Eğitimin Sosyal Hayatla İlişkisi  ve Öğrencilerin Eğitimden Sıkılmışlığının Gerçekliği

Eğitimin asıl büyük amacı bilgilenmek değil eyleme geçmektir. (Herbert Spencer)

Son zamanlarda öğrencilerde artan bir sıkılmışlık hissi görülmektedir. Öğretmenler derse girdiğinde öğrenciler, sesiz, derse katılmıyorlar, yorgunlar ve bitkinler. Öğrencilere nedeni sorulduğunda şu cevap alınmaktadır: “Hocam biz okuldaki bilgilerden sıkılıyoruz, burada birçok derste alacağımız bilgileri zaten videolardan da öğrenebiliyoruz”. Çocukların kısmen haklı olduğunu düşünüyorum.

Bu nedenle eğitim içeriklerinin mümkün olduğu kadar yaşanan hayatın içeriği ile benzer olması eğitilen insanların hayatını kolaylaştırır. Batı Avrupa ülkelerinin eğitim amaçlarından en önemlisi, hayatın güçlüklerini aşabilme bilgi, beceri ve tutumlarının öğrencilere kazandırılmasıdır. İnsanın özgürleşmesi, güçlü olması ve hayatın zorluklarına karşı çözüm bulabilmesi; eğitim süreçlerinde öğrendiklerinin niteliklerine bağlıdır. Bu nedenle eğitim içeriklerinin yaşanan hayat içeriklerinden oluşturulması beklenir. Yaşanan hayatın insanla ilgili boyutu sosyaldir ve insan sosyal bir varlıktır. İnsanın toplumsal süreci yaşamak zorunda olması, insan olma doğasının sonucudur.

Eğitimde öğrencilerin ilgisini çekmek için biz öğretmenlerin her zamankinden farklı olması ve özellikle okulla sosyal hayatı harmanlaması gerekiyor. Biz, öğrencinin sosyal hayatta yaptıklarını hiçe sayarak okulda tamamen sosyal hayattan koparılmış etkinlikler yaparsak o zaman çocuklar okulda sıkılacaklardır.

Eğitimin sıkıcı ve sosyal hayattan kopuk olmasının en temel nedenlerinden biri eğitimin sınav odaklı olmasıdır. Türkiye’de Eğitim Sistemi uzun yıllardır sınavlara dayalı bir şekilde benimsemektedir. Öğrenci açısından yaşanan en büyük problem, öğrencinin bilgiyi değerli olduğu için değil de sınavda çıkacağı için öğrenmeye çalışmasıdır. Öğrencilerin küçük yaşlardan itibaren bir yarıl içine sokularak, çoktan seçmeli test mantığı ile sorular çözmeye zorlanması bunun en büyük tetikleyicilerinden biridir. Bununla birlikte, sürekli dile getirdiğimiz ancak bu eğitim sisteminde uygulanması mümkün olmayan öğrenci merkezli yapılandırmacı yaklaşımın hayata geçirilememesi burada önemli bir konudur. Sınavların amaç olduğu bir sistemde, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrenmesi yerine bilgiyi daha kolay bir şekilde ezberleyerek öğrenmesi temel alınır. Böylece de en temeldeki sorun burada başlamaktadır.

Bunun için eğitim sisteminin öncelikle her öğrenciye üniversite kazandırma sevdasından vazgeçmesi gerekir. Böylece üniversite sayısı azaltılarak, kalitenin arttırılması temel şarttır. Özellikle öğrencilerin eğitimleri süresince beceri edinebilecekleri eğitimler görmesi gerekli. Her bir çocuk eğitim hayatı boyunca en az bir zanaat öğrenmeli, kendini bir sanat dalında geliştirmeli, müzik aletlerine ilgi duymalı ve spor faaliyetleri ile uğraşmalıdır. 12 yıl boyunca okuyup mezun olunca yitip gitmemeli. Üniversite okumayan öğrencilere de istihdam alanı yaratılmalıdır.

Eğitimin sosyal hayattan kopuk ve sıkıcı olmasının diğer nedenlerinden biri de sınıfta kalmanın olmamasıdır. Bir eğitim ortamı düşünün ki, sonuçta herkes başarılı, öğrencilerin çoğu takdir ve teşekkürlüktür. Böyle bir okul hakkındaki tek düşüncem, bu eğitim ortamındaki ölçme ve değerlendirme etkinliklerinin ciddi şekilde sorunlu olduğudur.

Okullarımızda sınavlar artık amacının dışına çıkmış ve sadece öğrencilerin ve velilerin gönüllerini yapmak amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Bir eğitim ortamında ne kadar başarılı öğrenci varsa mutlaka başarısız öğrenciler de olacaktır. Bununla birlikte, başarısız öğrenciler bir şekilde notlarla itekleyerek bir üst sınıfa geçirilmesi başarılı öğrencilerin başarılarına gölge düşürmektedir.

 O zaman şu basit soruyu sormak gerekir: Madem öğrenciler yaptıklarının karşılığını almayacaklar o zaman ne diye sınav yaparız? Siz öğrenci olsanız sınıfta kalmayacağınızı bilseniz, hayata bir şekilde 12 sene içinde atılacağınızdan emin olsanız, sınav puanlarınızın şişirileceğini düşünseniz sınavlara çalışır mısınız?

O halde eğitimin toplumsal bir süreç olduğu gerçeği; okul kültürünü meydana getiren unsurların geliştirilmesiyle birlikte aile niteliklerini, toplumsal çevreyi, sosyoekonomik gelişmeyi, medya ve akran grubunun niteliklerini okul amaçlarını gerçekleştirmeye destek verecek ve olumlu eğitim fonksiyonu sağlayacak şekilde organize edilmeleri ve geliştirilmeleri gerekmektedir.

Arslan ÖZDEMİR