Hiçbir Şey Bilmiyoruz

Bu hafta karşılaştığım iki basit ve bağlantısız haber, okuduğumda beni gülümsetti ve insanlığın esasen hiçbir şey bilmediği, etrafında olup biten birçok şeyden haberdar dahi olmadığı gerçeğini gözler önüne serdi.

Neydi bu haberler, birlikte bakalım.

Hepimiz artık çok iyi biliyoruz, iklim değişikliği dünyanın ısınmasına sebep oluyor. Bu durum da dünya üzerindeki yaşamı ve biyoçeşitliliği tehdit ediyor.

Gezegen ısındıkça ve bazı türler yok olmaya başladıkça, bilim insanları bu tükenişten önce Dünya üzerindeki geniş yaşam yelpazesini kataloglamak için yarışmaya başladı.  Bu yıl, Kew Kraliyet Botanik Bahçeleri’ndeki araştırmacılar, Antarktika’nın kayalık bölgelerinden Endonezya’daki sönmüş bir yanardağa kadar dünyanın birçok yerinde 89 yeni bitki ve mantar türü kaydetmişler.

Bunların arasında, yarı saydam çiçekleriyle harikulade bir görüntüsü olan bir orkide (Madagaskar), tamamen yerin altına doğru gelişen ve yer yüzünde küçük beyaz bir çiçek açan bir ağaç (Angola), soya atıklarında yetişen bir mantar türü (Güney Kore), parlak kırmızı çiçekli bir orkide türü (Endonezya), çiçeklerini ve meyvelerini büyük ölçüde yeraltında taşıyan bir palmiye türü (Borneo) gibi olağan dışı türler bulunuyor.

Merak edenlerin fotoğraflarına bakması için bağlantıyı buraya bırakıyorum.

Çalışmayı yürüten kıdemli araştırmacı Martin Cheek, “Bilim insanı olmak için inanılmaz derecede heyecan verici bir dönem, ancak bu harika yeni keşifleri yaparken bile doğanın tehdit altında olduğunu ve bu konuda bir şeyler yapma gücüne sahip olduğumuzu hatırlamalıyız” demiş.

Diğer haber daha ilginçti. BBC duyurdu. Ekvador’un Upano Vadisi’nde binlerce yıldır yağmur ormanlarının bitki örtüsüyle gizlenmiş muazzam bir antik uygarlık keşfedilmişti.  Bir yanardağın eteklerinde kurulmuş olan uygarlıkta evler ve yapılar birbirine örümcek ağını andıran kanallar ve yollarla bağlanmıştı.

Volkanın zengin minerallerinin tarımla uğraşan topluluk için verimli bir toprak yapısı oluşturduğu ama aynı zamanda yok olmasına da neden olmuş olabileceği ifade ediliyordu.

Science’ın bildirdiğine göre, “Lidar” lazer haritalama teknolojisi, medeniyetin en az 2.500 yaşındaki birbirine bağlı köylerden oluşan bir yapı olduğunu gösteriyor. Bu tarih, benzer karmaşıklığa sahip daha önce ortaya çıkarılan diğer Amazon toplumlarından bin yıldan daha eski bir medeniyetle karşı karşıya olduğumuz anlamına geliyor.

Bilim insanları batı merkezli bir tarih anlayışına sahip olduğumuzu, ancak bu yeni keşfin kültür ve medeniyetin ne olduğu konusundaki fikrimizi gözden geçirmemizi gerektirdiğini ifade ediyorlar.

Bu ilginç haberin detaylarına ulaşmak isteyenler de buraya tıklayabilirler.

Uzaya uydular gönderiyor, görüntüleme teknikleri ve bilgisayar modellemeleriyle tahminlerde bulunmaya çalışıyor, her yere kameralar yerleştiriyor ve yazılım yardımıyla istihbarat yeteneklerimizi üst seviyeye çıkarıyoruz. Zannediyoruz ki böylelikle, uçan kuştan bile haberimiz oluyor. Ama bu örnek de gösteriyor ki, burnumuzun dibindeki koca bir antik uygarlığı bile fark edemiyoruz. Üstelik, fark ettiğimizde de edindiğimiz bilgi, doğru olduğunu düşündüğümüz tarih teorilerinin aslında hiç de gerçeği yansıtmadığını açığa çıkartıyor. Aynen Göbekli Tepe’de de ortaya çıktığı gibi…

Sözün özü, bir şey bildiğimiz yok. Bilmediğimizi bilerek hareket edersek de daha fazla öğreneceğimiz muhakkak. Tabii, bilgiyi de avantaj sağlayabilmek amacıyla eğip bükmeden, objektif bir şekilde ortaya koymak gerekiyor.

Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın.

Özgün ÇINAR