Bilim nedir? Bu soru, yalnızca felsefenin değil, modern toplumun da merkezindeki temel sorunlardan biridir. Disiplinler arası sınırların bulanıklaştığı, bilimin hem toplumsal hem kültürel bir kurum olarak sorgulandığı günümüzde, “bilim” ile “sahte bilim” arasındaki ayrımı yapmanın yolları daha da karmaşık hale gelmiştir. Bu ayrımı yapmak isteyen düşünürlerin başında Karl Popper gelir. Ona göre, bilimi sahte bilimden ayıran temel ilke, yanlışlanabilirliktir (falsifiability).
Popper’ın Bilim Anlayışı: Yanlışlanabilirlik İlkesi
Popper, bir teorinin bilimsel olup olmadığını belirlemenin anahtarının, o teorinin yanlışlanabilir olup olmamasında yattığını savunur. Ona göre bilim, asla kesin bilgiye ulaşmayı vaat etmez. Aksine, bilimsel teoriler sürekli olarak test edilir, sınanır ve yanlışlanma riski taşır. Eğer bir teori potansiyel olarak yanlışlanabiliyorsa, yani onu sınayacak ve yanlış olduğunu gösterebilecek gözlemler ya da deneyler düşünülebiliyorsa, o teori bilimsel sayılabilir.
Örneğin, “Tüm kuğular beyazdır” iddiası, yalnızca bir siyah kuğunun gözlenmesiyle çürütülebilir. Oysa, “Evren bilinçli bir varlık tarafından yönetilmektedir” gibi metafizik önermeler yanlışlanabilir değildir ve bu nedenle Popper’a göre bilimsel değildir.
Doğrulamacılığa Karşı: Neden Yanlışlama?
Popper, 20. yüzyıl başında etkili olan mantıksal pozitivizmin doğrulama ilkesine karşı çıkar. Ona göre, bir hipotez ne kadar çok kez doğrulansa da, asla kesinliğe ulaşamaz. Çünkü gelecekteki bir gözlem, bu doğrulamaları geçersiz kılabilir. Dolayısıyla, “bir teori doğru olduğunu kanıtladığı için değil, henüz yanlışlanamadığı için bilimsel olarak kabul edilir.”
Popper’ın epistemolojik tavrı burada açıkça ortaya çıkar: Bilimsel bilgi, kesinlik değil, eleştiriye açıklık ve yanılabilirlik temelinde ilerler.
Sahte Bilimin Eleştirisi: Freud ve Marx Örnekleri
Popper’ın sahte bilim tanımlaması, özellikle Freud’un psikanalizi ve Marx’ın tarihsel materyalizmi gibi teorilere yönelttiği eleştirilerde somutlaşır. Ona göre bu teoriler, kendilerine yöneltilen hiçbir eleştiriyi çürütme olarak kabul etmez; aksine, her durumu kendi kavramsal sistemlerine dahil edebilmenin yollarını bulurlar. Bu da onları yanlışlanamaz hale getirir.
Bu noktada eleştiri açıktır: Freudcu ya da Marksist açıklamalar her şeyi kapsar görünse de, bu kapsayıcılık onları bilimsel olmaktan çıkarır. Her şeyi açıklayan bir sistem, gerçekte hiçbir şeyi sınamaya açık değildir.
Viyana Çevresi ve Pozitivizmle Farklar
Popper, çalışmalarına Avusturya’da başlamış, Viyana Çevresi olarak bilinen mantıksal pozitivistlerle temas kurmuştur. Ancak pozitivistlerin anlamlılık ölçütü olarak doğrulama ilkesini benimsemelerine karşın, Popper kendi yolunu çizmiştir. Onun yöntemi, pozitif doğrulama değil, eleştirel sınama ve yanlışlamadır.
Bu ayrım, bilim felsefesi içinde radikal bir yön değişimini temsil eder: Bilimsel ilerleme, doğrulanan hipotezlerin birikimiyle değil, yanlışlanan hipotezlerin elenmesiyle gerçekleşir.
Bilimsel İlerleme: Eleştirel Döngü ve İki Aşamalı Süreç
Popper, bilimi yaratıcı hipotezler ve eleştirel sınamalar arasında döngüsel bir süreç olarak görür. Birinci aşamada bilim insanı, dünyaya dair yeni ve cesur bir hipotez ileri sürer. İkinci aşamada bu hipotez, gözlemler ve deneylerle sınanır. Eğer yanlışlanırsa terk edilir ve yeni bir hipotez geliştirilir. Bu döngü, bilimsel bilginin evrimine yön verir.
Popper’ın ideal bilim insanı figürü de bu iki aşamayı somutlaştırır: Yaratıcı bir sanatçı gibi hipotez geliştiren; ardından titiz bir eleştirmen gibi o hipotezi sınayan biri.
Popper’ın Şüpheciliği: Bilimsel Bilginin Sınırları
Popper, bilimin nesnel bilgiye ulaşma çabasında olduğunu kabul eder. Ancak bu çaba, hiçbir zaman kesinlik getirmez. Ona göre, “Tüm kuğular beyazdır” şeklindeki bir yasa, yüzlerce gözlemle doğrulanabilir ama yalnızca bir siyah kuğu onu çürütmeye yeter. Bu nedenle bilimsel bilgi, asimetrik bir yapıya sahiptir: Doğrulanamaz ama çürütülebilir.
Bu bağlamda Popper’ın düşüncesi, kesinliğe değil eleştirel akla dayalı bir ilerleme anlayışını savunur. Bilim, doğrunun peşinden koşar; ama hiçbir zaman “doğru”ya mutlak olarak ulaştığını iddia etmez.
Popper’ın Mirası ve Günümüzdeki Etkisi
Karl Popper’ın sahtecilik ilkesi, bilim felsefesinde yalnızca metodolojik bir çerçeve sunmakla kalmaz; aynı zamanda bilimsel özgürlük, açıklık ve eleştiriye açıklık gibi değerlerin de savunusudur. Bilim insanlarının otoriteye değil, kanıta ve eleştiriye dayalı bir etikle hareket etmeleri gerektiğini savunur.
Bugün hâlâ, iklim değişikliği inkârcılığı ya da alternatif tıp gibi sahte bilimsel iddiaların eleştirisinde Popper’ın yanlışlanabilirlik ilkesi sıklıkla başvurulan temel bir araç olmaya devam etmektedir.
Kaynakça:
- Popper, Karl. The Logic of Scientific Discovery. London: Routledge, 1959.
- Godfrey-Smith, Peter. Theory and Reality: An Introduction to the Philosophy of Science. University of Chicago Press, 2003.
- Magee, Bryan. Popper. Oxford University Press, 1973.
- Lakatos, Imre. “Falsification and the Methodology of Scientific Research Programmes.” In Criticism and the Growth of Knowledge, eds. Lakatos and Musgrave. Cambridge University Press, 1970.
- Gerçekliğin Durağan Maskesi: Parmenides - 22 Mayıs 2025
- Gazeteci İsmail Arı Hakkında Soruşturma: Gizlilik Kararıyla İfade Dahi Alınmadı - 21 Mayıs 2025
- Giresun’un Yüzde 85’i Maden Sahası: Karadeniz Doğası Vahşi Madenciliğin Kıskacında - 21 Mayıs 2025