Bir CHP Psikoterapi Kurultayına Doğru

Böyle bir başlık, CHP’yi sürekli kurultaylar toplamakla, yeni bir lider çıkaramamakla vb. eleştirecek bir yazının başlığı olabilir. Oysa bu şıpınişi eleştirilere hiç giresim yok; Bu yazı bir CHP ve bir kurultay eleştirisi ama farklı bir açıdan.

Önce şu noktanın altını çizelim. Bir partiyi sık sık kurultay yaptığı için eleştirmek ve hatta dalga geçmek (Kurultaylar Partisi CHP) Türkiye’ye özgü bir şey olsa gerek. Parti kurultaylarının askeri geçit töreni titizliğinde; dosta-düşmana, ele-güne gücünü gösterme gayretinde düzene geldiği sağ gelenekte parti sorunlarına çözümün kurultaylarda aranması tuhaf görünebilir. Oysa kurultay en sağlıklı/demokratik tartışma biçimlerinden birisidir. Kurultaylar da askeri resm-i geçitler değil, demokratik tartışma ve karar alma platformlarıdır.

Toparlayayım. Okumakta olduğunuz bu yazı doğrudan doğruya, toplanılmasına çalışılan bu kurultay ile ilgili. CHP ve onun kurultayları ile değil.

24 Haziran seçimlerinden sonra partide sular durulmadı. Parti, hem TBMM hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde istediği sonuçları alamadı. Önderliğini yaptığı ittifak seçimlerden kısa bir süre sonra darmadağın oldu. Ama ilginçtir CHP, bu yenilgilerinden, bu sonuçlardan çok, yenilme usulü, yenilme biçimi ve yenilgilerinden sonra yaşadığı/yaşattıkları ile anıldı. Dürüst olalım,  Muharrem İnce, ilk turda değil de ikinci turda kaybetmiş olsaydı ve Türkiye yine aynı bugünkü geçirdiği evreleri geçirmiş olsaydı CHP’liler, en başta da Muharrem İnce şimdi partinin başarısızlığını mı konuşuyor olacaklardı? Aynı şeyler toplumun geneli içinde geçerli. Peki bizim CHP algımız şimdikiyle aynı mı olacaktı?

Oysa 24 Haziran yenilgisi, bir yenilgiden çok daha fazlası oldu CHP için. Bir özgüven kaybı, bir kızgınlık, ümitsizlik, bezginlik… adına ne derseniz deyin.  İkinci turda yenilecek bir CHP yerel seçimlere sarılan, örgütün motive olduğu bir CHP olacakken, parti şu anda “sevgilisinden ayrılan liseli hüznünü” yaşamakta. Tabii ki CHP’nin 25 sabahından beri yaşadığı/yaşattığı travma sadece ikinci tura kalamamanın verdiği hüzne indirgenebilecek türden değil.

“O gece”

O gece Türkiye, Erdoğan’ın başarısını nasıl kutlayacağından çok, İnce’nin başarısızlığını nasıl açıklayacağına kilitlenmişti. Ama Muharrem İnce ortalıkta hiç görünmedi. Kaçırıldığı söylendi, yine görünmedi; tehdit edildiği söylendi, yine. İsmail Küçükkaya’ya attığı “Adam kazandı” twitti ise seçimlerin kaybedildiği değil, özgüvenlerin darmadağın olduğu bir an olarak CHP tarihine yazıldı.

Bir gün bu kurultayın tarihini yazacakların bu ayrıntıya daha çok dikkat etmek zorunda akacakları aşikâr. Çünkü bu kurultay bir değişim, dönüşüm vb. kurultayı değil; olsa olsa bir psikoterapi kurultayı olabilir.

Psikoterapi Kurultayı

Kavramların başına “psiko” ekleyince hem çok sükseli duruyorlar, hem de eleştirel. Cümleye kattıkları kinayeli mana da cabası.  Oysa CHP’nin önümüz haftalarda düzenleyeceğine neredeyse kesin gözüyle bakılan kurultayı için kullandığım bu “psiko” prefiksi hiç de öyle bir niyet taşımıyor.

<

p class=”MsoNormal” style=”text-align: justify;”>Bu kurultayın tam anlamıyla bir psikoterapik bir kurultay olacağını düşünüyorum: Boşa düzenlenen, gereksiz, lüzumsuz… anlamlarında da değil. Aksine çok da gerekli, lüzumlu bir kurultay olacak bu kurultay. Onun gerekliliği, ortaya koyacağı sonuçlarından çok bizzat kendisine mündemiç. Farzımuhal,  kendisini stresli hisseden bir kadının kuaföre gitmesi” gibi. Burada kadının kuaföre gitmesinin, saçına yaptırdığı bakım/muamelenin -yani bizzat sonucun- bir kıymet-i harbiyesi yok. Ama kuaföre gitme eyleminin kendisi lüzumsuz mu, bence değil. CHP’nin kurultayına da böyle bakmak gerektiği düşüncesindeyim.  Bu kurultay gerekli, hem de çok gerekli. Ancak kurultayın bu önemi, gerekliliği ne parti tabanının değişim istemesiyle ne de Kılıçdaroğlu’nun üst üste aldığı seçim yenilgileriyle alakalı.

Bir kere parti tabanı değişim istediği için Muharrem İnce’nin peşinden gidiyorsa, aklına şaşmak gerekir. Kılıçdaroğlu da, İnce de 2002 yılında Parlamentoya girdiler. Kılıçdaroğlu 2010’da Genel Başkan olduktan sonra da etkin bir şekilde İnce ile çalışmaya devam etti; o kadar ki partideki genel eğilime de uyarak İnce’yi Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterdi. Listeyi daha uzatalım mı?  CHP tabanı değişimden ne anlıyor şaşmamak elde değil. İnce bir değişim rüzgârının baharını taşımıyor üzerinde; “50 günde %30 barajını” yıktık söylemiyse,  yola diken eken Nasrettin Hoca’nın koyunların yününden yaptığı çorapları satarak borcunu ödemesi kadar reel görünüyor.

İnce değişim rüzgârını estiremiyor da Kılıçdaroğlu istikrarın, başarının günü mü temsil ediyor; parti onun ellerinde yavaş ama emin adımlarla iktidara doğru mu yürüyor? İnce’nin değişimciliği daha inandırıcı!

Sadece son birkaç yıla bakalım. Adalet Yürüyüşü. Türkiye, hatta dünya siyasi tarihine geçecek bu ivme heba edilmedi mi? Ne kaldı Adalet Yürüyüşü’nden? Ya Mann Adası Belgeleri? İktidarın dilini damağını kurutan, şekerini, tansiyonunu fırlatan bu belgelerden haberi olan var mı?  Kılıçdaroğlu bunun arkasını getirebildi mi? Ya Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz Darbe Girişimi vesilesiyle dile getirdiği endişeleri? Hatırladığını bile sanmıyorum.

CHP, Muharrem İnce’nin değişim getiremeyeceği, Kemal Kılıçdaroğlu’nun istikrar ve güven veremeyeceği bir kurultaya doğru koşuyor. Ben partinin 24 Haziran sonrasında yaşadığı travmayı, özgüven kaybını atlatabilmesi için böyle bir kurultaya ihtiyacı olduğunu düşünenlerdenim. 

Bu kurultayda yeni bir elbise giyer mi parti, saçlarını kestirir mi?  Neden olmasın. Partinin kurultay ile bir sonuca varmaya değil, sanki sadece kurultay yapmaya ihtiyacı var gibi

Mete Kaan KAYNAR