“Devletin derinlikleri, toprağın derinliklerinden daha karanlıktır.” Öyle ki devletin karanlık dehlizlerinde her şey yok olur, bir kara delik gibidir o dehlizler. O karanlık derin dehlizler sırlarla doludur. O karanlık dehlizler nice canlar almıştır. Devletin derinlikleri dipsiz karanlıktır. O derinliklerden bir rüzgar eserse eğer, fırtınaya dönüşür, önüne gelen her şeyi yok eder, kasıp kavurur. O karanlık dehlizlerde aslolan devletin bekasıdır her daim, gerisi teferruattır. İşte böyle bir gelenektir devlet geleneği denilen.”Ya devlet başa ya kuzgun leşe” deyimi muhtemelen bu gelenekten kaynaklanan bir deyimdir.
Bu devlet geleneğinden mütevellit komplo teorileri pek yabana atılamaz. Devlet işleri bir satranç oyunu gibidir. O satranç tahtasında siyasi entrikaların hududu yoktur. Bu tümdevletlerde böyledir. Her devletin derinliği karanlıktır.
Seçim gecesinin gizemi kafalarımızı kurcalayıp dururken doğal olarak insanın aklı o derin karanlıklara takılıyor. Türkiye siyaset hayatında ve tarihinde bunlar olmadık şeyler değil. Komplocu düşünen ve komplo teorilerini seven bir toplum olduğumuz söylenir. Şayet böyle isek suç bizim değil, sorun devlet mekanizmasında, siyasi entrikaların hiç bitmediği “yüce devletümüzde.”
Seçim gecesi ne oldu, ne yaşandı bilmiyoruz. Sandıklar açıldı, sayım başladı ardından muhalefet partilerinin liderleri sırra kadem bastı. Oysa seçim öncesi mitinglerde sözler verilmişti, gerekirse YSK’nın önünde sabahlanacaktı, direnilecekti ve bu kez oyların çalınmasına izin verilmeyecekti. En kritik anda liderler ortadan kayboldu. İnsanlar oylarına, iradelerine sahip çıkmak için sokaktaydılar, il ve ilçe seçim kurullarının önünde, YSK’nın önünde beklemekteydiler. Lakin Muharrem İnce, Meral Akşener, Temel Karamollaoğlu yer yarılmış içine girmişti adeta.
Muharrem İnce’nin “Adam Kazandı “ mesajı açıklanana kadar seçmenler sokaklarda beklemeye, sandık görevlileri ise sandığın peşinde oyların başında beklemeye devam etti. İnce’nintarihe geçecek o mesajıyla herkes şaşkınlığa uğradı. Haliyle insanlar şüphelenmeye başladı yahut inanamadı. Hani pes etmek yoktu. Bu kadar erken mi pes edilmişti. Herkes şaşkındı. Sosyal medya yıkılıyordu. Ortalık karışmıştı. Lakin tek bir açıklama yoktu. Gece birden sessizliğe bürünmüştü.
Tüm bunlar olurken henüz sandıkların tamamı açılmamış, sayım devam ediyordu. Israrla manipülasyona gelmeyin sandıkları terk etmeyin çağrıları yapılıyordu. CHP’li Bülent Tezcan seçimin ikinci tura kaldığını açıkladı. Herkes nefesini tutmuş bekliyordu. Heyecan doruktaydı. Ardından Muharrem İnce’nin “Adam Kazandı” mesajıyla gece tuhaf bir hal almıştı. Muhalif seçmenler, ayrılığı bir mektup yahut bir mesajla öğrenen aşık gibi öylece kalakalmıştı. Hani sevgiliniz size uzaktan bir kart atar ve ayrıldığını bildirir, siz yıkılan hayallerinizle ve aşk acınızla baş başa kalırsınız, yüreğinize saplanan ayrılık hançerinin acısından uyuşursunuz, yıkılır kalırsınız ya, işte buna benzer bir duyguydu muhalif seçmenlerin yaşadığı… Seçmenler merak içindeydi haliyle… Bir açıklama bekliyorlardı.
Aynı saatlerde AKP seçmenleri sokağa dökülmeye başlamıştı. Bir yanda ise HDP, CHP binalarına saldırı haberleri, bazı yerlerden ise sokaklarda uzun namlulu silahlarla ateş açıldığı haberleri geliyordu. Birçok şehirden islamcı faşist çetelerin silahlarla sokakta gezdiği haberleri sosyal medyada dolaşıyordu. Geceye puslu bir hava çökmüş ama hiçbir yetkili ortada yoktu. O sırada Tayyip Erdoğan bir açıklama yaparak başkanlığını ilan etti. Ardından Erdoğan, balkon konuşmasını iptal ettiğini açıkladı. Gecede tuhaflıklar bitmiyordu. Madem seçimi Erdoğan kazanmıştı o halde balkon konuşmasını niye iptal etmişti? Daha sonra gece yarısı yaptı balkon konuşmasını. Özetle böyle bir geceydi yaşanılan. Hal böyle olunca ortalıkta çeşitli söylentiler dolaşmaya başladı.
Bu söylentilere göre, Muharrem İnce kaçırılıp tehdit edilmişti. Hatta eşinin de kaçırıldığı bu söylentiler arasındaydı. Yine Meral Akşener’inde kaçırıldığı dedikoduları yayıldı.. Tayyip Erdoğan’ın aslında seçimi kaybettiği halde iç savaş tehdidi ile seçimi gasp ettiği söyleniyordu. Daha onlarca söylenti var. Bu söylentilerin hangisi gerçek hangisi asparagas haber bilmiyoruz. Bu söylentiler komplo teorileri mi yoksa sosyal medyada yayılan dedikodular mı? O gece ne oldu, nasıl anlaşmalar yapıldı bilmiyoruz.
Seçim gecesinin bir anda gizeme büründüğü aşikar. Bu söylentilerin gerçek olup olmadığı elbet bir gün açığa çıkar. Şu an ne desek boş.. Lakin elimizde tek bir gerçek var; o gece sokağa çıkan silahlı insanlar ve AKP seçmenlerinin silahlı görüntüleri!
Bence asıl bu mesele üzerinde durulmalı. Birincisi AKP’li seçmenler o kadar tabanca ve uzun namlulu silahları nereden bulmuşlardı? Sadece görgü tanıklarının anlatımları değil görüntülerde düştü internete. O görüntülerde sınırsız mermi ateşleniyor, şarjörler dolduruluyor, havaya ateş edilerek anında bir şarjör mermi boşaltılıyor, tekrar dolduruluyor. Atış talimlerinde bile bu kadar mermi sıkılmaz, düzenli ordular dahi mermiyi idareli kullanır. Peki nereden geliyor bu yoğurdun bolluğu? Asıl önemlisi bu silahlı gösteri suç değil mi? iki solcu genç bildiri dağıtınca yaka paça dövülerek gözaltına alınıyor değil mi? Oysa bildiri dağıtmak demokratik bir hak ve bu insanlar silahsız olduğu halde bu muameleye maruz kalıyor.
AKP seçmenine silah taşımak ve kullanmak ve de silahlı gösteri yapmak serbest mi? Uzun namlulu silahlar dahil bu kadar silahı bu insanlar kimden aldılar? Bol sayıda mermiyi nereden temin ettiler? 15 Temmuz’da kayıp olan silahlar bunlar mı? Bu olayın sorumluları ile bu silahlı gösteriye katılanlar hakkında soruşturma açılması gerekmez mi? En önemli sorulardan birisi de bu insanlar bu kadar silahla kimleri hedef alacaktı? Neden silahlanmışlardı?
İkincisi neredeyse tüm kentlerde sokaklarda dolaştığı söylenen silahlı çeteler. Yabancı plakalı araçlardan bahsediliyor. Eli silahlı Afgan ve Suriye uyruklu kimselerin tekbir getirerek sokaklarda dolaştığı söyleniyor. Enteresan olan farklı şehirlerde aynı görüntülerin farklı insanlar tarafından anlatılması. Kim bunlar? Amaçları nedir? Seçim gecesi neden sokaktaydılar? Bakınız özellikle silahlı AKP seçmeni ile bu çeteleri ayrıştırarak bahsediyorum. Çünkü zurnanın zırt dediği yer burası. Neden mi?
Hatırlarsanız daha önce AKP’nin milis örgütlenmesine dair çeşitli makaleler yazdım. Yazdığım bu makaleler nedeniyle tehditler aldım. Demek ki doğru bir noktadan eleştirmişim. Gezi direnişinin ardından tüm veriler gösteriyor ki Tayyip Erdoğan, kendine bağlı bir iç savaş aygıtı örgütledi. İnsan toplayıp bunları milis olarak eğittikleri, silahlandırdıkları yıllardır iddia ediliyor ama bu iddialara cevaben bir açıklama yapılmadı. İktidarda olan bir legal siyasi parti neden sivil insanlardan oluşan silahlı milisler örgütler? En basiti devletin ordusu varken, polis teşkilatı varken neden böyle bir oluşumu örgütler? Bunun siyasi ve askeri literatürdeki anlamı tüm dünyada aynıdır: iç savaş aygıtı!
Gelelim en can yakan soruya, o gece Tayyip Erdoğan seçimi kaybetseydi bu milis gruplarına silahsız halka karşı katliam yapma emri mi verecekti? Seçimi kaybettiğinde iç savaş mı çıkaracaktı? Plan şöylemiydi, önde AKP’nin silahlı milisleri arkasında ise silahlı AKP tabanı önüne geleni öldürecek miydi? 16 yıllık AKP iktidarında Tayyip Erdoğan’ın sürekli olarak halkı birbirinden ayrıştıran nefret dili, bu iç savaşın psikolojik ve sosyolojik hazırlığı mıydı? Başka sorum yok. Sözün bittiği yer burası!
- Toplumsal Yozlaşma - 22 Eylül 2024
- Demokrasinin Beşiğinde Demoklesin Kılıcı - 16 Haziran 2024
- Laiklik Üzerine - 5 Mayıs 2024