Kırk yıl öncesine ait bir filmi alıp, üzerine yazı yazmanın hikmeti ne ola ki? İki sebepten; biri yaşla ilgili. Benim kuşak yeni olanı kavrama kudretine sahip değil. Eskiye takılıp kalmamız bundan. İkinci sebep, milli muhalefetteki “İyi Hemşire”dir. Guguk Kuşu’nu durup dururken aklıma getiren o oldu.
Hiç de mütevazı durmayan bu başlıkla yazdığım önceki yazıda Kızılderili rehberimizin bizi gezdireceği adına ‘combine’ dediği muhayyel bir diyardan bahsetmiştim. Bu kelimenin Türkçedeki kombine kelimesiyle ilgisi yok ve romanın okuduğum çevirisinde, “teşkilat” kelimesiyle karşılanmış. Cambridge sözlüğü ‘combine’yi, bir insan veya organizasyon grubunun ticari amaçla birlikte davranması olarak tanımlar. Latincedeki combinare ve Fransızcadaki combiner kelimesine dayanır ve Türkçeye kombina olarak geçen anlama daha yakın durur; aynı hammaddeyi çeşitli mamul haline getiren ve birbirini tamamlayan fabrikalar topluluğu.
‘Kombine’ önemli çünkü filmde olup bitenleri yerli yerine oturtmak için elimizdeki anahtardır ve Kızılderili’nin gözünde kombine insan içeren bir organizasyon değil, insanı üretim hammaddesi olarak çarkları arasına çekip öğüten karmaşık bir makina sistemi, insansızlaştırmayı hedef alan endüstriyel bir komplekstir. Sadece hastane yahut hapishane değil, kombinenin kurallarına tabi dernek, vakıf, cami, kilise, mahkeme, okul, bilim kuruluşu, işçi sendikası, iş yeri, siyasal parti ve medya da bu endüstriyel kompleksin birer ünitesidir.
Üstelik çarkların arasına sürülmek, ekseriyetle zoraki bir duruma, bir angaryaya da işaret etmez. Dişlilerin arasına gönüllü olarak atarız kendimizi. Filmde, McMurphy (Jack Nicholson)’in göreceği üzere, akıl hastanesindeki iyileşebilir kategorisindeki hastaların tümünün gönüllü oluşu gibi. “İyileşemez” (kronik) olanlar ise, sokaklarda görüntü kirliliği yaratmasınlar diye fabrikanın hurdalığına kapatılıp, ürün iyileştirme testleri için kullanılırlar.
Ken Kesey ile Michel Foucault aynı kuşaktandır ve Foucault’nun felsefi ve sosyolojik fikriyatının özü Kesey’nin romanındaki Kızılderili anlatıcının tek bir kelimesine sığmıştır; Kombine!
Ancak belirtmek gerekir ki, gerek Kesey’nin gerekse Foucault’nun tasvir ettikleri biyolojik-fiziki tahakküm biçimleri, bu tasvirlerin yapıldığı coğrafyalarda ruhsal-psikolojik tahakküm biçimine evrilmiş olsa da, Ortadoğu ve ötesindeki kombinelerde hala en etkili iktidar aracı olmaya devam ediyor.
Şef, Kombinenin tezahürlerini görüyor, etkisine maruz kalıyor ama yine de onu bir bütün olarak gözünde canlandıramıyor ve “eğer kombine yoksa insan onu nasıl görebiliyor” diye soruyor. Annesini büyütürken, babasını küçülten kombinedir. ‘Büyük Hemşire’nin arkasındaki güç kombinedir. Kızılderili köyünü, kullanamayacakları Cadillac’lar karşılığında ellerinden alan kombinedir. Fabrikada, kilisede, okulda, işyerinde, kışlada, mahallede hangi parçaların arızalı olduğuna karar veren kombinedir. Arızalı parçaların tespitine ve toplanıp kombinenin bir fabrikası olan akıl hastanesinde onarılmasına, onarımın hangi araçlarla yapılacağına karar veren kombinedir. Psikiyatrinin korkunç canavarlarından biri olan Ewen Cameron’u finanse eden, onun lobotomi ve elektroşok metotlarını hemşireye uygulatan kombinedir. William Faulkner gibi birini elektroşok masasına yatmaya razı eden kombinedir. İnsan bütünlüğüne karşı işlenen bu canavarca cinayetlerin kişiyi kombineye yakışır örnek bir yurttaş yapmak gibi masum bir amaca hizmet ettiğini ilan eden kombinedir.
Tüm bu canavarlıkları alkışlatmak için bir de halkla ilişkiler birimi olur kombinenin. Halkla ilişkiler (iletişim) uzmanı; “… o eski hunharlığın, insafsızlığın kaldırıldığını görmekten ne kadar mutluyum… Ne kadar neşeli herkes, değil mi? İç açıcı bir ortam!.. Eski günleri, acımazlığı, yemekleri, pisliği düşündükçe… ah hanımlar, ne kadar ilerlemişiz!.. Merhaba arkadaşlar… neşeli olun, neşeli… bakın kızlar; ne kadar temiz, ne kadar parlak! Bu Bayan Ratched. Burayı seçtim, çünkü burası onun koğuşu. Bir anneden farksızdır o… Yaşı bakımından söylemiyorum tabii…” diye kıkırdar.
Bütün bu mekanizmaya Kızılderili’nin gözünden baktığımız zaman da hayatımıza hükmeden mekanizmaları insanilik görmenin en büyük yanılgımız olduğu ortaya çıkar. Kombinenin benim, senin, Stalin’in, Hitler’in, Putin yahut Biden’in idaresinde görünüyor olması fark etmez, Kombinenin fonksiyonu uyumlu birey üretimidir ve üretim sürecinde rol alanlar çok net bir programlanmayla çalışan makine aparatlarıdır. Akıl hastanesi de elektrikli sandalye, uyku hapı ve işkence odası fonksiyonunun bir elde toplandığı ve programları bozulanların, ‘arızalı’ olanların toplanıp yeniden programlandığı, olmasa hurdaya atıldığı ünitedir.
Evet, kombine elle tutulur bir şey değildir, ama bir benzetme yapmak gerekirse Jeremy Bentham’ın hapishane modelindeki kule gibidir. Mahkumların kendilerini içinde “özgür” buldukları “insancıl” hapishanenin orta yerinde, her tarafı gözetleyen bir kule. Mahkumlar kuleyi her noktada ve her şekilde görmektedir ve bu kulede gardiyanların ve muhafızların olup olmamasının hiçbir önemi yoktur, o kulede hiçbir muhafız olmasa da ‘Ben’i mahkum eden ‘Öteki Ben’ o kulede muhafızlık yapmaktadır zaten. Kule, inançların, korkuların, kurguların birleşimidir ve ‘Ben’ denilen hakikati rehin almıştır. Hakikat, korkunun ve inancın kurbanı olmuştur. Kombine, insanın zihninde kendini gerçekleştirir, dışımızda değil içimizdedir. ‘İnsan kendi hükmünün mahkumudur’.
“Çıkar çatışmasının olduğu sınıflı bir toplumda yaşıyoruz sonuçta, kombine varsa da egemen sermaye sınıfının kontrolünde bir şeydir” denebilir ama reel sosyalizmin sınıfsızlık iddiasındaki tüm tezahürleri, kombinenin karanlık modelleri olarak tarihe geçtiler. Yani, tiranlığı sınıf ilişkileriyle açıklamaya kalkmanın bir manası yoktur. Her kombine konformizmi şart koşar ve fiziki-biyolojik yahut ruhsal-psikolojik her türlü konformizm bireyin beden ve ruh sağlığının mahvedilmesi pahasına mümkündür.
Aslında kombine; adaleti, eşitliği ve özgürlüğü birilerinden, “Büyük Hemşireden”, McMurphy’den, kurtarıcıdan, önderden bir lütuf olarak dilenenlerin eseridir. Üstelik dilenciler, dilendikleri şeyin ne demek olduğunun ve ona sahip olmanın mesuliyetinin ve mükellefiyetinin bilincine de sahip değillerdir. Dolayısıyla, bir çatışma varsa o da kombineye uyumlu olanlarla, uyum sağlayamayanlar arasındadır.
O halde şimdi akıl hastanesine dalıp, kombineye uyum sağlamamakta direten McMurphy’ye ve trajedisine yakından bakabiliriz.
- Lütfen Beni Hatalı Olduğuma İkna Edin - 8 Şubat 2023
- Sen o’sun! - 5 Şubat 2023
- Din ile Bilim Arasında Çatışma Var mı? - 31 Ocak 2023