Daron Acemoğlu’nun Uyarıları: Türkiye’nin Ekonomik Çıkmazı ve Çözüm Önerileri

Nobel ödüllü ekonomist Prof. Dr. Daron Acemoğlu, İstanbul’da düzenlenen bir konferansta dünya ekonomisine dair karanlık bir tablo çizdi. Konuşmasının merkezinde, son yıllarda artan verimlilik sorunları, ücretlerin durgunluğu ve gelir eşitsizliği yer aldı. Avrupa ve Amerika’nın ciddi ekonomik sıkıntılar yaşadığını dile getiren Acemoğlu, Türkiye’nin ise bu ülkelerden çok daha kötü bir durumda olduğunu vurguladı.

Ancak Acemoğlu’nun bu tespiti, Türkiye için yalnızca ekonomik bir problem değil; aynı zamanda yapısal, siyasi ve toplumsal bir çıkmazı işaret ediyor. Ekonomik verimsizlik, ülkedeki kötü yönetimin, siyasal yozlaşmanın ve kurumsal erozyonun bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.

Verimlilik Problemi: Türkiye’nin Düşüşü

Acemoğlu’na göre, Türkiye ekonomisinin son 15-30 yıllık dönemde karşı karşıya kaldığı en temel sorun verimlilikteki dramatik düşüş. Üretimin ve teknolojik yeniliklerin eskisi gibi hızlı büyümediği, buna karşın eşitsizliğin ve gelir adaletsizliğinin giderek arttığı bir süreçten geçiyoruz. Verimlilik düşüklüğü, yalnızca ekonomik büyüme rakamlarını yavaşlatmıyor; aynı zamanda Türkiye gibi ithalata bağımlı ve düşük katma değerli üretime sıkışmış ekonomilerde, bu bağımlılığı derinleştiriyor.

Türkiye’nin bu kısır döngüye saplanmasının nedenleri açık:

Kurumsal yozlaşma: Devlet kurumlarının işlevsizleşmesi, liyakatsizlik ve yolsuzluk verimlilik kaybının en temel sebeplerinden biri.

İş gücünün niteliksizleşmesi: Eğitim sistemi, genç nüfusu işgücü piyasasına hazırlamak yerine siyasi kutuplaşmaların aracı haline geldi.

Teknolojik dönüşümden uzaklaşma: Yatırımların çoğu kısa vadeli kâr amacı güden inşaat projelerine yönelirken, sanayi ve teknoloji ihmal edildi.

Adalet ve hukukun çöküşü: Hukuk devleti ilkelerinden uzaklaşma, yabancı yatırımcıyı caydırdı ve ekonomik riskleri artırdı.

Amerika ve Avrupa’nın Durumu: Fırsat mı Tehdit mi?

Acemoğlu, Avrupa ve Amerika’nın da ekonomik durgunluk içinde olduğunu vurguluyor. Özellikle gelir eşitsizliğinin artışı ve ücretlerdeki büyüme eksikliği, bu ülkelerdeki sosyal huzursuzluğun temel kaynaklarından biri. Ancak Türkiye için bu, kıyaslamadan öteye geçmeli. Batı ekonomilerindeki sorunlar, Türkiye’ye fırsat yaratmaktan ziyade, daha derin bir bağımlılık ilişkisi ve kırılganlık doğuruyor.

Dünya ekonomisindeki belirsizlik, Türkiye gibi dış finansmana bağımlı ülkeler için daha yüksek risk anlamına geliyor. Siyasi istikrarın ve güçlü kurumların eksikliği, bu riskleri yönetmeyi imkânsız hale getiriyor.

Türkiye’nin Durumu: Sorunlar ve Çıkış Yolları

Acemoğlu’nun sözleri, Türkiye’nin mevcut ekonomik çıkmazını derinlemesine ele almamız gerektiğini gösteriyor. Türkiye’nin durumu, sadece ekonomik değil, siyasal ve toplumsal yapının çöküşüyle doğrudan ilişkili. Bugün ekonominin yapısal sorunlarını çözmek için atılması gereken adımlar çok net:

1.Eğitim Reformu: Türkiye, üretken bir işgücü yaratmak için eğitim sistemini kökten değiştirmek zorunda. Nitelikli, yenilikçi, teknolojiye entegre bir genç nüfus olmadan büyüme sürdürülemez.

2.Adalet ve Hukuk: Yargı bağımsızlığının sağlanması ve hukuk devleti ilkelerine geri dönülmesi, yabancı ve yerli yatırımı artırmak için bir ön koşul.

3.Katma Değerli Üretim: İnşaat ve tüketim ekonomisine dayalı modelden, teknolojik yeniliklere ve yüksek katma değerli üretime dayalı bir modele geçiş yapılmalı.

4.Kurumsal Güçlenme: Devletin kurumlarının siyasi müdahaleden arındırılması ve liyakate dayalı bir yönetim anlayışının benimsenmesi gerekiyor.

5.Gelir Adaleti ve Sendikalaşma: Gelir eşitsizliğini azaltmak ve çalışanların haklarını korumak için sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalı ve emek politikaları gözden geçirilmeli.

Belirsizliğe Karşı Direnç: Bir Gelecek İnşa Etmek

Acemoğlu’nun söz ettiği belirsizlik, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye için de büyük bir tehdit. Ancak Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durum, bu belirsizlikten çok daha fazlasını ifade ediyor. Buradaki asıl mesele, ekonomik sorunların siyasi yozlaşma ve toplumsal çöküşle iç içe geçmiş olmasıdır.

Türkiye’nin bu krizden çıkışı, yalnızca ekonomik politikalarla değil, aynı zamanda demokratikleşme ve toplumsal dayanışma ile mümkün olabilir. Belirsizliğe karşı en güçlü silah, toplumun birlikte hareket etme iradesidir.

Bugün Acemoğlu’nun uyarılarını dikkate almak, sadece ekonomik bir zorunluluk değil, toplumsal bir görevdir. Geleceği belirsizliğe teslim etmemek için örgütlü bir mücadele ve dayanışma ruhu şarttır. Bu karanlıktan çıkmak, ancak eşitlik ve adalet temelinde yeniden inşa edilen bir toplumla mümkün olacaktır.