır diyebiliriz.
Hem Alzheimer hastalığında, hem de sağlıklı bir zihinde bu kadar pozitif etkisi olan müziğe tıbbi açıdan plasebo gözüyle de bakabiliriz.
Bu konu ile ilgili Nörolog Prof. Dr. Gülay Kenangil hocamız ile yaptığımız faydalı sohbeti Türkiye Alzheimer derneği Kadıköy şubesinin instagram sayfasından da izleyebilirsiniz.
Müzik ruhun gıdası olduğu kadar beynin de gıdasıdır.
Herkese sağlıklı, bol müzikli bir hafta sonu dileklerimle…
- Müzik Alzheimer Hastalarına Yardım Edebilir mi? - 28 Ocak 2022
- Ebeveynlere Mektup - 29 Kasım 2021
- Müzisyen Dünyası - 19 Kasım 2021