Dünya Yanıyor

Dünya genelinde karşı karşıya olduğumuz risklere ilişkin detaylı bilgiler veren ve hem risk yöneticilerinin hem de iş liderlerinin ufuklarını açan önemli bir çalışma var: Küresel Riskler Raporu (Global Risks Report). Bu köşedeki yazıları takip edenler, bu rapora artık aşina. Rapor, Küresel Riskler Algı Araştırması’na dayanarak hazırlanıyor. Bu araştırma aslında bir anket ve 1.200’den fazla akademisyen, özel sektör profesyoneli, hükümet çalışanı, dünya çapında uzmanlar ve sivil toplum temsilcilerinin katılımıyla yanıtlanıyor. Yani geniş kapsamlı, önemli ve büyük bir örneklem oluşturuluyor ve dünyayı temsil edebilecek bir kitleye ulaşılmaya çalışılıyor.

Söz konusu 1.200 kişi, etki ve olasılık açısından 32 adet çok önemli riski değerlendiriyor. Çıkan sonuçlar uyarınca bu riskler önem sırasına diziliyor ve iki ve on yıllık gelecek perspektifinde karşı karşıya bulunduğumuz en önemli riskler ortaya çıkıyor.

İki yıllık perspektifte dünyanın karşı karşıya bulunduğu önemli riskler; geçim krizi, doğal afetler ve aşırı hava olayları, jeoekonomik çatışmalar, iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmede başarısızlık, sosyal uyumun erozyonu ve toplumsal kutuplaşma, büyük ölçekli çevresel hasarlar, iklim değişikliğine uyumda başarısızlık, yaygın siber suçlar ve siber güvensizlik, doğal kaynak krizleri ile büyük çaplı zorunlu göç dalgaları olarak görünüyor. Her biri başlı başına bir dev olan ve yönetimi büyük bir iş birliği yanında işinin ehli, mahir, adanmış liderler gerektiren on adet risk…

On yıllık perspektifte ise riskler, şöyle şekilleniyor: İklim değişikliğinin etkilerini hafifletmede başarısızlık, iklim değişikliğine uyumda başarısızlık, doğal afetler ve aşırı hava olayları, biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistemin çökmesi, büyük çaplı zorunlu göç dalgaları, doğal kaynak krizleri, sosyal uyumun erozyonu ve toplumsal kutuplaşma, yaygın siber suçlar ve siber güvensizlik, jeoekonomik çatışmalar ve büyük ölçekli çevresel hasarlar.

Daha önce de yazmıştım, perspektif kısa vadeden orta ve uzun vadeye yöneldikçe, çevresel risklerin kâbus gibi üzerimize çökeceği görülüyor.

Çevresel risklerin ise o kadar fazla boyutu var ki, bunların tamamına değinmeye değil bu köşe, ciltleri dolduracak kitaplar yazsak yeterli gelmeyebilir.

Ancak, zaman zaman değindiğimiz önemli başlıklar var, hepiniz hatırlayacaksınız.

Bunlardan birisi “su”. Daha önce de yazdık, birçok kaynakta da yer alıyor, bildiğiniz gibi dünyadaki kullanılabilir su kaynakları kıt. Dünyamızın ¾’ü su olsa da bunun çoğunluğu tuzlu su. Tatlı suyun toplama oranı sadece % 2,5 ancak bunun da bir kısmı buz kütleleri ve yer altı suları formatında olduğundan kullanılabilir suyun oranı % 1,2’ye iniyor. Bu suyun da ancak beşte biri nehirler ve göller gibi su ihtiyacımızı karşılamak için başvurduğumuz kaynaklarda duruyor. Yani suya kıt demek bile durumu tam olarak anlatamıyor. Bu kaynak “son derece” kıt.

Yapılan son çalışmalar, durumun vahametini, insanlığın bir çıkmaza doğru ilerlediğini daha da açık şekilde gözler önüne seriyor. Küresel su rezervleri, depolama kapasitesini artıran “baraj inşaatı patlamasına” rağmen son yirmi yılda azalma gösteriyor. Texas A&M Üniversitesi’nden araştırmacılar, iklim değişikliğinin su rezervi verimliliğini azaltmada “kritik bir faktör” olduğunu, ancak artan su talebinin de (başka bir ifadeyle söylersek artan nüfusun yarattığı talep artışı ile sınai kullanımlar) bu konuda önemli bir rol oynadığını söylüyorlar.

Bir başka önemli başlık, “doğal afetler ve aşırı hava olayları”. Her yıl seni sıcaklık rekorlarının kırıldığını görüyoruz. Sıcaklıklar insan sağlığını olumsuz etkilediği ve çok sayıda can kaybına sebep olduğu gibi, büyük çaplı orman yangınlarına da sebep veriyor. Bu sene, İspanya’da daha mart ayında yaşanan büyük orman yangınlarının ardından Kanada’da gözlemlenen orman yangınları konunun ciddiyetini ortaya koydu. Kanada’da 400’ün üzerinde orman yangını meydana geldi. Yangınlar o kadar büyüktü ki ülkeden yayılan dumanlar, ABD’yi dahi duman altında bıraktı. Orman yangınlarının olumsuz etkileri sadece kaybedilen orman varlıkları ve ekonomik zararlarla da sınırlı değil. Bir bilimsel derleme, birkaç gün boyunca orman yangını dumanına maruz kalmanın akciğer fonksiyonu ve kalp problemleri üzerinde etkisi olduğunu ortaya koydu.

Bir başka önemli başlık da “biyoçeşitlilik kaybı”. İklim değişikliği, dünya üzerindeki her canlıyı çok kötü etkiliyor. Bazılarının varlığı da tehdit altında… Bu alanda da ulaşan haberler can sıkıcı. Örneğin, ılık suda “düşük çözünmüş oksijen seviyesi” nedeniyle Teksas Körfezi Kıyısı boyunca binlerce balığın karaya vurduğu haberi, birçoğunuzun dikkatinden kaçmış olabilir. Quintana Beach County Park yetkilileri yaptığı açıklamada, bu balık ölümlerinden en çok etkilenen türün Körfez Menhaden’i olduğunu ifade etti. Görselleri internetten araştırıp bakın lütfen. Koca bir körfez, balıktan bir halıyla kaplanmış gibiydi. Bir başka önemli haber de Meksika Tarım Bakanlığı’ndan geldi. Bakanlık, ‘El Nino’ hava olayları yüzünden ısınan okyanustaki balıkların, daha serin sulara ulaşmak için derinlere dalması sonucu avlanamayan kuşların açlıktan öldüğünü açıkladı.

Örnekleri buzullara, deniz dibi akıntılarının yavaşlamasına ve birçok başka korkutucu konuya kadar uzatmak mümkün ama burada kesiyorum.

Bunları elbette ki sizleri korkutmak için yazmıyorum. Ancak, uyarmak görevimiz.

Halen geç kalınmış değil. Hayat tarzlarımızı düzenlemek ve bizler için üreten şirketlerden kesin taleplerde bulunarak bu taleplere uygun üretim yapmayan şirketlerden alışverişi keserek onların da kendilerine çeki düzen vermelerini sağlamamız pek ala mümkün. Büyük değişimler küçük adımlarla başlar. Belki kısa vadeyi kurtaramayabiliriz ancak Dünya Meteoroloji Örgütü Genel Sekreteri Petteri Taalas’ın ifade ettiği gibi 2060’lardan sonra iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini tersine çevirmek için bir şans elde edebiliriz.

Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın.

Özgün ÇINAR