Hiranur dramı ve tarikatçılık…

Korkunç bir insanlık dramı “tarikat” konusunu bugünlerde yine gündeme taşıdı. Aslında Hiranur Vakfı’nda yaşanan yüz kızartıcı olay herkes tarafından lanetlenmiş ve sonunda Beştepe tarafından da “facia” olarak nitelenmişti. Ne var ki olay kapanmadı; yankıları hala sürüyor!

Sürüyor, çünkü benzer olayların bizde hayli eski bir geçmişi var ve küçük H. K. G’nin başına gelenler de bu konuda birçok acı anıyı tazeledi.

***

Gerçekten de “tarikatçılık” bizde hiç de onur duyulmayacak bir geçmişe sahiptir ve bakınız daha yarım yüz yıl önce İslam bilgini Abdülbaki Gölpınarlı bu konuda neler yazmıştı: “Türkiye’de mezhep ve tarikatların meydana gelişindeki dini, siyasi, içtimai sebepler, ferdi menfaati körükleyen sömürgen siyasetin son yüzyıllara kadar kurduğu mezhepler, hatta mezhep altında dinler; hem de uyanlarına ‘koyun’ demekten çekinmeyen; uyanlara, koyunluğu seve seve kabul ettiren dış ve yabancı sömürgenlerin koruduğu uydurma dinler… Tasavvufun bünyeleşmesi; tarikatların kuruluşu; tarikatlar, tarikatlar, tarikatlar… Bir değil, on değil, yüz değil; tarikatlar, tarikatların kolları, kollarının kolları. İzahlarda ana kaynaklara dayanmak, onları incelemek, eleştirmek, değerlendirmek ve hükümlerde tarafsız kalmak. Gerçekten de bu, çok güç bir işti. Bu güç işi başarmaya uğraştık; sanırım ki başardık da…” (Mezhepler ve Tarikatlar, 1969).

***

Meğerse başaramamışız ve bunun nedenlerini herkes gibi ben de merak etmiş ve yıllar önce dini bağnazlıkla zihinsel rahatsızlıklar arasındaki ilişkiyi araştırmıştım. Çalışmamda tarikatları da bu bağlamda ele alıyor ve tartışıyordum. O tarihte bu gibi katı inanç grupları hakkında şunları yazmıştım: “Tanzimat Fermanı’nın ilanından bir yıl sonra, Fransa’da yayınlanan zihin hastalıklarıyla ilgili bir kitabın yazarı, çağdaş Osmanlı uygulamalarına bakarak, bunların bu konuda bin yıl önceki uygulamalardan farklı olmayacağını düşünüyordu. ‘Deliler, özellikle sanrılar içindeki deliler’, diyordu yazar, ‘bugün hala cehalet ve bağnazlık bakımından eski çağlarda yaşayan bir ülke olan Türkiye’de ne iseler, bin yıl önce, Eski Yunanlılarda da öyleydiler.” (W. C. Ellis; Traité de L’Aliénation Mentale; Paris, 1840, s. XVII).

Yazara göre nasıl deliler Eski Yunan’da “Allah’ın (sevgili) kulları” sayılıyor idiyseler, Türkiye’de de durum farklı değildi ve bu nedenle de gözleminde daha çok “tarikat” mensuplarını ve “tarikat” ayinleri içinde kendinden geçen “meczup”ları dikkate almıştı”.

Aslında o tarihlerde Batı’da yayınlanan Osmanlıca sözlüklerde (T. X. Bianchi, 1843; D. Kelekian, 1911) “deli” karşılığı olarak “meczup” sözcüğü değil de “mecnun” sözcüğü kullanılıyordu ve “Leyla ile Mecnun”un klasikler arasında sayıldığı bir ülkede “mecnun” sıfatı da elbette küçültücü bir sıfat sayılamazdı. Nitekim Fuat Köprülü de Anadolu tasavvufunun kökenlerini sorgulayan eserinde, “mühim mütefekkirler ve şairler”in yanı sıra “samimi meczuplar”dan belli bir sempatiyle söz etmişti. (Köprülü; Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar;1919).

***

Osmanlı Devleti’nde tarikatlar padişahların yetişme tarzına ve değerler sistemine göre değişen bir muameleye hedef olmuşlardır. Bu toplumda Fatih Sultan Mehmet gibi tasavvuf erbabını “deli” sayan ve tarikatları yasaklayan sultanlar çıktığı gibi, Abdülaziz gibi tasavvufa sıcak bakan hükümdarlar da olmuştu. Kaldı ki -niyet bu olmasa da- tarikatlara olumlu yaklaşım nesnel planda ilerlemeci bir potansiyel de taşıyordu. Çünkü “ilahiyat” aslında bir geçiş ideolojisidir ve Engels’in dediği gibi “zamanla ya özgür felsefeye açılır ya da donup kalır ve kör bir taassuba dönüşür”. Ne yazık ki bizde de donup kaldı ve günü geldi felsefi açılımcı ilahiyatçılar yurdu terk etmek zorunda kaldılar. Oysa Fuat Köprülü yüz üç yıl önce tarikatçılardan “samimi meczuplar” diye söz ederken, herhalde bir gün gelip bunların bu ülkede yöneticiler tarafından yüceltileceği aklının ucundan bile geçmemişti. Ama olan oldu; “Şeriat-Hakikat” zinciri “tarikatını” (yolunu) buldu ve bizler de sonunda Tayyip Bey’in “Muhafazakâr Devrimcilik” (!) olarak nitelediği günlere geldik.

İşin en acısı da Cumhuriyet’in 100’üncü yılına bu zihniyette bir yönetimle girmeye hazırlanıyor olmamız!

Taner TİMUR
Latest posts by Taner TİMUR (see all)