Latmostaki Doğal Doku ve Tarihi Miras Madencilerin İnsafına Bırakılamaz

Onbin yıllık tarihin canlı tanığı, börtü böceğiyle, kurdu, kuşu, çakalıyla, fıstık çamı ve zeytiniyle, gülü ve çiçeğiyle insanı ve bilcümle diğer canlı varlıklarıyla koca bir canlı organizma olan Latmosun bağrında Hançer yarası, Domdom Kurşunu yarası açılıyor. Yeni yaralar açılmaya çalışılıyor. Koca koca madden ocakları ile paralanıyor Latmosun bağrı. Artık bu yaraları açmayın, bu canlı tanıklığa kıymayın, yazıktır, günahtır. Bu tanıklık ve güzellik geri getirilemez. Aç gözlülükle yok etmeyin…

Tarihi Karia (Karya) Uygarlığının merkezidir Latmos. Tarihi tapınaklarıyla, sarp kayalıkları ile tarih öncesi tanrıların yurdudur. Zulümden kaçanların sığındığı bir yuvadır, barınaktır. Bu doğal barınağa, bu yurda, bu yuvaya kıymayın artık. 25 maden ocağının halen faaliyette olduğu ve onlarca yeni madden ocağının açılması için sırada olduğu bir hedef haline getirilmiştir. Bu yıkım ve tahribat hedefi olmaktan çıkarılmalıdır.

Latmos, diğer adıyla Beşparmak dağları 8 bin yıllık kaya resimleri ile tarihi dokusu, fıstık Çamları, Zeytinleri ve eşsiz bir bitki örtüsüyle el sürülmemesi ve daha çok tanıtılması gereken bir alan iken, Feldispat ve Kuvartis madenleri dolayısıyla delik deşik edilerek, tüm eşsiz özellikleri patlatılarak, kazılarak yok edilmektedir. Bu Madden ocakları sadece tarihi doku ve bitki örtüsüne zarar vermiyor, o yaşam alanında yaşayan insanlar başta olmak üzere her türlü canlıyı da tozlardaki zehirli ağır metallerle yok etmektedir. Yani bir bütün olarak ekolojik denge bozulup yok olmaktadır. Yer altı ve yer üstü suları kirletmektedir. Çamlar, zeytinler, alandaki hayvanlar zarar görmekte, maddende çalışanlar dahil çevrede yaşayan insanlarda silikozis hastalığı pençesine düşüp yaşamlarını yitirmektedirler.

Bu madden işletmeleri cevheri patlatma ve kazıma yoluyla açık alanda işlem yapmaktadır. Bu yapılırken ortalığı toz dumanı kaplamaktadır. Kırma ve araçlara yüklemede de aynı toz kirliliği oluşmaktadır. Kamyonlarla taşımada da rüzgârın etkisiyle çevreye tozlar savrulmaktadır. Madden sahasında açık alana yığılan atık maddelerde yine rüzgârla savrularak çevreye yayılmaktadır. Atık yığınları aracılığıyla fazladan saha zarar görür duruma gelmektedir. Madden sahası bu tozlardan dolayı beyaz bir örtü ile kaplanmış görünmektedir. Tüm bitkilerin ve ağaçların üzeri tozla kaplanmaktadır. Bu ise bitki ve ağaçların kurumasına ve doğal bitki örtüsünün yok olmasına yol açmaktadır.

Türkiye’nin birçok yerinde aynı madden rezervleri olmasına rağmen bu antik değere sahip yerin seçilmesini anlamak zordur. Ancak bölgedeki zengin madden yataklarının olması, bu madden yataklarına rahat erişilmesi aç gözlü madden şirketi sahiplerinin iştahını kabartıyor. Yanı sıra Son yıllarda madencilik konusundaki teşviklerin artırılması ve vergilerin azaltılması ile buradaki çalışmalar da büyük oranda artmış ve artık dağlarda yer alan tarih öncesi kaya resimlerini, doğal yaşamı tehdit etmektedir. Şirket sahiplerinin önceliği ise az yatırımla çok kazanç sağlamak pahasına doğa ve tarihin izleri yok edilmek isteniyor.

Dünya Doğayı Koruma Vakfı’na (WWF) göre “doğal bitki örtüsünün zenginliği, nadir, endemik ve tehlike altındaki bitki türleriyle Beşparmak Dağları botanik bilimi açısından Türkiye’nin 122 Önemli Bitki Alanı’ndan biridir.” Bu özellikte bir tabiat alanının madden ocakları açılarak yok edilmemelidir.

Aydın ve Muğla illeri sınırındaki bu bölgede kuvars ve feldspat madenlerinin çıkarıldığı yaklaşık 25 maden ocağı çevreye ve insan sağlığına zarar vermeye devam ediyor. Bu maden ocaklarında çalışan işçiler soludukları zehirli toz yüzünden silikozis ve KOAH gibi hastalıklara yakalanırken, bölgede yaşayan insanlarda ise kanser hastalıkları artmaya başladı. Bununla birlikte toprakta biriken zehirli kimyasallardan dolayı hayvanlarda da çeşitli hastalıklar çoktandır tespit edilmeye başlandı.

Bu madden işletmeleri madenleri ayrıştırma işlemi için kullandıkları ağır metal içerikli maddelerin atıklarını Çine Çayı ve Menderes nehrine akıtıyorlar. Bu kimyasallar içme suyunun kirlenmesine, balık ölümlerine neden olurken tarım arazilerine ve doğaya çok büyük zarar veriyor. Burada beslenen hayvanlarda çeşitli hastalıklar tespit edilmeye başlandı. Kanser kökenli hastalıklar artmaya başladı.

Aydın Tabip Odası Başkanı Hakan Karagözlü, “krizotil, aktinolit, tremolit, antofillit, krosidolit ve amosit minerallerin etkisi altında kalan insanların mide ve pankreas kanserlerinden ölüm oranları bu minerallerin etkisine maruz kalmayanlardan daha fazla olduğunun bilimsel çalışmalarla ortaya kondu”ğunu söyledi.

Karagözlü, “Arıtma tesisi kurmak ve çalıştırmak işletmelerin kâr oranını azaltıyor diye bizler hastalanmak, ölmek zorunda değiliz. Kapitalizmin icraatlarıyla doğa yok ediliyor, yağmalanıyor, ekolojik yaşam bozuluyor. Aydın Tabip Odası olarak çevre derneklerimizle, sivil toplum kuruluşlarımızla birlikte özellikle Ege bölgesinde yoğunlaşan ekolojik yıkıma karşı mücadele ediyoruz ve halkımızı bu mücadeleye ortak etmek için çalışıyoruz” diye önemli uyarı yapıyor.

Bu ölümcül hastalık olan “Silikosise neden olan Silisyum dioksit ya da silika (SiO2) dünyada en bol bulunan mineraldir. Doğada kristalin (kuvars, kristabolit, tridimit), kriptokristalin (kasedony), amorf (opal) biçimlerde bulunur. Kuvars serbest silis örneğidir, çevrede yaygın olarak bulunur ve bazı kayaların büyük kısmını oluşturur. Kristabolit ve tridimit doğal olarak püskürtü kayalarında bulunur; kuvarsın ısıtılmasıyla da oluşturulabilir. Kristabolit ve tridimit kuvarsdan daha fibrojeniktir.” (Sürekli Tıp Dergisi Mart 2000 sayısı)

Bu tür işletmelerde çalışan ya da çevresinde bulunan insanlara toz yoluyla solunması sonucu akciğerlere kadar giden ağır metalli Partikül Maddeler, orayı tahrip ederek ölümlere neden olmaktadır. Bu tür işletmelerin hem üretim hem nakliyesinde hem de işlenmesi sırasında gerekli tedbirlerin ve korunma aparatların sıkı bir şekilde uygulanması ile zararı azaltılabilinirken, işletmeciler masraftan kaçarak çalışanları ve yöre insanını ölüme sürüklemektedir. Bunun önüne geçilmeli. Çevre ve İnsan sağlığı öncelenip hareket edilmelidir. Tarih, doğal örtü korunmalıdır. Yeni yaralar açma yerine, açılan yaraların tedavisine çalışılıp bu çevre sağlığına kavuşturulmalıdır.