Kanlı Topraklar’da önce iyiler öldü…

Bir daha Ukrayna. Karpat Dağları ile Donets Havzası arasındaki bölgede bir kez daha çatışmalar yaşanıyor. Rus kuvvetlerinin fetih savaşı, kötü anıları geri getiriyor. Yıkıcı savaşlar, 20. yüzyılda ülke nüfusunu 1914-1921 ardında, 1930-1934 ve son olarak 1939-1947 olmak üzere üç kez yokladı ve ne yazık ki, bu felaketler dizisi 21. yüzyılda da devam edecek gibi görünüyor.

1917’den 1921 devrim sürecinde Beyaz Ordunun çekildiği Ukrayna’da kısmen Alman ve Avusturyalı, aynı zamanda Polonyalı ve hatta Fransız ve Yunan birliklerinin katılımıyla gerçekleşen çatışmalarda ne kadar can kaybının yaşandığı bilinmiyor. Her halükârda, 1922’nin sonunda kurulan Sovyetler Birliği’nin tamamında, Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki aynı bölgede yaşayanlardan yaklaşık on milyon daha az insan yaşıyordu. İki milyon göçmenle birlikte kurbanların sayısı yaklaşık sekiz milyonu buluyor. Ukrayna’da kaç tanesinin öldüğü kesin olarak bilinmiyor.

Ama bu en yüksek noktadan çok uzakta, daha doğrusu: en düşük nokta. 1933’ten itibaren Ukrayna, Doğu ve Doğu-Orta Avrupa’nın diktatörleri Hitler ve Stalin’in işlemiş olduğu suçlardan ve çıkarmış olduğu savaşlardan en çok zarar gören bölgelerinden biriydi. ABD’li tarihçi Timothy Snyder, 2010’de kaleme aldığı “Bloodlands” (Kanlı Topraklar) kitabında bu bölgede yaşananları yazıyor. Bölge, Kuzeyde Baltık Denizi ile çevrili, güneyde Karadeniz’e kadar geniş yani bugün Putin’in askerlerinin yürüdüğü bölgeyi kapsıyor.

Kabaca yarısı günümüz Ukrayna’sı olan bu geniş alanda, Snyder’in abartmaktan kaçınarak, 1933 ve 1945 yılları arasında en az 14 milyon insanın öldüğünden söz ediyor. Her aile sadece birkaç kurbanın yasını tutmak zorunda kalmadı; sayısız aile tamamen yok edildi.

Snyder, “Herhangi bir dış tehdit veya iç kaşıklık, ayaklanma olmaksızın, yönetiminin gücünü ve planladığı hedeflerine ulaşmak için, Stalin’in 1932’nin son haftalarında Ukrayna’da milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanacak kararı aldığını” yazıyor. Bunun kesinlikle bir suç olduğu, ancak planlanmış bir soykırım olmadığı yolundaki özür dileyen iddiaya karşı, haklı olarak şunları söylüyor: “Kolektivizm Sovyetler Birliği’nde bir felaket olarak, Ukrayna’da milyonlarca insanın planlı toplu katliamı ile sonuçlandı.”

Snyder, Sovyet komünistlerinin Kasım 1932’den Mart 1933’e kadar tahıl, et ve diğer gıda maddelerine el koyarak Ukrayna’daki çiftçileri nasıl açlığa sürüklediğini ayrıntılı olarak açıklıyor. 1933 doğumlu bir çocuğun yaşam beklentisi yedi yıldı. Genç anneler, gıdaya ulaşmak ve en azından biraz tohum almak için kendilerini yerel parti yetkililerine sundu. Sovyet gizli polisi belgeleri, Ukrayna’da ailelerin çoğu çocukları olmak üzere en zayıf üyelerini öldürdüğünü ve etini yediğini belirtiyor.

Snyder, şimdi Holodomor[1] olarak bilinen şeyi tüm sert terimlerle özetliyor: “Önce iyi insanlar öldü. Hırsızlık yapmak ya da fahişelik yapmak istemeyenler öldü. Başkalarına yiyecek verenler öldü. Ceset yemeyi, (kanibalizmi) reddedenler öldü. Arkadaşını öldürmek istemeyenler öldü. Yamyam olmak istemeyen ebeveynler, çocuklarından önce öldüler.”

En az 3,3 milyon Ukraynalı planlanan kıtlığın kurbanı oldu; başka verilere göre ölü sayısı 7,5 milyona kadar çıkıyor. Yani o sırada Ukrayna’da yaşayan her sekizde bir ile her dört kişiden biri. Sovyetler Birliği’nin Ukrayna dışında, örneğin Kazakistan’da 1,5 milyon -o sırada oradaki nüfusun üçte biri- insan öldü…

Ukrayna’daki bu muazzam kayıplar dışında toplu katliamlar yaşandı. Uzak bölgelerde, Sibirya ve Gulag adalarına sürülen ve oradaki ağır yaşam koşullarına dayanamayarak ölen yüz ile iki yüz bin arasında insan, 1937/38 arasında Stalin’in Büyük Terörünün kurbanları odular.

Ardından 22 Haziran 1941’de Almanya Sovyetler Birliği’ni işgal etmeye başaldı. “Barbarossa Harakatı” yeni dağlar kadar ceset üretti: SS’ler Nisan 1942’ye kadar yalnızca Ukrayna’da en az 200.000 Yahudi’yi öldürüldü. Ancak bunların dört katı fazlası 1942/43’te toplu katliamlarda öldürüldü. Yerel anti-Semitik milislerin katılmasıyla toplamda, Sovyet vatandaşlığına sahip yaklaşık beş milyon Yahudi’nin en az 2,1 milyonu 1939’da öldürüldü.

Alman-Sovyet savaşında ölen Kızıl Ordu askerleri, Almanların elinde ölen Sovyet savaş esirleri ve işgal rejiminin Yahudi olmayan sivil kurbanları arasındaki Ukrayna “payına” dair somut bir bilgi yok. Snyder, “Bloodlands” (Kanlı Toprakların) tamamında en az yedi milyon ölüm olduğunu varsayıyor. Ukrayna topraklar bölgenin neredeyse yarısını oluşturduğundan, üç ila 4,5 milyon can kaybını Ukrayna hesabına yazabiliriz.

Ancak, Ağustos 1944’ten itibaren Almanya’ya karşı savaşın odağını Polonya topraklarına kaydıran Kızıl Ordu’nun batıya doğru ilerlemesiyle bile, Ukraynalıların ıstırabı bitmedi. Çünkü milliyetçi Ukrayna İsyan Ordusu (UPA), Sovyet güçlerine karşı direnişe geçerek saldırmaya başladı. 1947’de Ukrayna’nın batı bölgelerini kısmen ele geçirdi. UPA komutanı Roman Shukhevych, 5 Mart 1950’de KGB gizli servisinin birliklerine karşı bir savaşta öldü. Ancak ayrılıkçıların bu genellikle çok acımasız, Rus karşıtı ayaklanması 1954’e kadar tamamen boğulmadı.

Sonraki otuz yıl boyunca, bir yandan KGB’nin acımasız baskısı ve diğer yandan etnik Rusların sistematik yerleşimi ile güvence altına alınan Ukrayna’da barış ve sessizlik hüküm sürdü. Ancak perestroika ve glasnost sırasında bağımsızlık hareketi yeniden ortaya çıktı. 16 Temmuz 1990’da, hâlâ tamamen komünist eğilimli olan bölge parlamentosu, dörde karşı 355 oyla özerklik kararı aldı. Bir yıl sonra, Moskova’daki başarısız Ağustos darbesinden sonra, 450 oydan 346’sını alarak Sovyetler Birliği’nden ayrılmaya karar verdi.

Bu kararı tersine çevirmek için Vladimir Putin, 24 Şubat 2022’den beri Ukrayna’ya savaş açmaktadır. O, geçmişin kurbanlarına olduğu kadar şimdinin ve geleceğin kurbanlarına da çok az önem verir.

Sven Felix Kellerhoff


[1] Bölgeye gıda girişi engellenerek kıtlığa ve ölümlere neden olmanın Ukrayna’daki adı…