Bir yılı daha geride bırakmaya hazırlanırken, zaman kendi seyrinde yol almaya devam ediyor. Teknoloji çağında, zaman kendi direnç noktalarından usulca akıyor. Zamanın gelişen teknolojiyle yarış gibi bir niyeti yok aslında. Zaman her daim mütevazi… Zamanın yönü geleceğe dönüktür. Çürüyen de gelişen de zamanın bağrındadır.
2025 yılı, yeni bir takvime yol alırken, geçmişin basıncıyla geleceği karşılamaya hazırlanıyor. Gelecek ise dünya siyasetinin sorunlarının yumak yumak olup, birbirine karıştığı bir konjonktürde tüm belirsizliği ve tekinsizliği ile yeni bir yıla hazırlanıyor.
Emperyalist paylaşım savaşlarının enkazının ardından, yeniden şekillenen dünyada insanlık kendi değerlerini oluşturmaya çalışmıştı. O değerler ki, tarih boyunca büyük mücadelelerle yaratılmıştı. Şimdi, dünya hızla var olan değerlerini yitirirken, çürümenin kokusu yayılıyor. Çürüme, bir yok oluşu barındırır içinde. Çürüme, her canlı metabolizmanın ölüme yol almasıdır. Bu çürüme hali bazen geniş kitleleri kapsayabilir.
Bir toplum ne zaman çürür? Çürüme, toplumsal bir hal aldığında sonuçları ne olur? Değerlerini yitiren bir toplum ayakta durabilir mi? Direnç damarları kesilen bir toplum hangi sularda savrulur?
Toplumsal çürüme, kavramsal ve pratik olarak tepkisizlikle başlar. Tepkisizlik ise itaate ve hatta biat etmeye götürür. Otoriter yönetimler, kitlelerin bu tepkisizlik halinden kendi güçlerini inşa ederken, meşruiyet kazanırlar. Malum, meşruiyetlerini kitlelerin bu kabullenme halinden alırlar. İtaat etmenin sessizliği, cehenneme giden yolun taşlarını döşer adeta. Kitlelerin sessiz itaati, üst yapının yozlaşmasının mayasıdır.
İtaat ve biat kültürü ne kadar güçlüyse, üst yapının -devlet, hükümet, bürokrasi, medya ve gücün paylaşıldığı her makamda, çürüme bir o kadar derin ve hızlı olacaktır. İktidar, kendi gücünün zehirinde nefesini yitirecektir. Yozlaşma ve çürüme, tam da bu güç odaklarında yoğunlaşacaktır. Nitekim, tarih çağlar boyunca en büyük tanık olmuştur, bu güç çarkının döngüsündeki nice iktidarlara.
Günlerdir sözde « temiz eller operasyonu » olan ama aslında iktidar ve taht savaşlarının bir parçası olan uyuşturucu operasyonlarının analiz-yorumlarını dinliyoruz, izliyoruz. Bu operasyonlarda masumiyet karinesi insanların saç tellerinde aranırken, hukuk ve insan hakları ağıza dahi alınmıyor. Günümüzde itibar bir saç teli gibi… Güç savaşlarında en büyük silah artık itibarsızlaştırma. Bu olayların hukuksal ve kişisel haklar yanı. Diğer yanda ise, aysbergin görünmeyen yüzü var.
Bu taht savaşlarında, buzdağının ardından Türkiye’nin Epstein adası belirirken, medya sektörünün bugüne kadar ki omerta sessizliğine ne diyeceğiz ? Uyuşturucu ve fuhuş bataklığı bu
buzdağının tam orta yerinde değil miydi ? Uyuşturucu ve fuhuş toplumu zehirli ağlarıyla kuşatırken, mafyalaşmaya, çeteleşmeye yol açan politikaların sorumluları kimler? Hükümet ve devlet bu sorumluluktan muaf olabilir mi?
Son yıllarda çeteleşme, mafyalaşma, yeni nesil çeteler tüm haberlerin konusu. Devrimci ve solcu mahallelerde artık gençler çetelere yöneliyor. Solun güç ve mevzi kaybetmesi, bu çetelere alan açtı. Devlet ve hükümet politikaları, Sol güçleri mahallelerden kazırken, gençler ya uyuşturucu- fuhuş –çete üçgenine ya da cemaat ve tarikatların eline bırakıldı. Gençler geleceğin belirsizliğinde kendi yollarını bulmaya çalışırken, yollar bu ağlarla örülü olduğundan, kendilerini bu ağların orta yerinde buluyorlar.
AKP- Fetullah Gülen Cemaati koalisyonunun dinini bilen, alnı secdeye değen “altın nesil” projesinin jenerasyonu ise adeta kokaine battı. İslamın yeşili, doların yeşiline karışırken, abdestli kapitalizm kendi dinini oluşturdu. Bu din temel olarak yandaşlığa dayanıyordu ve yandaş olmayan herkes ötekiydi. Ötekileştirme politikaları toplumu kutuplara bölerken, nefret iklimi toplumun tüm katmanlarına yayıldı.
Bugünlerde Türkiye siyaseti yeniden dizayn ediliyor. Medya, spor kulüpleri ise önemli güç odakları olduğundan bu dizayndan payını alıyor. Yani, güç savaşlarında bu bilek güreşlerini daha çokça izleyeceğiz. Peki ya, çürüme? Toplumu tüm ağlarıyla saran bu çürüme, kendi yok oluşunu hazırlamayacak mı? Değerlerini yitiren bir toplum ayakta durabilir mi? Direnç damarlarını kaybeden bir toplum nereye sürüklenir?
Zaman kendi döngüsünde yeni bir yıla varmak üzereyken, yeni olan kendiliğinden gelmez elbette. Yeni olan inşa edilir. Yeni olanı inşa etmek için ise bu sorgulamalar yapılmalı. Yoksa niyetim, yeni bir yıla girerken karamsar duygu ve düşünceler yaymak değil, bilakis yeni olan tam da eskinin bağrından yeşerecektir.
Zaman kendi döngüsünde akmaya devam edecek. Ve biz sözümüzü yazmaya, dillendirmeye, sorgulamaya devam edeceğiz. Herkese güzel ve iyi bir yıl diliyorum. Umutla ve dirençle…
- Çürüme - 30 Aralık 2025
- Varoluş Hakkı - 27 Ekim 2025
- “Kuyu Tipi” Cezaevlerinde Devam Eden Süresiz Açlık Grevleri - 19 Ekim 2025

















