Türkiye gibi ülkelerde “bölgesel güç olma”, “sürekli büyüme” ve “küresel oyuncu olma” gibi kavramlar siyasetin, medyanın ve kamuoyunun gündeminden hiç düşmüyor. Türkiye’nin dünyanın ilk 20 ekonomisi içinde yer alması sıkça gururla dile getirilirken, İsviçre, Finlandiya ve Danimarka gibi ülkeler bu sıralamada Türkiye’nin gerisinde yer alıyor.
Ancak, bu ülkeler refah, mutluluk ve yaşam kalitesi sıralamalarında Türkiye’yi geride bırakmakla kalmıyor; yolsuzluk, gelir adaletsizliği ve insan hakları ihlalleri gibi sorunları da en düşük seviyelere indirerek vatandaşlarına çok daha huzurlu bir yaşam sunuyorlar. Peki, daha küçük ekonomilere sahip bu ülkeler nasıl oluyor da daha mutlu ve adil bir düzen sağlayabiliyor?
Büyümenin Getirdikleri ve Götürdükleri
Türkiye gibi ülkelerde büyüme, çoğu zaman ekonomik verilerin ötesinde bir prestij meselesi haline geliyor. Ekonominin büyüklüğü, bölgesel güç olma iddiası ve sürekli artan yatırımlar, siyasi otoriteler tarafından bir başarı göstergesi olarak sunuluyor. Ancak bu büyüme yarışının bedelini sıradan vatandaşlar ödüyor.
Türkiye’nin büyük ekonomisine rağmen yüksek enflasyon, gelir adaletsizliği, yolsuzluklar ve hukuk sistemine olan güvensizlik, halkın yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Büyüyen ekonomi, üst gelir grubuna daha fazla kazanç sağlarken, geniş halk kesimleri için geçim mücadelesini daha da zorlaştırıyor.
Küçük Ekonomiler, Büyük Refah
İsviçre, Finlandiya ve Danimarka, Türkiye’nin gerisinde bir ekonomik büyüklüğe sahip olmalarına rağmen, yaşam kalitesi, demokrasi, insan hakları ve sosyal adalet gibi konularda dünyanın en üst sıralarında yer alıyor. Bu ülkelerde büyüme oranları ya da küresel güç olma iddiaları birincil hedef değil.
Önemli olan, vatandaşlarının refahı, huzuru ve güvenliği. Güçlü sosyal devlet anlayışı, şeffaf yönetim, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına duyulan saygı, bu ülkelerdeki yaşamı güvenli ve adil hale getiriyor. Demokrasi kültürü, bireysel özgürlükler ve eşitlik ilkeleri, bu ülkelerin ekonomik büyüklüklerinden bağımsız olarak vatandaşlarına yüksek yaşam kalitesi sunmalarını sağlıyor.
Türkiye gibi ülkelerde büyüme ve güç söylemleri, çoğunlukla otoriterleşmeye meşruiyet kazandırmak için kullanılıyor. Demokratik zayıflıklar, insan hakları ihlalleri ve hukukun üstünlüğündeki eksiklikler, büyüme hedefleri ve bölgesel güç olma iddialarıyla örtbas edilmeye çalışılıyor.
Oysa Danimarka’da bir vatandaş, hukukun herkes için eşit uygulandığından emin; Finlandiya’da bir öğrenci, eğitim sisteminin fırsat eşitliği sunduğunu biliyor; İsviçre’de bir çalışan, maaşının enflasyon karşısında erimeyeceğini ve sosyal haklarının güvende olduğunu biliyor. Bu güven, vatandaşların ekonomik büyüklükten bağımsız olarak mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmesini sağlıyor.
Büyüklük mü, Adalet mi?
Türkiye’nin ekonomik büyüklüğü, halkın refahına yeterince yansımıyor. Büyük ekonomik hacim, demokratik standartların düşüklüğü, yargı bağımsızlığının zayıflığı, insan hakları ihlalleri ve yolsuzluklarla gölgeleniyor. Öte yandan, daha küçük ekonomilere sahip ülkeler, demokratik standartları yüksek tutarak, hukukun üstünlüğünü tesis ederek ve sosyal adaleti sağlayarak, vatandaşlarına çok daha iyi bir yaşam sunuyor. Türkiye’nin ekonomik büyüklüğü bir gerçek, ancak bu büyüklüğün toplumsal refaha dönüşmediği de bir o kadar aşikâr.
Belki de Türkiye gibi ülkelerin “büyüme” ve “güç” takıntısından sıyrılıp, vatandaşlarının yaşam kalitesine odaklanması gerekiyor. Bölgesel güç olmak ya da büyüme rekorları kırmak yerine, güçlü bir sosyal güvenlik ağı kurmak, gelir adaletini sağlamak, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını güvence altına almak, uzun vadede daha sürdürülebilir ve huzurlu bir toplum yaratabilir. Demokrasi, şeffaflık ve adaletin olmadığı bir yerde, ekonomik büyüklük sadece rakamlardan ibarettir.
İsviçre, Finlandiya ve Danimarka’nın örnekleri bize bir gerçeği gösteriyor: Daha büyük bir ekonomi, daha mutlu bir toplum anlamına gelmiyor. Türkiye gibi ülkelerin, ekonomik büyüklükle övünmek yerine, demokrasiyi, insan haklarını ve sosyal adaleti güçlendirmeye öncelik vermesi gerekiyor. Ancak o zaman, ekonomik büyüklük toplumsal refaha dönüşebilir ve vatandaşlar sadece rakamların değil, insan onuruna yakışan bir yaşamın parçası olabilirler.
- Çocuk Yoksulluğu Küresel Bir Kriz: Almanya ve Türkiye’de Derinleşen Sorun - 19 Şubat 2025
- Türkiye’de Ekonomi Tartışmaları: Gerçekler ve Söylemler Arasında - 16 Şubat 2025
- Büyüme ve Güç Takıntısı: Mutluluğun Kaçtığı Yarış - 13 Şubat 2025