Ana SayfaYazarlarGöbekli Tepe İzlenimleri (VIII)

Göbekli Tepe İzlenimleri (VIII)

Göbekli Tepe tam olarak Urfa (Rûha)’nın neresindedir diye merak ederseniz size Örencik Köyünün hemen yanındaki bir tepe olduğunu söyleyeceklerdir. Ama oranın yerleşikleri buna muhtemelen şöyle bir itirazda bulunacaktır; Örencik diye bir yer yoktur, orası Xerawreşk köyüdür, çünkü orada yaşayanlar orayı kurduğunda bu ismi vermişlerdir. Ayrıca aradığınız yer Göbekli Tepe değil, Girê Miraza’dır.

Girê Miraza! Kürtçede ‘muratların, dileklerin gerçek olduğu tepe’ demek. Orada yaşayanların, özellikle de Xerawreşk köyündeki aksakallıların Girê Miraza olarak bildiği bu tepenin, mabetleri ve dikilitaşları ile Göbekli Tepe olarak ünlenmeden önceki halini, halkın bildiği şeklini merak ettim bu yüzden. Göbekli Tepenin rahmetli arkeoloğu Klaus Schmidt, kitabına bu merakımı giderecek ve bu yazıya eşlik eden bir görsel koymuş. Bu fotoğrafta, tepenin başında bir yalnız ağaç dikkat çeker.

J.B.Segal’in ‘Edessa Urfa Kutsal Şehir’ adıyla çevrilen eserinde çıplak kayalara yaslanmış kum ve kayalık çölün arasında bir vaha olarak tanımladığı Urfanın  “göz alabildiğince uzanan” çölleşip çoraklaşan düzlüklerinin yanı başında yükselen bir tepenin üzerinde bir başına direnen yalnız bir ağaç!  Murada erdirmesi, dilekleri gerçeğe çevirmesi bu ağacın yalnızlığından mı acaba? Yoksa bu tepeye Girê Miraza adını verenler, tepenin kendisinde dilekleri gerçek kılan mucizeler gözlemlediği için mi onu yalnız başına direnen bir ağaçla onurlandırdılar? Bu toprakların, Kürtlerden ve Türklerden önce, ev sahipliği yaptığı başka kavimler ne isim vermişlerdi bu mucizevi tepeye? Belki de cevabı fotoğrafta ön tarafta yer alan ve altında modern zamanların icadı petrol ürünü lastik tekerleri olan, kendisi ise en azından beş-altı bin yıllık teknolojiyi yansıtan arabaya koşulu at biliyordur. Biz bilemeyiz.

Dedik ya, sorularımız ve cevaplarımız ekseriyetle niyetimizden yargı ve beklentilerimizden bağımsız değildir. Söz konusu olan, Göbekli Tepe gibi aniden yüzümüze fırlatılan ve tüm bildiklerimizi hükümsüz kılan bir bilmece olunca da her birimiz bu bilmeceye bilgilerimiz çerçevesinde bir cevap ararız yine de. Başına kaynar sular döküldüğü için tüylerinden olan Mevlâna Rumi’nin papağanı gibi, her gördüğümüz kel kafalıya ‘senin de başından kaynar su mu döktüler’ diye sormamız bu yüzden. Göbeli Tepe üzerine yazılanların yorumların ekseriyeti de niyete göre soru sorup, niyete uygun cevap inşa etme handikabından kurtulamıyor maalesef.

Göbekli Tepenin suçluluk duygusunun kefareti ve dini inziva mekânı olduğunu ileri süren K.W. Luckert’in kendi kitabında refere ettiği kitaplardan biri “Göbekli Tepe Uygarlığı Xerawreşk” adını taşıyordu. Adına bakarak niyete göre cevap aradığına kanaat getirdiğim söz konusu kitabı bulup okumaya gerek görmedim bu yüzden.

Bir aralar “Ferrarisini Satan Bilge” diye popüler olan bir kitap vardı. Okudun mu dediler. Hayır ama içeriği hiçbir işe yaramaz dedim. Bu kanaate nerden vardın dediler, adından dedim, çünkü bir bilgenin ekseriyetle maddi değer ihtiva eden bir şeyi olmaz, olsa bile bilge satmaz, terk eder. Çünkü bilge kişi maddi bir şeyi başka bir şeye tahvil etmez. Öyleyse satmaktan söz eden biri, bir bilgeliği değil bir şarlatanlığı anlatıyordur.

“Göbekli Tepe Uygarlığı” ismi de öyle. Birden çok yanlışa işaret ediyor çünkü. Birincisi, uygarlıktan kastının medeniyet olduğu anlaşılıyor. Uygarlık kelimesinin, medeniyet yahut sivilizasyon kavramını karşılamak için Cumhuriyet dönemindeki Öz Türkçecilik politikası gereği kullanıma girdiği anlaşılmaktadır. İfade etmeye çalıştığı olguya dair semantik bir köke sahip olmayan ve yerleşik hayata geçen ilk Türk kavim Uygurlara atfen icat edildiği iddia edilen bir kelime olarak, medeniyet yahut sivilizasyon kavramını karşılamaz. O halde sivilizasyon yahut medeniyet kavramı neyi ifade eder ona bakmak gerek.

Medeni, Arapçada şehirli demektir. Aramice/Süryanicedeki mdina veya mdinata kökünden Arapçaya madinat olarak geçen kelimenin şehirlilik (yerleşiklik) ve bunun zorunlu gereklerini, mütemmim cüzlerini ifade ettiği açık.

Aynı şeyi ifade eden sivilizasyon kavramı ise Latincedeki civitas yahut city (şehir) kökünden gelir. Yani sivilizasyon şehirlerden oluşan bir bütünlüğü ifade ediyor. Görüldüğü gibi hem medeniyet hem de sivilizasyon kavramları şehir, şehirlilik köküne varmaktadır.

Sivilizasyon yahut medeniyet kavramı her aşamasında, aşağı ve barbar olarak tanımlanan kavim ve toplumlara nispeten sosyal, kültürel, ahlaki, bakımdan bir üstünlüğü vurgulamak için etnosentrik bir yargıyla birlikte kullanılagelmiştir. Antik Yunandaki medeni kavramının karşıtı olan barbar kelimesinin doğudaki diğer kavimleri tanımladığı hatırlanmalıdır. Ne var ki, kavramın mucitlerinin barbar sınıflandırılmasına giren kavimlerin sözcüleri de asıl medeninin kendileri olduğunu iddia eder.

Bu duruma rağmen, eminim ki antropologların ekseriyetle mutabık olacakları medeniyet tanımının olmazsa olmazları vardır, ama bana göre medeniyet şunların toplamıdır;

Şehirlilik (göçebelik karşıtı olarak yerleşiklik),

İş Bölümü (başka bir deyişle üretenlerle tüketenlerin ayrılması),

Ürün-Üretim Fazlası (toplumu onlarsız var olamayacağına inandıran mülk sahiplerine, rantiyeye, yönetici ve ruhban sınıflara aktarılması zorunlu olan),

Kölelik (Her çağda hayatını sürdürmek için muktedirlere hizmet etmek zorunda kalan, onlar için tahtlar ve saraylar inşa eden, büro, fabrika ve plantasyonlarda çalışan herkes bu sınıfa girer),

Yalan (bütün bu olan bitenlere eşlik eden uçsuz bucaksız yalanlar, bir medeniyet harcı, bir meşruiyet aracıdır).

Medeniyet kavramının tekabül ettiği ve ifade ettiği tüm bu felaketlerin hiç birisi Göbekli Tepede vuku bulmamıştı. Bu yüzden Göbekli Tepe medeniyetinden söz edilemez. Dolayısıyla medeniyetseverlerde hayal kırıklığı oluştursa da Göbekli Tepede bir medeniyet yoktur. Göbekli Tepe, medeniyet denilen bütün bu işlere yol açan şartların oluşturulmaya başlandığı andır ama bir medeniyet değildir. Onu bir medeniyet olarak tanımlamak kişisel bir yargı ve niyetten ibaret kalır.

Medeniyet yalanları demişken sözü, kendi devrinde “Sırların Dili”, “Saklı Olanın Yorumcusu” lakaplarıyla da anılan, Hafız Şirazi’nin,

“Meyhane kapısını bağladılar, riya evini açacaklar,

Sen her şeyi görensin, bunu hoş görme ya Rabbi!”

beyitiyle bağlayalım. (Beyitteki Meyhaneyi Göbekli Tepe, riyayı medeniyet olarak okumayı öneririm.)

Konuyla ilgili diğer bölümler: 1 – 2 – 3 – 4 – 5 – 6 – 7 – 8 – 9
M. Şirin ÖZTÜRK
Latest posts by M. Şirin ÖZTÜRK (see all)
Önceki İçerik
Sonraki İçerik
RELATED ARTICLES
- Advertisment -
Google search engine

Most Popular

Recent Comments