Abdülhamit tahta geçmeden Mithat paşa’ya verdiği taahhüt ile 23 Aralık 1876’da ilk Osmanlı Anayasası olan Kanun-ı Esasi’yi ilan etti. II. Abdülhamit’in padişahlık emri ile yürürlüğe giren Kanun-i Esasi, asker ve sivil bürokrat elitin baskısıyla ilan edilmiş olsa da, Osmanlı Devleti’nde parlamenter sisteme geçiş için bir başlangıç oldu. Bu anayasaya göre ilk Mebuslar Meclisi, vilayet meclisleri üyelerinin seçiminde kullanılan “iki dereceli” seçim usulüne göre yapıldı. Mebus seçilebilmek için Türkçe okumak ve mümkün olduğu ölçüde yazmak şartı vardı. Meclise, Osmanlı vatandaşı olmayan, Türkçe bilmeyen, 30 yaşını doldurmamış, iflas ile mahkûm olup da suçsuzluğu henüz kanıtlanmamış, yüz kızartıcı davranışlarda bulunan ve medeni haklardan mahrum bulunan kimseler aday olamıyordu. Mebus seçim 4 yılda yapılacak ve seçilenler tekrar aday olabilecekti.
Mebus seçimi için devlet 29 büyük bölgeye ayrıldı, her bölgeden 50.000 erkek nüfus için bir kişi olmak üzere toplam 120 civarında kişi seçildi. Seçimler tamamlandığında 69’u Müslüman ve 46’sı Müslüman olmayanlardan 115 Mebûsan ve 32 Ayan üyelerinden Umumi Meclis (Genel Meclis)oluştu. Meclis-i Mebûsan’ın vekilleri, seçildikleri bölgeye değil, tüm Osmanlı halkına karşı sorumluydu. Doğrudan doğruya padişahça atanan Meclis-i Ayan (Seçkinler Meclisi) ise, 26 üyeyle kuruldu. Mebûsan Meclisi, aksi kararlaştırılmadıkça açık olarak görüşmeler yapabilen, kanun teklif ve görüşme yetkileri oldukça sınırlı bir meclisti. Mebusların kanun teklifi yetkileri kendi görev alanlarıyla sınırlıydı. Ayrıca görüşülecek kanun teklifleri için padişahtan izin almak gerekiyordu.
20 Mart 1877’de Ahmet Vefik Efendi başkanlığında Dolmabahçe Sarayı’nda Umumi Meclis törenle açıldı. Törene kabine üyeleri, Mebûsan ve Ayan Üyeleri, Devlet Şurası, Osmanlı ruhani liderleri, Şeyhülislam, kazaskerler, adli ve ilmi erkan ile paşalar yer aldı. Osmanlı Devleti’nde Monarşi’den Meşruti Monarşi’ye geçişi sağlayan Meclis-i Mebûsan’ın açılışında Başkatip Sait Paşa tarafından Padişah 2. Abdülhamit’in nutku okundu. Umumi Meclisin açılmasından duyulan memnuniyet, devlet idaresinde adaletin önemi, adaletin temini için devletin o güne kadar yaptığı çalışma ve ıslahatlar, Kanun-i Esasi’nin amaç ve faydaları, diğer bazı iç ve dış meseleler ile meclis gündemi üzerinde durulan bu açış konuşmasının bazı bölümleri şöyleydi:
“Yüce devletimizde ilk kez toplanan Genel Meclisi açmaktan dolayı memnuniyetlerimi ifade ederim. Hepinizin bildiği üzere devlet ve milletlerin büyüklük ve kudreti ancak adaletle mümkündür. Nitekim devletimizin ilk zamanlarından itibaren kudret ve kuvvetinin dünyaya yayılma nedeni, hükümet işlerindeki adaletinden ve her sınıf tebaanın hak ve menfaatine riayet etmesindendir. (…) Altı yüz seneden beri tebaamızdaki sınıfların milliyet, mezhep ve dillerini muhafaza edebilmeleri, belirtilen adalet hususunun tabii bir neticesidir ki bu durum inkâr edilemez.”
“Büyük pederim Sultan Mahmut Han merhum, devletimizin birkaç asırdan beri uğradığı düşüş ve gerilemenin nedeni olan nizamsızlığı ve yeniçeri problemini ortadan kaldırıp devlet ve millet varlığını zarara uğratmış olan bozukluk ve karışıklık nedenlerini gidermiş ayrıca günümüz Avrupa medeniyetinin ilk önce ülkemize girebilmesi için bir kapı açmıştır. Babam Abdülmecit Han merhum da bu izde giderek ahalimizin can, mal, ırz ve namusunun korunmasına kefil olan Tanzimat Fermanı’nı ilan etmiştir. İşte o günden sonra ülkemizin ticaret ve ziraatı genişlemiş, devletimizin gelirleri az vakitte bir kat daha artmıştır. İhtiyaç duyduğumuz yenilikler için kanun ve nizamlar hazırlanıp ilmin ve fennin de yaygınlaşması sağlanmıştır. (…)
“Medeni devletlerin ilerlemiş olmasının ve memleketlerinin emniyet ve bayındır halde bulunmasının en önemli nedeni, yapılacak iş ve hazırlanacak kanunlarda herkesin fikrinin alınmasındandır. Bundan dolayı bizde de ilerlemenin bu yolda aranılmasını ve memleket kanunlarının herkesin oylarıyla belirlenmesini gerekli gördüm ve Kanun-i Esasi’yi ilan ettim. (…) Kanun-i Esasi’yi yürürlüğe koymadaki tek maksadımız ahaliyi ülke ile ilgili işlerin çözümünde hazır etmek değildir; bununla birlikte memleketlerimdeki idarenin düzeltilmesi ve suiistimaller ile idarecilikteki keyfiliğin kaldırılması için bu usulün tek vesile olacağı kanaatindeyim.”
“Bundan böyle bütün tebaamız bir vatanın evladı olarak ve hepsi bir kanunun himayesinde yaşayarak, altı yüz seneden beri hanedanımızın unvanı olan ve tarih sayfalarında bunca şan ve şöhreti barındıran nam ile hatırlanacaklardır. (…) Tanzimat’ın başlangıcından şimdiye kadar memleketimizin genel durumunda ve devletimizin idaresinde ortaya çıkan bütün gelişmeleri daha mükemmel bir noktaya getirmek gerekliliğine inanmaktayız ki bu gün de bütün mesaimiz bu maksada hizmet etmektedir.” (*)
AKP’lilerin Osmanlı sevdalarına ve Abdülhamit güzellemelerine boş verin. Abdülhamit bu sözleriyle Osmanlı’nın geleceğini padişahlık geleneğinde değil, batı medeniyetinde ve parlamenter sistemde görüyordu. Bu nedenle sistem tercihinde ve öngörüsünde Abdülhamit, bugünün Yeni Osmanlıcılarından ve Türk-İslam milliyetçilerinden daha ileri bir çizgideydi. Ancak Abdülhamit bu çizgisinde tutarlı olmadı ve bir süre sonra Osmanlı İmparatorluk geleneğine (Bu bağlamda güç olma, güce tapınma, lider yaratma, lidere biat etme, farklılıkları kabul etmeme, milliyetçilik ve muhafazakârlık gibi gelenekler sağdan sola tüm Türk siyasi hareketlerde etkisini sürdürdü) uygun olarak devleti tek başına yönetmeye başladı. 24 Nisan 1877’de başlayan Osmanlı-Rus savaşının (Rumi takvime göre savaşın başlangıcı 1293 yılına rastladığı için halk arasında “93 Harbi” olarak adlandırıldı) hızlı bir yenilgiyle sonuçlanması Abdülhamit’e bu fırsatı verdi.
İmparatorluğun çöküşünde bir dönemeç olan bu savaş yenilgisi üzerine Abdülhamit, 13 Şubat 1878’de Umumi Meclis çalışmalarını durdurarak devlet idaresini tek başına eline aldı. 1908 yılına kadar Meclis’i toplamadan ülkeyi tek başına yöneten Abdülhamit, 23 Temmuz 1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet nedeniyle Meclis-i Mebûsan’ı toplantıya çağırmak zorunda kaldı. Yapılan seçimlerde çoğunluğu sağlayan İttihat ve Terakki Partisi 4 Aralık 1908’de Meclis-i Mebûsan’ı açtı. Böylelikle batıdan alınan, ama demokratik olmayan biçimsel parlamenter sistem geleneği, 24 Haziran 2018’de Türk tipi başkanlık sistemine geçilene kadar bir şekilde devam etti.
(*) Sultan 2. Abdülhamid’in Osmanlı Meclisini Açış Konuşması, Prof. Dr. Uğur Ünal, Devlet Arşivleri Genel Müdürü)
- Siyasal Önderlikler ve Sosyalizm Anlayışı – Şaban İba - 14 Haziran 2024
- Eğitimde müfredat sorunu! - 26 Mayıs 2024
- Solun Durumunu Yeniden Düşünmek! - 20 Mayıs 2023